
'Çevreden görülenler' ve 'İnsanlar ne der?' arasına sıkışmış kalmış yalpalayan adımlar.
Sözler eylemlere iki beden büyük; yaşantılara değmiyor konuşulanlar-yazılanlar...
Kaybolmuş muttaki hayatlar; 'içten dua'ların yerini 'slogan'lar almış, 'samimi secde'lerin yerini 'günübirlik eylem'ler.
Vahiyden uzaklaşmış yaşantılar; samimiyet hep eksik, her şeyde eksik...
Ama yine de başlar dik; umursamazca dik.
Gökyüzüne bakan, seherlerde uyanan, kuşların zikrini dinleyen yok.
Kimsecikler hayal kurmuyor, ümit etmiyor kimseler...
Kimse dinlemez olmuş yüreğinin merhametli sesini; yüreklerin sızısı dinmiş, merhametin gözyaşları kurumuş.
Kurumuyor elleri zalimlerin; kırılmıyor kana bulanmış eller...
Zulmedenlere karşı duracak kimse yok.
Mazlumlara koşacak kimse yok.
Bir çocuğun başını hesapsızca okşayacak kimse yok.
Uyumalara alışmış göz kapakları; kardeş derdiyle kaçan uyku yok.
Zulümlere işkencelere "Bize ne!" hep... Utanan yok.
Yaşayan ölüler, ölgün kitleler...
İşitmemişler mi, itaat mi etmemişler? Bilmiyoruz.
Karanlıklar, yüreği kararmış kalabalıklar...
Korkup susanlar, susup oturanlar...
Ne için yaşıyorlar? Bilen yok.
Kimsenin aklına gelmez olmuş o 'dehşetli gün'...
Sahi, nereye bu gidiş? Nereye gidiyorduk gerçekten? Nereye gidiyoruz?
Kıyametin yakınlığından mı bütün bunlar?
"Yaklaştı yaklaşmakta olan."
"Yaklaşıyor yaklaşmakta olan."
Yorumlar
Yorum Gönder