Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Eylül, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ne ister?

Bir anne ne ister? Gazzeli anneler çocukları açlıktan ölmesin istiyor. Evleri yıkılmadan birkaç parça eşyalarını alabilmek istiyor. Evladının cesedini istiyor. Bedeninin bütün parçalarına eksiksiz bir şekilde ulaşmak istiyor. Şehit eşine, şehit çocuklarına son bir kez sarılabilmek istiyor. Bir baba ne ister? Gazzeli babalar çocuklarının karnını doyurmak istiyor. İçme suyu istiyor, ilaç istiyor kendisi için değil belki hayatta kalan tek yavrusu için… Acı içindeki çocuklarını bir hastaneye yetiştirebilmek istiyor. Elinde tuttuğu poşetle insan parçaları değil ekmek taşımak, yiyecek taşımak istiyor. Güvenli bölgeye güvenebilmek istiyor. Bir çocuk ne ister? Gazze'de çocuklar ekmek istiyor, su istiyor. Artık ağır şeyler taşımamak istiyor. Kardeşinin uzuvlarını sırt çantasında evine ulaştırmak istiyor. Kız kardeşinin saç tellerini saklamak, koklamak istiyor. Annesinin gözyaşlarını silmek istiyor. Geceleri rahatça, sessizce uyuyabilmek istiyor sadece, bomba seslerinden irkilmeden, ...

Öğütler XXXVII

Sevgili oğlum, El sallayıp arkanı dönüp koşa koşa gittiğin ilk günden beri boğazımla göğüs kafesim arasındaki yere, kursağımın yakınında bir yere bir yumru oturdu sanki. Daha dün kozası başında dört gözle beklediğim kelebek ne zaman kanatlandı da yuvasından uzaklaşır oldu? Sen alıştın ama ben hiç alışamadım. En güzel anlarımızı, en güzel anılarımızı sardığım pamuk mendillerden çıkarıp çıkarıp yokluyorum sen yokken. Mutlu mutlu, istekli istekli gitmesen çekilir gibi değil. Her gün yeniden heyecanla hazırlanışın, her “Bugün gitme istersen...” deyişimde kabul etmeyişin… Hâlâ düşünüyorum Rabbimin emaneti olan o küçük eller ne zaman büyüdü ve el sallar oldu? Daha dün yalpalaya yalpalaya yürüyen o ayaklar ne zaman arkasını dönüp kendi başına uzaklaşır gider oldu? Nefesi nefesime bağlı, midesi yediklerime bağlı, hayatımın içindeki o hayat… Nasıl oldu da bu kadar erken bağımsızlaştı benden? Ne zaman göremeyeceğim kadar uzaklara gider oldu gözüm gibi baktığım? Peki, ben ne zaman, nasıl ayrılm...

Kulun olmayı seviyorum...

Kulun olmayı seviyorum Rabbim. Bana şah damarımdan daha yakın olmanı çok seviyorum. Ben yanlışı istesem de beni korumanı, beni benden daha iyi biliyor olmanı çok seviyorum Rabbim. Sana güvenmeyi, sana dayanmayı, sana yaslanmayı seviyorum. Bilmediğim şeylerden beni korumanı, dualarımı her an duyuyor olmanı seviyorum Rabbim. Latîf esmanı, Habîr esmanı seviyorum. Çevremi hep iyilerle donatmanı, bana hep iyi işler yaptırıyor olmanı, yanlış yapacak olduğumda da affedici olmanı seviyorum. Gaffâr oluşunu, Halîm oluşunu seviyorum. Bazen nazlanıyorum da sonra yine sana dönüyorum. Dönüp yine sana geliyorum. Sana mecbur olmayı seviyorum Rabbim. Cebbâr oluşunu seviyorum. Pay ettiklerine razı olmayı, lütfedeceğin her şeye teslim olmayı seviyorum. Zaten razı olmayacak, asi olacak olsam da aciz olduğumu biliyorum. Hikmeti sana bırakmayı seviyorum. Hakem oluşuna, Rezzak oluşuna, Vehhab oluşuna güvenmeyi seviyorum. Adl esmana, Alîm esmana güvenmeyi seviyorum. Herkesin ve her şeyin bilse de bilmese d...

Öğütler XXXVI (Okul)

Sevgili oğlum… Miniciktin, mini minicik… Geceler, gündüzler boyu kucağımda… Önce kucağıma sığmamaya başladın. Eskisi gibi saramaz, sarılamaz, koruyamaz oldum. Gün geçtikçe büyüdün, büyüdün, büyüdün... Önce emeklemeyi sonra yürümeyi öğrendin. Hep el ele yürüdük ilk başlarda. Sonra bensiz de yürümeyi öğrendin. Ve işte şimdi yuvana da sığmaz oldun… Canım oğlum… Geldin, gönlümün en güzel köşesine kondun kuş gibi. Kuş gibiydin, narin bir serçe gibi. Kalbin de kuş gibiydi, merhametli. Ben de yavrularını besleyen anne kuş gibi besledim seni. Sen büyüdün, geliştin; ben izledim… Bana nereden geldiğimi, ne hallerden geçtiğimi, nasıl aciz olduğumu hatırlattın hep. Hayret ettim, dua ettim, şükrettim. Derken kanatlanma vaktin geldi, uçmayı öğrendin. Uçup gitme vaktin geldi… Güzel oğlum… Ben bir bahçıvan, sen nadide bir gül gibi dört yıldır... Bir bahçıvanın gül yetiştirme çabası gibi bir çabaydı seni yetiştirmek. Yerli yerince, vakitlice, mevsimince, yeterince... Yeşeren her bir sürgünde yeni hey...

Benim Peygamberim (صلى الله عليه و سلم)

Benim peygamberim Kureyş’ten kurutulmuş et yiyen bir kadının 23 yılda namı bütün dünyaya yayılan oğlu; beşerden bir beşer ama en üstün örnek; kişiliğiyle de ahlakıyla da üsve-i hasene olan; düşman kesilenlere bile ‘el-emin’ dedirtip güvenilir olduğunu söyletip ahlaklı olduğunu itiraf ettiren peygamber... Benim peygamberim bütün bir toplumu baştanbaşa ihya eden, bütün insanlığa karanlıklardan aydınlıklara çıkaracak yolu gösteren peygamber… Benim peygamberim kız çocuklarını diri diri toprağa gömenlerin toplumunda kızlarını başının üstünde taşıyan, kızlarını her seferinde ayakta karşılayıp alınlarından öpen nezaket abidesi peygamber... Benim peygamberim bütün mahlûkata merhamet eden ve merhamet etmeyi tavsiye eden, haksızlık edeni hatta zulmedeni dahi bağışlayan, herkesi tereddütsüz kucaklayan peygamber… Benim peygamberim yanındaki çocuğa bir kez olsun ‘öf’ demeyen, sinirlenmeyen; elinden tutan elini bırakana kadar elini çekmeyen; tebessümüyle herkesin içini açan; merhametiyle, samimiye...

Hanzala'ya...

Ey Hanzala! Ayağı çıplak, elbisesi yamalı çocuk... Dünyanın yükünü yalınayaklarıyla omuzlarına yüklenmiş çocuk... Ey yüzünü dönmeyen; yüz ifadesini bilmediğimiz, hüznünü göremediğimiz çocuk! Bakma sen büyüklerin yaptıklarına... Küsme bize; uzat elini, tut ellerimizi... Dön yüzünü; af diliyoruz, affet bizi... Biz de bu dünyadan, bu düzenden yorulduk çocuk! Kalbimizin sızlamasından, ağrımasından yorulduk. Vicdanımızı yoklamaktan, bunca yükle ağırlaşan kalbimizi taşımaktan yorulduk. Vicdansızlıkların şahidi olmaktan yorulduk. Gürültülere kapılıp kalbinin sesini duyamayanlardan yorulduk. Reel politiğin adamı olanlardan, dengelere sığınanlardan yorulduk. Güçlüden yana taraf olanlardan, sesi çok çıkana inananlardan yorulduk. Hak ile batılın şu kıyamete kadar bitmeyecek kavgasında arada kalmaktan yorulduk. Öfkelerin, nefretlerin, zulümlerin şahidi olmaktan yorulduk çocuk! Hiçbir şey değişmiyorken, hiçbir şeyi değiştiremiyorken konuşmaktan yorulduk. Bütün konuşmaların, yazmaların çizmelerin h...

Ne yazık ki...

Dünya emek vermeye değmiyor, bel bağlamaya gelmiyor. Dünya haklıya hakkını vermiyor. Ne yazık ki, ötelerde kıymete şayan şeyler bu dünya indinde para etmiyor. Burada düzenini bozmayanların düzeni yürüyor. Bir köşeyi kapıp öylece oturanlara karşın salih adımlarla oradan oraya koşanlar değer görmüyor. Herkesin bir menfaat uğruna hiçbir kural tanımadığı yerde niyeti, derdi yalnızca ‘Allah’ın rızası’ olanlar eleniyor. Her şeyin gözler önüne serildiği bu çağda, gösterişten sakınanlar görünmüyor. El üstünde tutulan sanalın yanında hakiki olan harcanıyor. Herkesin çılgınca koştuğu bu çağda, durup düşünenler gerilerde kalıyor. Hırsın, ihtirasın, iştahın ön plana çıktığı bu çağda, tevekkül edenler, rıza gösterenler anlam bulamıyor. Akıntıya kapılmayıp alışılmışlara meydan okuyanlara çok çabalamak, çok yorulmak düşüyor. Burada herkesin fütursuzca konuştuğu yerde edebiyle susanlar fark edilmiyor. Sesi çok çıkanların yanında haklı konuşanlar, hakkı konuşanlar duyulmuyor. Buranın değer ölçütler...

Kullan beni Allah'ım

Kullan beni Allah'ım. Kulum ben. Senin kulunum. Senin dünyan zaten döner. Senin işlerin zaten yürür. Senin zaferin zaten gelir. Kâbe’n temizlenir, Mescid-i Nebevi'n izzetlenir. Mescid-i Aksa'n kurtulur. Beni zaferlere vesile kıl. Seferlere hâdim kıl. İyiliklere öncü kıl. Ben kulunum. Kullan beni Allah'ım. Kullan beni Allah'ım. Akıl ver, aklımı kullandır. Fikir ver, fikrimi kullandır. Ellerimi kullandır. Bedenimi kullandır. Verdiğin sesimi kullandır. Güç ver, kuvvet ver, imkân ver. Gücümü, kuvvetimi, imkânımı kullandır. Hikmet ver, feraset ver, basiret ver… Yolunda kullandır. Hidayet ver, ilim ver, yakîn ver... Uğrunda kullandır. Fetanet ver, dirayet ver… Rızan için kullandır. Evlat ver, verdiğin evlatları kullan... Kullan beni Allah'ım. Ben senin kulunum. Senin bana ihtiyacın yok ama benim buna ihtiyacım var. Ben senin kulunum ve benim için bundan daha büyük anlam yok. Senin kulların çoktur. Ben olmadan olur. Ama benim için kulluğundan başka izzet yok. Senin...
Kimlerle yarışıyorsun sen ey nefsim? Sahi, kimlerle yarışıyorsun? Nicelerinin elinin tersiyle ittiği dünyayla içli dışlı yaşıyorsun. Asrın alışılmışlarına alışıyor musun? Dünyalıklarla oyalanıyor musun? Çağın beklentilerine uyuyor musun? Ve yarıştıkların kimler, cennet yolunda? Dünyalara sığmayan, cennetlere koşan adamlar… Dünyaya aldanmamış, Allah’ın dinine adanmış yiğitler… En önde mücadele eden, en güzel yerlere en önden gidenler… Bütün dünyalıkları elinin tersiyle itip 'Allah için vazgeçmeyi' bilen, Allah için hicret edenler… Allah için vermeyi yaşayan, Allah için paylaşan, ensar olanlar… Ateşin düştüğü yerde olan ama yanmadığı gibi ateşi de söndüren İbrahimler, İbrahimiler… Gözlerini şikâyetsiz yumup teslim olan İsmailler, İsmaililer… Gözü kapalı ‘O diyorsa doğrudur’ diyen Ebu Bekirler… Uhudlarda her yanda döne döne çarpışan Nesibeler… Kimlerle yarışıyorsun sen ey nefsim? Farkında mısın? Yeterli çaban var mı bu yarışta? Elinden bütün gelenin hepsi sahi bu kadar mı? İbrah...