Ana içeriğe atla

Öğütler XXXVII

Sevgili oğlum,
El sallayıp arkanı dönüp koşa koşa gittiğin ilk günden beri boğazımla göğüs kafesim arasındaki yere, kursağımın yakınında bir yere bir yumru oturdu sanki. Daha dün kozası başında dört gözle beklediğim kelebek ne zaman kanatlandı da yuvasından uzaklaşır oldu? Sen alıştın ama ben hiç alışamadım. En güzel anlarımızı, en güzel anılarımızı sardığım pamuk mendillerden çıkarıp çıkarıp yokluyorum sen yokken.

Mutlu mutlu, istekli istekli gitmesen çekilir gibi değil. Her gün yeniden heyecanla hazırlanışın, her “Bugün gitme istersen...” deyişimde kabul etmeyişin… Hâlâ düşünüyorum Rabbimin emaneti olan o küçük eller ne zaman büyüdü ve el sallar oldu? Daha dün yalpalaya yalpalaya yürüyen o ayaklar ne zaman arkasını dönüp kendi başına uzaklaşır gider oldu? Nefesi nefesime bağlı, midesi yediklerime bağlı, hayatımın içindeki o hayat… Nasıl oldu da bu kadar erken bağımsızlaştı benden? Ne zaman göremeyeceğim kadar uzaklara gider oldu gözüm gibi baktığım?

Peki, ben ne zaman, nasıl ayrılmışım annemden? Bir anne nasıl ayrılır yavrusundan?
Peki, o anneler nasıl şehadete uğurluyor evlatlarını? Yakub(as) nasıl sabretmiş Yusuf’unun yokluğuna mesela? Hele Hacer(as) nasıl razı olmuş İsmail(as)’ine değecek o bıçağa?

Sevgili oğlum,
İşte dünya bu. Dünya bu kadar… Dünya ayrılık yeri… Hakiki kavuşmalar, sahici buluşmalar cennette…

Görünen o ki ayrılığın hiç olmadığı cennetin kapısına değin ara ara buluşup ara ara ayrılacağız. Kapıda bekleyelim birbirimizi, beraber girelim dördümüz, el ele...

O zamana değin adımların hep cennete olsun.
Ayakların hep cennetlere doğru yürüsün.
Yoluna hep seni cennete taşıyacak vesileler çıksın.
Ve biz de birbirimizin cennet vesilesi olalım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Öğütler XXIX

  Sevgili oğlum, Henüz küçücükken sen, her şeyini ben yapayım isterdim. Seni kimseye bırakmayayım, her halini ben göreyim, ben hep yanında olayım... Ben koruyayım, ben kollayayım... Ben yeteyim, ben yetişeyim, ben yetiştireyim… Sana dair hiçbir anı kaçırmayayım. Düşününce, ‘oyuncağını uyurken bile yanından ayırmak istemeyen çocuk gibi’ belki. Sonra büyüdüm. Seninle büyüdüm ben de… Ve şimdi kız kardeşin büyüyor. Sen yürümeyi öğrenirken ben bırakmayı, sen konuşmayı öğrenirken ben susmayı, sen kendini bulurken ben yavaşça seni serbest bırakmayı öğrendim. Ve şimdi; ‘ben olmasam da yanınızda güzel insanlar olsun’ yanınızda istiyorum. Ben yanınızda olmasam da güvende olun. Ben kimim ki? Bazen ben yanınızda olsam bile koruyamam ki... Sevgili oğlum, çiçek kızım, Ben toprak olsam, siz güzel çiçeklerim; zamanla havaya, ışığa, gökyüzüne yöneleceksiniz. Topraktan bağımsız büyüyeceksiniz, yalnızca kökünüz kalacak bende. Ben bir koza olsam, siz mucize bir tırtıl; benden çıkıp kanatlanıp u...

Bahçemde Çiçekler Açtı

  Bahçemde çiçekler açtı, yüreğime bahar geldi. İçim renklendi, gönlüm şenlendi. Gözlerim yeşerdi, kalbim tazelendi. Yumuşadım, anladım, öğrendim. Büyütmedim büyüdüm. Benim istediğim zaman benim istediğim şekilde açmadı. Rabbimin istediği zaman, Rabbimin istediği şekilde, onun istediği renkte, onun istediği şekilde… Bahçemde iki çiçek açtı. Yerini sevdi mi? Işığı iyi mi? Toprağı ne zaman değişecek? Hangi gübre verilecek? Hep tedirgindim… Hassasiyetle sakındım börtüden böcekten. Rüzgârdan korudum, ayazda kalmasın diye ya örttüm ya örtü oldum kimi zaman. Güneşte kalmasın diye ya gölge buldum ya da gölge oldum. Güneşin, ışığın, suyun bile fazlasından sakındım. Nice kez korktum soldurursam diye… Bakımıyla, çapasıyla, budamasıyla yorulduğum da çok oldu. Üstüm başım toprağa bulandı, kirlendi de çoğu zaman. Kimi zaman belimi de büktü, ağrıttı. Kimi zaman kimi dalı, kimi yaprağı ellerime kopuverdi de nasıl içim gitti, zor dayandım.  Bazen çok suladım, bazen susuz bıraktım. Oysaki kend...

Dava Kardeşliği

Yan yana, sırt sırta, omuz omuza, dua duaya... Yürek yüreğe... Sen, ben yok! ‘Biz’ varız ve ‘dava’mız... Ve yol gösteren sevdamız... Biriz, beraberiz! Kardeşiz! Kan bağıyla değilse de gönül bağıyla... Bazen sevinçle, bazen kederle... Bazen umutla, bazen hüsranla... ‘Daha iyisi’, ‘en iyisi’ telaşıyla... Söz verdik! Vicdan rahatlatmaya değil samimiyetle yaşamaya... Sözleştik! Ucundan tutarak değil; adanarak, adayarak... Mevzu derin, menzil uzak, vakit dar, azık az... Vakit dar! Zaman kaçmasın, durduralım. Yıllar geçmesin, yakalayalım. Gülmelerle, eğlenmelerle, hatta sevmelerle oyalanmayalım. Havadan sudan konuşmayalım. Ne kalacak hepsinden geriye? Ne kalır bizden geriye? Seherler uyumak için değil, kalkalım. Gündüzler yetmiyorsa geceleri yaşayalım. Yaşayalım; yaşamaksa en uzununa talip olalım daha çok salih amel için, daha salih ameller biriktirmek için... Ve ölümse de en yiğitçesine, en şehitçesine hem de tereddütsüz talip olalım hiç ölmemek için... Randevu defterimiz hep dolu olsun....