Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ekim, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

29 Ekim'e Dair

Hilafetin yıkılışı ve ümmetin başsız bırakılışıdır 29 Ekim. Kurdukları sözde mahkemeler le âlimlerin, önderlerin asılışı; yüzü batıya dönük münafıklar ın devlet içerisinde şahlanışı ve en kötüsü de müslümanların sinsice bütün bunlara alıştırılışıdır. Bir medeniyetin işgali dir 29 Ekim. Allah'ın adıyla yeryüzüne hükmetme derdinde olan bir devletin batı standartlarıyla köleleştirilmesi nin nihayetidir. Laiklik, çağdaşlık terörizmi yle bir milletin kendini inkârı dır. Kimliğimize, kökenimize, kültürümüze, kıblemize yapılan darbedir. Bu vatanın öz evlatlarının ötekileştirilişidir. Batıdan devşirme hukukla, siyasayla zorlama, müsvedde bir egemenliktir. Meşruiyeti bayramı kadar sahtedir. Hedefi de hikayesi de bayram olduğu kadar yalandır. Karaladıkları tarihimiz , yağmadıkları düzenimiz, susturdukları hocalarımız , sessizce ve tedirgince okunan ezanlarımız, saklanan mushaflarımız, gizli gizli okutulan elif-ba'larımız ve kandırdıkları halkımız bütün bu yalanların aslıdı...

Uzun bir yolculuk...

“Kadınlar, erkek evlatlar, yığınla biriktirilmiş altınlar, gümüşler, soylu atlar, sağmal hayvanlar, bağlar-bahçeler bütün bunlar fâni hayatın gelip geçici nimetleridir.” Âl-i İmran-14 ... Uzun bir yolculuktu çıkılan. Uzun ve çetin; türlü imtihanlardan geçilen... Bazen Mekke’de gibi, bazen Uhud’da, bazen Medine’de gibi... Bazen parayla, malla; bazen oğulla, soyla; bazen anlık mutluluklarla... Yolculuk meşakkatliydi, imtihan çetin. Göz boyayacak kadar çekiciydi fâni hayatın gelip geçici nimetleri. Dünya sevgisi ile ölüm korkusu arasında kaldı insan; bir yanda ölümden korkmak diğer yanda ölümü unutmak; önce arada kaldı. Ve sonra gözünü kamaştıran dünyalık parıltıların büyüsüne, dünyalıkların şehvetine kapıldı yavaş yavaş. Ve dünyayı ahirete bir şey bırakmadan, cennete bir şey kalmadan yaşar oldu. Hem de insanları şahid kıla kıla... İnsanın annesinden, babasından, kardeşinden, eşinden, çocuğundan bile kaçacağı, can havliyle hepsine hesap soracağı, herkesin yakasına ya...

...selam olsun!

İslam’dan aldığı devrimci ruhla asrın kabullenilmişlerine, alışılmışlarına kafa tutan kızlara selam olsun! Çağın beklentilerine meydan okuyan kızlara selam olsun! Batının ve batılın dayatmalarına bakmayan ve kınayıcıların kınamasından da asla korkmayan kızlara selam olsun! Hevasını, hevesini, arzularını, tutkularını, hırslarını batının kadınıyla yarıştırmayan kızlara selam olsun! Moderniteye kapıl mayan, modern çağa aldanmayan kızlara selam olsun! Modern köleliğin ‘ekonomik özgürlük’ diye yutturulamadığı kızlara selam olsun! Çift maaş derdiyle, bankamatik gözüyle bakılmayan kızlara selam olsun! Diplomanın yalnızca bir araç olduğunu bilen, amaç edinmeyen; diplomayla olan imtihanını kaybetmeyen kızlara selam olsun! Çekip gitmeyen, evini terk etmeyen kızlara selam olsun! Ortada olmayan, kolay ulaşılmayan kızlara selam olsun! En özgür olacağı mekânı evi bilen, özgürlüğü dışarılarda aramayan kızlara selam olsun! Patronunu, şefini, işverenini memnun etme derdi olmayan, -böylesini seçmeyen- ...

DUA

Allah'ım... Müslümanlığımızın samimiyetine, Gecelerimizin ibadetine, Gündüzlerimizin rahmetine, Teslimiyetimizin azametine, Bilincimizin ubudiyetine, Kalplerimizin ülfetine, Hayatlarımızın hikmetine, Ahirimizin akibetine, Gönüllerimizin ziyafetine, Kardeşliğimizin nezaketine, Ahvalimizin firasetine, Karakterlerimizin letafetine, Ruhlarımızın zerafetine, Âbidlerimizin azimetine, Günahkârlarımızın nedametine, Yoldaşlarımızın hakkaniyetine, Babalarımızın imametine, Annelerimizin merhametine, Gençlerimizin fetanetine, Âlimlerimizin dirayetine, Yöneticilerimizin basiretine, Önderlerimizin ferasetine, Düşmanlarımızın acziyetine, Mücahidlerimizin cesaretine, Direnenlerimizin asaletine, Mazlumların metanetine, İnananların saadetine, Coğrafyamızın selametine, Batılın ataletine, Asrın fütüvvetine, Küfrün kıyametine, Zulümlerin nihayetine, Mü'minlerin hidayetine, Ümmetin vahdetine, İnsanlığın İslamiyet'ine...

İbrahimî Aileler

İbrahim’in Rabbinin adıyla... İbrahim’in Rabbine hamd ile... İslam davasının son peygamberi, bizim de ümmetinden olduğumuz Muhammed aleyhisselâm ve Âdem aleyhisselâm ile başlayan tevhid ve iman mücadelesinde öncüler olarak bize gönderilen bütün peygamberler Kur’an ile, sünnet ile; ayetlerle, hadislerle ve kıssalarla birer örnek ve örneklik olarak Rabbimiz tarafından sunuluyor bize. Ahzab suresi 34.ayette, “Evlerinizde okunmakta olan Allah’ın ayetlerini ve hikmeti hatırlayın.” buyurarak, okuduğumuz Kur’an’ı tedebbür ile, hikmet arayışları ile okumamızı emrediyor Rabbimiz. Ve Nahl suresi 123.ayette de bizlere: “Doğru yola yönelerek İbrahim('in dinin)e uy! O hiç müşriklerden olmadı.” buyuruyor Rabbimiz. İbrahim’e uymamızı, İbrahim’in önderliğinde olmamızı, İbrahim’i örnek almamızı emrediyor. Demek ki İbrahim peygamber bizleri Allah’a yaklaştıracak. Demek ki İbrahim’in yolu bizleri doğruya ulaştıracak; İbrahim Allah’a giden yolda yol arkadaşımız olacak... Bizler, İbrahim’in bizlere...

Denendiniz, yenildiniz! ...

Namazlarınızın sünneti terk mi etti sizi? En basitinden bile vazgeçemediğiniz günahlarınızla kendinizi mi küçümsediniz?  Hep mi karanlık geceleriniz? Dünyadan ibaret mi hedefleriniz?  Geçici mi hevesleriniz? Ötelerden bihaber mi idealleriniz? Ya da umursamız mı halleriniz?  İbret almaz mı yürekleriniz? Ya peki, hesap-bilmez mi eylemleriniz? Denendiniz, yenildiniz;  ama henüz sona gelmediniz... “Rabbinizin mağfiretini isteyin, sonra ona tevbe edin ki sizi, belli bir süreye kadar güzel güzel yaşatsın. Ve her fazilet sahibine layık olduğu ihsanı versin. Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin için büyük bir günün azabından korkarım.” Hud-3 “Ey kavmim! Rabbinizden mağfiret dileyin, sonra O'na tevbe edin ki, üzerinize gökten bol bol bereket indirsin ve sizi kuvvetinize kuvvet katarak çoğaltsın. Gelin günahkâr olarak dönüp gitmeyin.” Hud-52 “Kim tevbe eder ve salih amellerde bulunursa, gerçekten o, tevbesi kabul edilmiş olara...
"Günahkâr bir toplumdaki iyi kimseler, kötülükleri düzeltmeye güçleri yettiği hâlde düzeltmezlerse, Allah, ölümlerinden önce onların hepsine şiddetli bir şekilde azap eder.” [Ebu Davud] ... Sosyal medyada, sanal alemin bütün platformlarında, bütün paylaşımlarda, profil fotoğraflarında, whatsapp durumlarında... Bugün ‘ifşa’ bütün insanlıktan geçip hassasiyet sahibi Müslümanların hayatlarında da normalleştiyse; müslümanların günlerini, gündemlerini popüler kültür belirliyorsa ve ahlak anlayışları post-modern bir bakışla, popüler kültüre göre şekil alıyorsa; iman iddiasında bulunduğumuz kitabın “Evlere kapılarından girin.” [Bakara-189] emrinden çok uzağız. Müslümanın mahremiyet sınırlarını ortadan kaldıran; günlük her halini, yediği içtiği şeyleri, gittiği gezdiği yerleri, evlerinin içini, ailesiyle olan muhabbetini gözler önüne seren; böylelikle gıybeti ve hasedi kolaylaştıran, pervasızca nazara kapı açan paylaşımlar şeytanın internet ağları üzerinden kazandığı zaferdir. Ahiret için...
Sevgili eşime... Sen Allah adına koşan, Allah adına çalışan, Allah için uykusuz kalan, bazen Afrika’da bir mescid, bazen Asya’da bir yetimhane için kollarını sıvayan... Sen makam, mevki, ad, unvan, mal, mülk için değil, kariyer için değil; sen ümmet için çabalayan... Ve nihayetinde, ötelere göç ettiğinde bir gün, arkasında bir mezar taşından fazlasını bırakan... Sen ümmetin mühendisi... Allah seni bu ümmetin imarına seçti. Küllerinden doğacak yeni medeniyeti ateşleyecek fitil ellerinde. Kâbe’yi diken İbrahim atan, oğlu İsmail dostun, imarına taş taşıyan ashab yoldaşın. Formüllerin ibadet, projelerin sana nafile. Cetvelin bazen miğfer bazen mızrak; kalemin sana kılıç. Ve hepsi sana emanet. Hepsi amelin, eylemin... Sen bir mühendisten fazlası... Sen önce kulsun, sonra davetçi; sen mücahid... Sen ümmetsin, ümmettensin. Sen, yakıp yakanlara inat imar için inşaa için yola çıkan... Mühendissen, ümmetin mühendisisin. Uykusuz gecelerinde, telaşlı her gününde, ter döktüğün her dakikan ve ...

Sadelik Üzerine

“Siz işitmiyor musunuz? İşitmiyor musunuz? Sade hayat îmandandır; sade yaşamak îmandandır.” (Ebû Dâvûd, Tereccül, 2) “Âdemoğlunun şunlar dışında bir hakkı yoktur: Oturacağı ev, bedenini örtecek elbise, yiyecek ekmek ile su koyacak kap.” (Tirmizî, Zühd, 30) “Âdemoğlunun altından iki vâdîsi olsa, ister ki üçüncüsü olsun. Onun ağzını ancak toprak doyurur. Allâh -celle celâlühû- tevbe edenlerin tevbelerini kabûl eder.” (Buhârî, Rikak, 10) “Allâh’ım! Muhammed âilesinin rızkını kendilerine yetecek kadar ihsân eyle.” (Buhârî, Rikak, 17)  Yalnızca atık birkaç damla sudan yaratılmış; kan, et ve deriden ibaretken hevesi, arzusu, isteği bitmeyen insan, istediklerinin hepsini bir anda elde etse nefsini hiç düşünmeden yeni şeyler isterken buluyor. Cennete yakinen inanmış olsa cennetlik bir ebedi hayat arzusuyla dünyaya ve dünyalıklara asla tamah etmeyecekken, nefsinin dünyaya imanını yalanlarcasına tenezzülüyle ahiretini harap ediyor. Sahip olduğu her şey ‘imtihan...