Ana içeriğe atla

Ölümler üzerine...


Otomatik alternatif metin yok.

“Yaşları ne de küçüktü, ahh!” 

“Gencecikti!” “Vah yavrum! Daha çok günleri vardı... Yazık!”
...
Üç gün önce, bir vesile ile, geçen haftaki patlamada ebediyete uğurladığımız akranımız Feyza'nın evinde taziyedeydik. Ve yine bugün de, bir vesile ile, aynı olayla ahiret yaşamı başlayan 15 yaşındaki Eray'ın evindeydik.
Yıllar yılı yaşamışken ilk defa taziyenin anlamını idrak ettik, önemini anladık, öleceğimiz hatırladık, bol bol ölümü andık.
...
Ölüm, ecel, vesileler... Gidenler, geride kalanlar... Ölmeyecekmişçesine yaşayanlar... Azrailin geleceğinin farkında olanlar... Ölüme teyakkuzda olanlar...
Yaşıtlarımızın çalışma masalarında açık kalan, kitaplıklarında duran kitaplar; odalarında, duvarlarında asılı olan notlar, sınav tarihleri...

Gördük ki, ölüm hak! Ölmek üzere yaşıyoruz. Ölmek için yaşıyoruz. Ölümümüz yaşamımızı, yaşarken biriktirdiklerimizi Rabbimize sunmamız olacak. İyi yaşayalım ki iyilikler sunabilelim. İyi yaşayalım ki iyi ölelim. İyi ölelim ki iyi başlangıç, iyiye başlangıç yapabilelim.

Gördük ki, ölüm muhakkak! Günler sonraysa da, aylar sonraysa da, yıllar sonraysa da... Öleceğiz. Koca bir ömür de biçilmişse, elliler altmışlar bile gelmeden, gençken de gidilse... Öleceğiz. Ve ölüm asla son değil, yeni bir başlangıç. Sadece ölene değil, geride bıraktıklarına da yeni bir başlangıç.

Gördük ki, gün gelecek yola beraber çıktıklarımızdan da yol boyu yanında olduklarımızdan da ayrılacağız. Ölümün günü gelecek, nefesler kesilecek, ölmeyi yakıştıramadıklarımıza da ölümünü aklımıza dahi getiremediklerimize de veda edeceğiz. Bir merhumun/merhumenin geride bıraktığı olmak en umulmadık imtihansa da muhakkak birileri yaşayacak. Yaşayacağız. Birkaç anı hatırlanacak, üç beş fotoğrafa bakılacak. Birikmiş pişmanlıklar, söylenecek “Keşke...”ler kalacak. Yapılacaklar ertelenecek, planlar bozulacak, kurulan hayaller cennet dualarına konulacak. Her şeyden sonra bir ‘cennetlikler’ bir de ‘cehennemlikler’ olacak. Hepsinden sonra kazananlar ölümü her an, her yerde beklemiş olanlar, yaşarken ölümle yaşamış olanlar olacak. Yaşantılara paralel ölümler olduğu gibi, ölümlere yaklaşımlar da yaşantılara paralel... Sadece kendi ölümümüze yaklaşımımız değil, çevremizdeki ölümlere yaklaşımımız da imanımıza paralel...

Gördük ki, ölmek de, gömmek de, sabretmek de imtihandır. Ölmek de, gömmek de, sabretmek de edebiyatı kolay ama imtihanı zor olanlardandır. Hassasiyetle seçilmeyen kelimeler çok can yakar, bir daha bir daha yakar. Sağlam temeli olmayan konuşmalar kat kat acı verir. Tam donanımlı olmayan bireylerin hal ve hareketleri, bilinçsizliği zarar verir. İçi doldurulamayan ‘samimiyet’ bile ziyadesiyle zararlıdır. İlim kıymetlidir, gereklidir. Yol yordam, yöntem önemlidir. Psikoloji önemlidir.

Gördük ki, ölüm hakikati mesele oldu mu ötesi olmayan bir dünya ile işin içinden çıkamaz insan. Ötelere inanmadan bu dünyaya katlanamaz. İnsanüstü, mutlak bir adalete inanmadan bu dünyanın acılarına dayanılmaz.

Ve gördük ki, bir sünnetin ihyası, bir ümmetin inşaasına yol olabilir. Evet! ‘Sünnetin ihyası’, ‘ümmetin inşaası’ demektir.

...

Sünnete sarılın, taziye yapın, ölümlere, ölümün hemhal olduğu ortamlara alışın. Sabır dileyin, dua edin, dualaşın. Yalnız bırakmayın, meşgul edin. Dünya durmuş gibi davranmayın, kafasını dağıtın ama bunaltmayın. Konuşun, muhabbet etmeye çalışın. Ama merakınıza da mukayyet olun, ayrıntıları sormayın, sorgulamayın. Yaşarken şahit olduğunuz iyiliklerini dillendirip dillendirip acıtmayın, yarım kalan planlarını hatırlatmayın. Yüreği sıkışan anneyi iyice kahretmeyin. Gözler anlatıyorsa konuşturmayın. Gözyaşlarını uyandırmayın, ağlatmayın. Kaybettiğiniz yeğeninizi, toprağa verdiğiniz annenizi söylemeyin. Acı yarıştırır gibi başka başka ölümlerden bahsetmeyin. “Başın sağolsun” da demeyin. Dünyada sağ olmayı ne yapsın bağrı yanmış bir anne... Cennetten bahsedin. Yolun sonunu söyleyin. Anlamış gibi yapmayın, anlayamazsınız, ama anlamaya çalışın. Acıları paylaşın, paylaşmış gibi yapmayın, yüreğinizi ortaya koyup hissetmeye çalışın. Ama gözyaşlarınıza da sahip çıkın, ağlayacaksanız bir köşede ağlayın. Yanlarında olun, ellerinizi uzatın, ellerinden tutun, uzattığınızda yetişebilecek kollarınızı esirgemeyin. Ve düşünün, ibret alın, muhasebenizi yapın, kendi hayatınızı sorgulayın. Ölenin yeni başlangıcı sizin de yeni bir başlangıcınıza vesile olsun.

Ölüm hak!
Ölüm muhakkak!

“Her insan ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak hayır ile de şer ile de deniyoruz. Sonra bize döndürüleceksiniz.”

“Aldığı şey de verdiği şey de Allah’ındır. Her şey onun yanında belli bir ecele kadardır.”

“Allah’tan geldik, Allah’a döneceğiz.”

...

Feyza ile Eray ile tanışamamış olsak da Feyza'nın, Eray'ın tanıştırdığı çok kimse var şimdi hayatımızda.
Feyza! Eray! İnşallah sizinle de tanışacağız...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Öğütler XXIX

  Sevgili oğlum, Henüz küçücükken sen, her şeyini ben yapayım isterdim. Seni kimseye bırakmayayım, her halini ben göreyim, ben hep yanında olayım... Ben koruyayım, ben kollayayım... Ben yeteyim, ben yetişeyim, ben yetiştireyim… Sana dair hiçbir anı kaçırmayayım. Düşününce, ‘oyuncağını uyurken bile yanından ayırmak istemeyen çocuk gibi’ belki. Sonra büyüdüm. Seninle büyüdüm ben de… Ve şimdi kız kardeşin büyüyor. Sen yürümeyi öğrenirken ben bırakmayı, sen konuşmayı öğrenirken ben susmayı, sen kendini bulurken ben yavaşça seni serbest bırakmayı öğrendim. Ve şimdi; ‘ben olmasam da yanınızda güzel insanlar olsun’ yanınızda istiyorum. Ben yanınızda olmasam da güvende olun. Ben kimim ki? Bazen ben yanınızda olsam bile koruyamam ki... Sevgili oğlum, çiçek kızım, Ben toprak olsam, siz güzel çiçeklerim; zamanla havaya, ışığa, gökyüzüne yöneleceksiniz. Topraktan bağımsız büyüyeceksiniz, yalnızca kökünüz kalacak bende. Ben bir koza olsam, siz mucize bir tırtıl; benden çıkıp kanatlanıp u...

Bahçemde Çiçekler Açtı

  Bahçemde çiçekler açtı, yüreğime bahar geldi. İçim renklendi, gönlüm şenlendi. Gözlerim yeşerdi, kalbim tazelendi. Yumuşadım, anladım, öğrendim. Büyütmedim büyüdüm. Benim istediğim zaman benim istediğim şekilde açmadı. Rabbimin istediği zaman, Rabbimin istediği şekilde, onun istediği renkte, onun istediği şekilde… Bahçemde iki çiçek açtı. Yerini sevdi mi? Işığı iyi mi? Toprağı ne zaman değişecek? Hangi gübre verilecek? Hep tedirgindim… Hassasiyetle sakındım börtüden böcekten. Rüzgârdan korudum, ayazda kalmasın diye ya örttüm ya örtü oldum kimi zaman. Güneşte kalmasın diye ya gölge buldum ya da gölge oldum. Güneşin, ışığın, suyun bile fazlasından sakındım. Nice kez korktum soldurursam diye… Bakımıyla, çapasıyla, budamasıyla yorulduğum da çok oldu. Üstüm başım toprağa bulandı, kirlendi de çoğu zaman. Kimi zaman belimi de büktü, ağrıttı. Kimi zaman kimi dalı, kimi yaprağı ellerime kopuverdi de nasıl içim gitti, zor dayandım.  Bazen çok suladım, bazen susuz bıraktım. Oysaki kend...

Dava Kardeşliği

Yan yana, sırt sırta, omuz omuza, dua duaya... Yürek yüreğe... Sen, ben yok! ‘Biz’ varız ve ‘dava’mız... Ve yol gösteren sevdamız... Biriz, beraberiz! Kardeşiz! Kan bağıyla değilse de gönül bağıyla... Bazen sevinçle, bazen kederle... Bazen umutla, bazen hüsranla... ‘Daha iyisi’, ‘en iyisi’ telaşıyla... Söz verdik! Vicdan rahatlatmaya değil samimiyetle yaşamaya... Sözleştik! Ucundan tutarak değil; adanarak, adayarak... Mevzu derin, menzil uzak, vakit dar, azık az... Vakit dar! Zaman kaçmasın, durduralım. Yıllar geçmesin, yakalayalım. Gülmelerle, eğlenmelerle, hatta sevmelerle oyalanmayalım. Havadan sudan konuşmayalım. Ne kalacak hepsinden geriye? Ne kalır bizden geriye? Seherler uyumak için değil, kalkalım. Gündüzler yetmiyorsa geceleri yaşayalım. Yaşayalım; yaşamaksa en uzununa talip olalım daha çok salih amel için, daha salih ameller biriktirmek için... Ve ölümse de en yiğitçesine, en şehitçesine hem de tereddütsüz talip olalım hiç ölmemek için... Randevu defterimiz hep dolu olsun....