Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mart, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kalbimiz Allah’ım! Kalbimiz...

Kalplerimiz bedenlerimizin ve ruhlarımızın kurtarılmış bölgesi olarak kalsın Allah'ım!  İçimizin de dışımızın da kurtarılmış bölgesi olarak kalsın... Sahibinden başka hiçbir şeye ve hiç kimseye bağlanmadan, hiç kimsenin bağlamasına izin vermeden ve bağlanmasına fırsat da bırakmadan... Kalbimiz Allah’ım! Kalbimiz... Hissetsin, zikretsin, sevsin. İncinmesin, ezilmesin, ölmesin. Körelmesin, eğrilmesin, meyletmesin. Kirlenmesin, mahrem olmayana değmesin, kirletilmesin. Savrulmasın, hırpalanmasın, sapmasın, paslanmasın, katılaşmasın. Ahlakımız, edebimiz, iffetimiz, gayemiz, gayretimiz, niyetimiz, amelimiz... kalpten olsun. İyiliğimiz, sahiciliğimiz, şefkatimiz, merhametimiz, samimiyetimiz, teslimiyetimiz... kalpten olsun. İmanımız, inancımız, sabrımız, duamız... kalpten olsun. Gözlerimizin yaşı kalpten olsun. Öfkemiz ve nefretimiz bile kalbimizden gelsin Allah’ım. Kalbî olsun her işimiz ve kalbî olan her işimiz de sahih olsun, salih olsun. İmanımız sapasağlam kalbimizden olsun ki sapasa...

'Yasal' ve 'Meşru'

Bir toplumda geçerli olan, mevcut kanunlara uyan yasaldır. Nedenleri tanımlandığında kabul gören, yaşayan halkın kabul ettiği şeyler ise meşrudur.  ‘Her yasa meşru değildir.’ Haklılık ise yasallık değil, meşruluktur. Yasallığın olduğu yerde değil meşruluğun olduğu yerde rıza olacaktır. ... Bizim hayatımız bu dünyadan ibaret değil, iman ettiğimiz kurallar da buraların kuralları değil... Allah’tan uzaklaşmış otoritelere rıza göstermeyip karşı koymak sünnetullahtandır, nebevidir. Musa’nın yaptığı yasal değildi. Otorite Firavun karşı çıktı. İbrahim’in yaptıkları yasal değildi. Otorite Nemrut karşı koydu. Salih, Nuh, Hud, Lut, Şuayb, Yunus... Kehf Ashabı hakkı haykırdı, mağaraya sığındı. Ve Muhammed’in ve ashabının yaptıkları yasal değildi; hicret etmek zorunda bırakıldılar. Evet! Asırlardır biz, Rabbimizi tanımayanların meşruiyetini kabul etmiyoruz. Asırlardır, Rabbimizi tanımayanların meşruiyetini kabul etmedik, etmeyeceğiz. Neo-kölelikleri, neo-kullukları kabul etmeyiz. Dünya-ahir...

Ölümler üzerine...

“Yaşları ne de küçüktü, ahh!”  “Gencecikti!” “Vah yavrum! Daha çok günleri vardı... Yazık!” ... Üç gün önce, bir vesile ile, geçen haftaki patlamada ebediyete uğurladığımız akranımız Feyza'nın evinde taziyedeydik. Ve yine bugün de, bir vesile ile, aynı olayla ahiret yaşamı başlayan 15 yaşındaki Eray'ın evindeydik. Yıllar yılı yaşamışken ilk defa taziyenin anlamını idrak ettik, önemini anladık, öle ceğimiz hatırladık, bol bol ölümü andık. ... Ölüm, ecel, vesileler... Gidenler, geride kalanlar... Ölmeyecekmişçesine yaşayanlar... Azrailin geleceğinin farkında olanlar... Ölüme teyakkuzda olanlar... Yaşıtlarımızın çalışma masalarında açık kalan, kitaplıklarında duran kitaplar; odalarında, duvarlarında asılı olan notlar, sınav tarihleri... Gördük ki, ölüm hak! Ölmek üzere yaşıyoruz. Ölmek için yaşıyoruz. Ölümümüz yaşamımızı, yaşarken biriktirdiklerimizi Rabbimize sunmamız olacak. İyi yaşayalım ki iyilikler sunabilelim. İyi yaşayalım ki iyi ölelim. İyi ölelim ki iyi başlangıç, iyiy...

“Her gelecek yakındır!”

Rabbinin ‘dur!’ dediklerine 'dur!' diyebilirsen,  özlemlerine bile vuslat umuduyla bakabilmeyi öğrenirsen, sır edip içinin derinliklerinde saklamayı bilirsen, özgürlüğünü de esaretinde bulabilirsen, İhtiyaç duyduğun teskinliği bir Hira’da aramayı bilirsen, Kalbine de itikâfta gibi olmayı öğretebilirsen, Eyyub’ça bir sabrı yüreğine nakış nakış işleyebilirsen, Hüznünü ve kederini yalnızca Rabbine arz edebilirsen, Seccadelerde, seherlerde yakarışlar biriktirebilirsen, Her ne ise istediğin Harun, Musa’ca bir dua ile münacaat edebilirsen, Nuh gibi karada gemiler yapacak kadar teslimsen, “Yusufça kuyulara da talibim!” diyebilirsen, Çölde bekleyişte bir Hacer olmayı göze alabilirsen ... “Küllü âtin karîb!” “Her gelecek yakındır!” (...)

Sizin yetiştiremediğiniz astronotları da biz yetiştireceğiz!

Feyza'ya ithafen... Ben Feyza değilim, Feyza gibi nicelerinin yalnızca biriyim ve Feyza’dan yarım kalan işi tamamlamaya niyetliyim. Ki adımızın ne olduğu da önemli değil; kimin adıyla koyulduğu önemli... Bir olana imanla, biz hepimiz biriz! Mus'ab’tan aldığımız bayrağı tekrar ona teslim edebileceğimiz gün gelene kadar biz taşıyacağız. “Oku!” diyen Rabbe imanla okuyacağız ve okutacağız.  “Kaleme andolsun!” diyen Rabbe inançla, kaleme bir daha ve bir daha sarılacağız. Mus’ab’tan aldık biz bayrağı, en iyi nesilleri biz yetiştireceğiz. Hakk’ı hak için, adaletle ayakta tutmayı öğreneceğiz ve öğreteceğiz. Ama her şeyden önce sizin söylediklerinizi duymamayı öğreteceğiz; ilk önce sizin söylediklerinize aldırmamayı öğreteceğiz. Size benzemeyeceğiz ve size benzememeyi öğreteceğiz. Birimiz bıraktığında, bir diğerimiz devralacak bayrağı. İçimizden nice Feyza’lar yetişecek ve nice Feyza’lar yetiştirecek. Ve sizin gibi nefret kusanların gücü hepimizi öldürmeye yetmeyeceğinden, siz yeterin...

Ama zulüm asla nihai kazanan olmayacak!

İstanbul'da bombalar patlıyor Hama’da bombalar patlıyor Bağdat’ta, Tahran'da, Şam’da, Lahor'da, Beyrut’ta, Halep’te bombalar patlıyor Ortadoğu yanıyor! Ankara’da insanlar ölüyor, öldürülüyor Sur’da insanlar ölüyor, öldürülüyor Silopi’de, Cizre’de, Nusaybin’de insanlar ölüyor, öldürülüyor Bombalar, mayınlar, silahlar, tanklar, tüfekler, hendekler... Güneydoğu yanıyor! Felluce, Erbil, Halep, Tebriz, Yemen yanıyor! Türkiye’de, Suriye’de, Mısır’da, Pakistan'da, Myanmar'da, Filistin’de, Patani'de, Nepal'de insanlar ölüyor; kadınlar, çocuklar, siviller, masumlar ölüyor! Masumlar ölüyor! Müslümanlar ölüyor! Müslüman halklar yanıyor! Washington, Moskova, Tokyo, Londra, Newyork, Paris rahat rahat uyuyor! Arabistan rahat rahat uyuyor! Dubai rahat... Katar rahat... İngiltere, Amerika, Rusya, Fransa operasyona devam ediyor! İslam toprakları yanıyor! Kalanı uyuyor! Biz kurtulmanın planlarını yapmak yerine sadece korksak da; vahşeti durdurmaya davranmasak da....

Mevzii terk edilmeyecek!

İlk yenilgimizi Uhud’da almıştık biz. Savaşta, Medine yakınlarında, Uhud dağı’nda mevziisini terk eden okçularla yenilgiye uğramıştık. Peygamberimiz, önderimiz; İslam peygamberi yara almıştı. En heybetlilerimizden şehitler de vermiştik; Allah’ın Aslanı Hamza şehit edilmişti. Belli ki yine savaştayız. Kıyamet henüz gelmediğine göre ve kıyamet gelmeden bitmeyecek hak-batıl mücadelesi bugün de sürdü ğüne göre, savaştayız. Tarafımızı seçip, safımızı belirledikten sonra, Hakk’ın tarafında olmaya karar verdikten sonra, mevziimizi terk etmeyeceğiz. Çünkü mevziimizi terk edersek yeni yeni Uhud’lar kaybedeceğiz. Belki Hudeybiye’ler yaşanacak. Taif’ler kuşatılacak, kuşatılacak; sonuç alınamayacak. Mute’de kaybedilecek. Ama yine de vazgeçilmeyecek; mevzii terk edilmeyecek. Nihayetinde Mekke fethedilecek. Mevzii terk edilmeyecek ve Tebük ‘sefer’ken ‘zafer’ olacak. Safımız 14 asır evvel belli oldu ama duracağımız yeri çok öncesinden verdiğimiz ahitle çoktan seçmiştik biz. Bu yolda olacağız, bu ...