Ana içeriğe atla

Sevgili eşime...

Sen Allah adına koşan, Allah adına çalışan, Allah için uykusuz kalan, bazen Afrika’da bir mescid, bazen Asya’da bir yetimhane için kollarını sıvayan... Sen makam, mevki, ad, unvan, mal, mülk için değil, kariyer için değil; sen ümmet için çabalayan... Ve nihayetinde, ötelere göç ettiğinde bir gün, arkasında bir mezar taşından fazlasını bırakan... Sen ümmetin mühendisi... Allah seni bu ümmetin imarına seçti. Küllerinden doğacak yeni medeniyeti ateşleyecek fitil ellerinde. Kâbe’yi diken İbrahim atan, oğlu İsmail dostun, imarına taş taşıyan ashab yoldaşın.

Formüllerin ibadet, projelerin sana nafile. Cetvelin bazen miğfer bazen mızrak; kalemin sana kılıç. Ve hepsi sana emanet. Hepsi amelin, eylemin... Sen bir mühendisten fazlası... Sen önce kulsun, sonra davetçi; sen mücahid... Sen ümmetsin, ümmettensin. Sen, yakıp yakanlara inat imar için inşaa için yola çıkan... Mühendissen, ümmetin mühendisisin. Uykusuz gecelerinde, telaşlı her gününde, ter döktüğün her dakikan ve saniyende... Sen bir mühendisten fazlası... Yol üzerinde gözyaşını sildiğin çocuklar, okşadığın başlar senin dünyaya mesajın... Allah seni ümmetin, medeniyetin imarı için seçti.

Bu acımasız, adaletsiz düzende; sen ümmet için, izzeti için, emniyeti için... Salih nesillerin geçeceği yollar, Allah adının konuşulacağı yapılar, O’nun evinin şubesi olacak mescidler, camiiler... Buhara’da, Semerkant’ta, Nablus’ta, Bağdat’ta, Hama’da, Şam’da ve İstanbul’da... Sen, lüks komplekslerin, yıldızlı otellerin, yüksek yapıların, konforlu villaların değil; bazen kerpiçten evlerin, bazen yokluktan mescidlerin, yoksulluktan yetimhanelerin mühendisi... Dünyayı elinin tersiyle ittiğinde(n), dünya ellerine verilecek. Gün gelecek, 14 asırlık medeniyetin külleri ellerinde dirilecek; bahar ellerinle gelecek ve bir devir şahidlik edecek sana. Sen, bir gün, ‘selâm diyârı’nın mühendisi...

Yalnız değilsin; Allah seninle...
Ve kolaylık; niyetin üzere...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Öğütler XXIX

  Sevgili oğlum, Henüz küçücükken sen, her şeyini ben yapayım isterdim. Seni kimseye bırakmayayım, her halini ben göreyim, ben hep yanında olayım... Ben koruyayım, ben kollayayım... Ben yeteyim, ben yetişeyim, ben yetiştireyim… Sana dair hiçbir anı kaçırmayayım. Düşününce, ‘oyuncağını uyurken bile yanından ayırmak istemeyen çocuk gibi’ belki. Sonra büyüdüm. Seninle büyüdüm ben de… Ve şimdi kız kardeşin büyüyor. Sen yürümeyi öğrenirken ben bırakmayı, sen konuşmayı öğrenirken ben susmayı, sen kendini bulurken ben yavaşça seni serbest bırakmayı öğrendim. Ve şimdi; ‘ben olmasam da yanınızda güzel insanlar olsun’ yanınızda istiyorum. Ben yanınızda olmasam da güvende olun. Ben kimim ki? Bazen ben yanınızda olsam bile koruyamam ki... Sevgili oğlum, çiçek kızım, Ben toprak olsam, siz güzel çiçeklerim; zamanla havaya, ışığa, gökyüzüne yöneleceksiniz. Topraktan bağımsız büyüyeceksiniz, yalnızca kökünüz kalacak bende. Ben bir koza olsam, siz mucize bir tırtıl; benden çıkıp kanatlanıp u...

Bahçemde Çiçekler Açtı

  Bahçemde çiçekler açtı, yüreğime bahar geldi. İçim renklendi, gönlüm şenlendi. Gözlerim yeşerdi, kalbim tazelendi. Yumuşadım, anladım, öğrendim. Büyütmedim büyüdüm. Benim istediğim zaman benim istediğim şekilde açmadı. Rabbimin istediği zaman, Rabbimin istediği şekilde, onun istediği renkte, onun istediği şekilde… Bahçemde iki çiçek açtı. Yerini sevdi mi? Işığı iyi mi? Toprağı ne zaman değişecek? Hangi gübre verilecek? Hep tedirgindim… Hassasiyetle sakındım börtüden böcekten. Rüzgârdan korudum, ayazda kalmasın diye ya örttüm ya örtü oldum kimi zaman. Güneşte kalmasın diye ya gölge buldum ya da gölge oldum. Güneşin, ışığın, suyun bile fazlasından sakındım. Nice kez korktum soldurursam diye… Bakımıyla, çapasıyla, budamasıyla yorulduğum da çok oldu. Üstüm başım toprağa bulandı, kirlendi de çoğu zaman. Kimi zaman belimi de büktü, ağrıttı. Kimi zaman kimi dalı, kimi yaprağı ellerime kopuverdi de nasıl içim gitti, zor dayandım.  Bazen çok suladım, bazen susuz bıraktım. Oysaki kend...

Dava Kardeşliği

Yan yana, sırt sırta, omuz omuza, dua duaya... Yürek yüreğe... Sen, ben yok! ‘Biz’ varız ve ‘dava’mız... Ve yol gösteren sevdamız... Biriz, beraberiz! Kardeşiz! Kan bağıyla değilse de gönül bağıyla... Bazen sevinçle, bazen kederle... Bazen umutla, bazen hüsranla... ‘Daha iyisi’, ‘en iyisi’ telaşıyla... Söz verdik! Vicdan rahatlatmaya değil samimiyetle yaşamaya... Sözleştik! Ucundan tutarak değil; adanarak, adayarak... Mevzu derin, menzil uzak, vakit dar, azık az... Vakit dar! Zaman kaçmasın, durduralım. Yıllar geçmesin, yakalayalım. Gülmelerle, eğlenmelerle, hatta sevmelerle oyalanmayalım. Havadan sudan konuşmayalım. Ne kalacak hepsinden geriye? Ne kalır bizden geriye? Seherler uyumak için değil, kalkalım. Gündüzler yetmiyorsa geceleri yaşayalım. Yaşayalım; yaşamaksa en uzununa talip olalım daha çok salih amel için, daha salih ameller biriktirmek için... Ve ölümse de en yiğitçesine, en şehitçesine hem de tereddütsüz talip olalım hiç ölmemek için... Randevu defterimiz hep dolu olsun....