Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ağustos, 2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Tesettür Üzerine...

Hiç bitmeyen bir imanla yeniden söylüyoruz daha önce söylenmişleri, yazılmışları, konuşulmuşları. İlkmişçesine bir heyecanla ve tazecik bir umutla yeniden dillendiriyoruz hep söylediklerimizi. Yenileyerek, yineleyerek, yeniden dile getiriyoruz önceden söylediklerimizi, yazdıklarımızı, konuştuklarımızı. “Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’min kadınlara söyle, dışarı çıkarken dış örtüleri ni üzerlerine alsınlar, vücutlarını örtsünler. Onların özgür ve iffetli tanınmaları ve eziyet görmemeleri için en uygun olan budur.” Ahzab/59 “Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini harama bakmaktan sakınsınlar; namus ve iffetlerini korusunlar. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini, yakalarının üzerine kadar örtsünler.” Nur/31 Örtü yaratıcımızın bizim için seçtiği, bizi koyduğu yerdir; Allah’ın kıymet verdiği için bizi herkesten esirgemesidir. Örtünmek teslimiyettir, emre itaat etmek, Allah’a gönülden boyun eğmektir; Allah’a adanmışlığın başlangıcıd...

Biz o çocuklar

Biz, kıymet verdiği en büyük servet çocukluktan kalma masumiyet ve çocukça bir samimiyet olan, en büyük güzellikleri çocuklarda ve çocuklukta bulduğundan bütün büyümelere meydan okuyan ve bu yüzden yaşının büyümüşlüğüne rağmen çocuk kalanlarız. Dualara sığınan çocuklarız biz, duaların yakınlığına inandığından uzak nedir bilmeyen,  her el açışında yüreği kilometreler koşan çocuklarız. Kardeşlerini unutmayan çocuklarız biz. Gecelerinde, secdelerinde başka çocuklara ve başka annelere de yer veren, “Âmin!”lerine başka başka coğrafyaları da sığdırabilen, her duadan sonra meleklerin “âmin”lerini düşünüp sevinen çocuklarız. Hayallerine tutunup yaşamasını bilen, Bağdat’ın, Beyrut’un, Halepçe’nin, Medine’nin çocuklarıyla oyunlar oynayabilen, umutlarını ve oyuncaklarını onlarla da paylaşabilen çocuklarız. Dünyanın tüm mazlumlarıyla anlaşabileceği dili sadaka serinliğiyle bir tebessümde bulabilen, tüm masumları ve mazlumları kendinden bilen ve çığlıklarını yüreğinde hisseden çocuklarız. Hayal...

Dünyaya Düello

Sen dünya! Avuçlarımın içindesin sen, bil! İradem var sana karşı koyacak ve dualarım var sana meydan okuyacak. Dualarımı kaybettiremeyeceksin bana. Gücün yetmeyecek, gençliğimdeki ve gönlümdeki heyecanı alamayacaksın benden. Hayallerimi, umutlarımı, sevdamı alamayacaksın. Dilimdeki marşları bile alamayacaksın, öylece kalacaklar hep. Benimsemeyeceğim seni, sahiplenmeyeceğim ve sevmeyeceğim. Ben sen de sadece yolcuyum bunu bileceğim ve şaşmayacağım, yolumda kalacağım. Sende kalmayacağım, sadece geçeceğim. Bir misafir gibi olacağım ve umduğum değil bulduğum olacak önemli olan. Kabul et dünya! Ben senin hamalın olmayacağım. Yüküm sen olmayacaksın, ben seni taşımayacağım ve gerekirse taşlayacağım! Sana, dünyalara, sığmayacağım ve günbegün daha da büyüyeceğim yüreğimde sevdasını büyüttüğüm imanımla. Ben sana sığmayacağım ve bu yüzden cennetlere koşuyor olacağım. Asla kendinden bilme dünya! Sahibine şükürle bileceğim ki senin değil gece gündüz bakıp mutlu olduğum gökyüzü, koşturmaktan haz ald...

İyi bir ölüm

"Henüz on dokuzunda gencecik bir fidan" dedikleri yaşı çoktan geçtik ve filizlenemedik. Edebiyatını hep yaptık, ama hiç “Sürgünü hicret, hapsedilmesi halvet, öldürülmesi şehadet” olanlardan olamadık. Şeyh Ahmed Yasin’in tırnağı olamadık ama sanki bizdik felçli; elleri ayakları tutmaz gibi yaşayanlardık. Amr bin As olup Hz. Ömerce bir takdir alamadık.  Tarık Bin Ziyad olup gemileri yakamadık. Kafkas dağlarının kartalı Şeyh Şamil gibi de olamadık. Esaret altındaki Kudüs’e bakıp Selahaddin Eyyubice gözyaşı dökemedik, ağlayamadık. Ebrehelere taş taşıyan Ebabil olamadık. İbrahim’i yakmayan ateş olamadık ve ateşe su taşıyan karınca da olamadık. Nuh’un gemisinden davet alıp kurtulanlardan olamadık. Bir Musa asasıyla da kurtulamadık. Musa olup Firavunların karşısına çıkamadık. En iyi bilirken katillerin kim olduğunu ve hep maktüllerden olmuşken, hiçbir şey yapamadık. Çok istemiştik Ebu Zerce bir yaşayışı ama adımlarımız dünyanın adamlarının adımlarıyla yarıştığından onu da yakalayama...

...tut!

Ahdini hatırında tut! Hayatını anlamlı tut! Kulluğunu zinde tut!  Teslimiyetini zirvede tut!  İmanının sıhhatini diri tut!  İnancını yakîn tut! Müslümanlığını hakiki tut! Gecelerini hira tut! Ömrünü adanış tut! Saatlerini diriliş tut! Namazlarını sahih tut! Kıyamlarını ve kunutlarını uzun tut! Oruçları bilinçli tut! Şükrünü daim tut! Susuşlarını zikir tut! Gözyaşlarını tövbe tut! Dilini dualı tut! Dualarını ve âminlerini samimi tut! Gönlünü ferah tut! Başını dik tut! Yolunu dosdoğru tut! Adımlarını yolda tut! Yaşantını örnek tut! Yaşayışını Ebu Zerce tut! Ahlakını mü’mince tut! İçini dışından salih tut! İradeni güçlü tut! Terk edişlerini ve vazgeçişlerini hicret tut! Niyetlerini de amellerini de tertemiz tut! Karakterini samimiyetsizlikten korunmuş tut! Kendini ‘miş gibi’ olmaktan uzak tut! Yenilişlerini yenileniş tut! Hayallerini ayakta tut! Heyecanını ve sevdanı canlı tut! Sözlerini ve söyleyeceklerini yürekten tut! Yüreğini merhametli tut! Mazlumun elinden tut! Vefayı ...

...yok!

Ölümü unutmak yok! Hayatı dünyadan ibaret sanmak yok! Dünyaya bağlanmak yok! Dünyaya aldanmak yok! Faydasız işlerle oyalanmak yok!  Modern zamanlara kanmak yok! Fani hesaplara, geçici heveslere gömülmek yok! Cehalet yok! Cahiliyyeye özenmek yok! Çocukluğunun masumiyetini kaybetmek yok! Kalbini ve imânını kirletmek yok! Harama bakmak yok! Alışmak asla yok! Gözyaşlarını kurutmak yok! Kuru ağıt yok! Riya yok! Gösteriş yok! Geçmişe üzülmek yok! Geleceğe kaygı yok! Bir imtihanla sarsılmak yok! Kurban edememek, gerekirse kurban olamamak yok! Tereddüt yok! Ferasetsizlik yok! Basiretsizlik yok! Tedbirsizlik yok! İradesizlik yok! Samimiyetsizlik yok! Merhametsizlik yok! Firavunlaşmak yok! Adaletsizliklere boyun eğmek yok! Küfre, küffara göz yummak yok! Zalime, zulme arka çıkmak yok! İçinde hiçbir puta yer yok! Allah’tan gayrısına itaat yok! Engellere, zincirlere, prangalara teslim olmak yok! Çağın ‘olan’larına ‘olur’ gözüyle bakmak yok! Gözlerini kapamak yok! Bakar körlük yok! Çoğunluklara ...

Kalemin Hakkı İçin...

Hayrı söylet Rabbimiz!  Hayırlıysa söylet,  değilse susmayı öğret;  değilse sükûtu sevdir dilimize, yüreğimize, kalemimize... Sükûtun değerli olduğu yerde susmayı  ve sözün anlam kazanacağı yerde konuşmayı nasip et. Yalnızca sözün anlamlı olduğu yerde konuşanlardan ve konuştuğu anlamlı olanlardan olalım hep. Yaşantılarımıza değsin konuştuklarımız-yazdıkları mız; yazdıklarımızı yaşayalım, yaşadıklarımızla yazalım. Sana sığınırız; yapmadıklarımızı konuşmaktan-yazmaktan, söylediklerimizi yap/a/mamaktan. Rabbimiz! Küfre, küffara silah olsun kalemimiz. Denizler yaran, kurtuluşa yollar açan bir âsa olsun. Sa’d bin ebi Vakkas’ın elinden çıkmış ok gibi olsun. Zalimi bulan, zulmü on ikiden vuran bir taş; put kıran bir balta olsun. Adalet bilmeyene, haksızlık edene zindan ve hak edene darağacı olsun. Firavunlara kafa tutan, Nemrutlara meydan okuyan yiğitlerden olsun. Yiğit olsun, korkusuz olsun ve bu çağa arka çıkmasın asla. Düzenin gerisinde kalmış gariplerle olsun; mazluma ...

Tehlikedeyiz!

Ölenlerin ardından üzüledururken yaşarken yitirdiklerimizi hiçe sayıyoruz. Farkında değiliz ama kaybettiğimiz koskoca bir gençlik... Ellerimizden kayıp giden koca bir nesil var. Dünyevi hedeflere yani hedefsizliğe gömülen; en ufak bir boşlukta, rehavette bırakın ayağa kalkmayı, kolunu bile kaldır(a)mayacak bir nesil. Başıboşluk, duyarsızlık, umursamazlık, vurdumduymazlık, bilinçsizlik, özentilik.. . Şeytanın bal sürüp tatlandırdığı günahlar; cicilenmiş bicilenmiş süslenmiş günah bataklıkları... Tüm albenisiyle, şatafatıyla dünya... Masum gözleri bürüyen dünya tutkusu... Bedenleri değil ruhları saran bir yangın... Ve bu yangın, bu ateş düştüğü yeri yakmayacak asla. Yanıbaşımızdaki alevlerin dumanı etkilemeyecek mi bizi? Fark edip bir şeyler yapmazsak boğulacağız. Bu yangınla kavrulup, kül olup gideceğiz biz de. Çünkü hiç de uzağımızda değil bu bahsettiklerim. Hiçbirimizin uzağında değil. Bir akrabamız, bir tanıdığımız, belki komşumuz-oyun arkadaşımız, belki okul arkadaşımız hatt...

"La!"

Pek çok kez "La!" demelidir mü'min, pek çok şeye "La!" demelidir. Her mü'min muhacirdir biraz. 'Hicret'lerle doludur "La ilahe illallah!" ile şekillenen mü'min hayatlar. Terk edilen belki bir yanlıştır, belki bir alışkanlıktır; belki gönülden bağlanılan bir şeyin isteği, belki nefsi okşayan bir heves... İçini acıta acıta, canını yaka yaka, yüreğini sızlata sızlata vazgeçeceğin herhangi bir şey; se ni dünyaya bağlayan ne varsa o. Arzular, planlar, hayaller, düşler... Hepsi. Bazen bir samimi buğz; bazen öfke, nefret. Bazen yere indirilen bir bakış, yana çevrilen, öne eğilen bir baş. Bazen bir dünyalık, bazen bir 'beyruha'... Belki bir günah'tır terk edilen, gözyaşlarıyla süslenen nedametler azık yapılır, 'tövbe'ye olur hicret. Anlarını, günlerini, hayatlarını feda edenler; canından geçenler de vardır. Kimisi de eşini, dostunu, çocuğunu, babasını, annesini; evini, yerini, yurdunu terk etmek zorunda kalır. Hicretin böyl...

"Yaklaştı yaklaşmakta olan."

'Çevreden görülenler' ve 'İnsanlar ne der?' arasına sıkışmış kalmış yalpalayan adımlar. Sözler eylemlere iki beden büyük; yaşantılara değmiyor konuşulanlar-yazılanlar... Kaybolmuş muttaki hayatlar; 'içten dua'ların yerini 'slogan'lar almış, 'samimi secde'lerin yerini 'günübirlik eylem'ler. Vahiyden uzaklaşmış yaşantılar; samimiyet hep eksik, her şeyde eksik...  Ama yine de başlar dik; umursamazca  dik. Gökyüzüne bakan, seherlerde uyanan, kuşların zikrini dinleyen yok. Kimsecikler hayal kurmuyor, ümit etmiyor kimseler... Kimse dinlemez olmuş yüreğinin merhametli sesini; yüreklerin sızısı dinmiş, merhametin gözyaşları kurumuş. Kurumuyor elleri zalimlerin; kırılmıyor kana bulanmış eller... Zulmedenlere karşı duracak kimse yok. Mazlumlara koşacak kimse yok. Bir çocuğun başını hesapsızca okşayacak kimse yok. Uyumalara alışmış göz kapakları; kardeş derdiyle kaçan uyku yok. Zulümlere işkencelere "Bize ne!" hep... Utanan yok. Yaşaya...

Teslimiyet...

Teslimiyet istiyoruz Rabbimiz! İbrahimî, İsmailî, Hacerî bir teslimiyet... Arındırsın bizi üzerimize bulaşan cahiliyye tozundan, Kurtarsın bizi dünyaya (daha da) batmaktan; dünyalılaşmaktan, 'Cennete benzeyen dünya' arzusunu çeksin alsın gönlümüzden... Teslimiyet ver bize Rabbimiz! Tek başımıza da olsak meydan okuyalım, kıralım tüm putları İbrahim gibi, boğazımıza bıçak da dayansa bir an vazgeçmeyelim 'kurban'ın olmaktan İsmail gibi, yılmadan, yorulmadan koşalım koşturalım Hacer gibi; zemzem olalım, zemzem bulalım insanlığa... Teslimiyetimiz olsun Rabbimiz! Öyle bir teslimiyet ki, onunla tevhidî olsun her bir yan; eser kalmasın şirkten tağuttan... Ne kavga, ne zulüm, ne ihanet, ne hıyanet... Yalnızca Kur'an ve sünnet; iyilik, kardeşlik, doğruluk, adalet... Teslimiyetle başlasın Rabbimiz her şey! Yusuf iffetinden bir iffet, Habil masumiyetinden bir masumiyet, Eyyub'un sabrından, Nuh'un sabrından sabır... Başından sonuna vahye bürünmüş Muhammedî bir yaşam; her...

Nebevî Öğütler

Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Rabbim bana şu dokuz şeyi emretti: Gizli ve açık hâllerde Allahtan korkmak.  Hoşnutlukta da gazap hâlinde de doğruyu söylemek.  Fakirlikte de zenginlikte de ılımlı davranmak.  Benden ilgisini keseni ziyaret etmem, bana vermeyene vermem, bana haksızlık edeni bağışlamam, susmamın bütünüyle düşünce, konuşmamın zikir, bakışımın ibret olmasını ve iyiyi emretmek." Ebû Hureyre radıyallahu anh. (Rezîn) Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve selleme, "Bana bir öğüt ver," dedim, şöyle buyurdu: "Kimseye hakaret etme! Yapılan iyiliği sakın küçümseme! Kardeşinle konuşurken daima güler yüzlü ol! Bu bile iyiliktir. Eğer biri, sendeki kusuru bilerek, sana hakaret eder veya seni ayıplarsa, sen onda bildiğin bir kusurdan dolayı onu ayıplama ki, onun vebali kendi üzerine olsun!" Câbir radıyallahu anh. (Tirmizî) Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Kendiniz tam yapmasanız da iyiyi önerin, kendiniz tamamen uzak d...