Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Eylül, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Şehid olmaya yaş sınırı getirilsin!

İnat ediyor dünya hazin sonlara inanmamakta... Garip kalmış mazlum hayatları anlamamakta direniyor. Hıçkırıkları duymuyor. Zulümleri görmüyor. Hüzünleri de ölümleri de anlamıyor. Doğdum diyemeden, ismini söyleyemeden, büyümeyi hayal edemeden, son nefesini veremeden ölen bebekler gündelik acıları artık kalbi sökülmüş, yüreği çöllere dönmüş bu çağın.  Ağlayan bebeklerin değil ağlayan annelerin beld elerinden... Halep’ten, İdlip’ten, Gazze’den... Her neredense gelen o acı haberler, yarım kalmış hikâyeler; çığlık çığlık acıtıyor yüreğimi. Elinden tutamadığımız her çocuk bir bir düşüyor. Yıkılıyor dünyam. Bir kez daha duymayan insanlığa sesleniyorum yıkık dünyamdan: “Şehid olmaya yaş sınırı getirilsin!”. Yine de, “Firavunların tükenmeyen soyları Musa’larımıza zarar veremez” diyen umuduyla şaşırtıyor beni kalbim, bir dua ferahlığında... Ağlıyorsam da boynumun büküklüğüne, halimin güçsüzlüğüne ağlıyorum. Ama itiraf edeyim, ben yine unuturum. Unuturum ve yaşamaya koyulurum hiç bilmemiş gib...

“Şüphesiz Allah dilediğini hesapsız rızıklandırandır.”

Usul usul kelimeler biriktiriyorum çok zamandır. Sessiz, ıssız ama derin cümleler kuruyorum, duymasa da kimsecikler... Tertemiz düşlerim dua olup düşüveriyor avuçlarıma. Şükürlere sarılıp sarmalanmış, geleceğe uğurlanmış hatıralar diziyorum yüreğimin bir köşesine. Ve dualar ekiyorum başköşesine. Geleceğe dair umutlarla, hayallerle birlikte...  Yakup oluveriyorum bazen, “İnnema eşkû bessi ve hüzni  ilallah” deyişimi Rabbime arz edip, gelecek Yusuf’u beklemeye koyuluyorum. Bazen İmran ailesi geliyor gözlerimin önüne, adanmış bir Meryem olamadıysam da adayan bir Hanne olurum diyorum, düşlerimde kavuşuyorum bir İsa muştusuna. Teslimiyeti zirvede bir Hacer oluyorum, için için ve uzun uzun İbrahimi dualar tekrarlıyorum. Lokman’ı düşünüyorum sonra, öğütlerini... Ve öğüt verişimi düşlüyorum. Ama sonra Nuh’u anımsıyorum, tufanın orta yerinde kalmışçasına çırpınıyor yüreğim, Rabbime sığınıyorum. Rabbime sığınıyorum ve Musa’sını Allah’ın korumasına; Allah'ın korumasında Nil’in suları...

~ Yeni Sosyal Medya Modası

Yeni sosyal medya modası; çocuklarıyla güzel vakit geçirip oyunlar oynayan, eğlenceli etkinlikler yapan; hiçbir şeye kızmayan, çocuğundan ve çocuğuyla oynayacağı oyunundan ötesini umursamayan çiçekten böcekten ibaret, kayıp babaların yokluğunu da hissettirmeyen yeni nesil anneler... Hem çocuklarıyla, hem de kendisiyle, eviyle, eşiyle ve bir de işiyle ilgilenebilen, hepsini mükemmelce yapabilen, he r şeyi halleden, her yere yetişen, üstelik internet sayfalarına ve blog paylaşımlarına da vakit ayırabilen süper kahramanlar... Her şey(!) gözler önünde ve tozpembe, güllük gülistanlık... Anneye ihtiyaç duyduğu yerde kendisine bir başka oyun arkadaşı bulan ve bir şekilde takip, beğeni, şöhret kaygısıyla yüzlerce binlerce takipçiye sunulan, an be an kameralanıp paylaşılan kobay çocukluklar... Anneliği önemseyelim, çocuklarımızı ihmal etmeyelim derken ortaya çıkan mucize(!) tablo.  :) O anneler nasıl hasta olmadan, psikolojileri bozulmadan, asla yorulmadan ve işlerini de hiç mi hiç aksat...

...

Halep'te, Gazze'de, Pattani'de bir Fatıma, bir Aişe, bir Ömer; annesiz, sahipsiz, hayalsiz... Myanmar'da, Irak'ta, Pakistan'da çocuklarınızın yaşında bir çocuk; evsiz, barksız, okulsuz... Suriye'de bir Muhammed, yeni evlenmiş, evi yok; bir Zeyneb, sevdiğini kaybetmiş; bir çocuk, daha anne karnında tekmelenmiş... Filistin'de bir ev, bombalanmış, yakılmış, yıkılmış...   Afganistan'da bir adam, cesedi parçalanmış...   bir kıyamet,   kopmuyor;   bir çığlık kopuyor... bir gözyaşı,   akmıyor;   kan akıyor...

Okul ?!

Doğduğumuz andan itibaren bütün olurları olmazları belirlendi hayatımızın. An be an programlandı çocukluğumuz; istilaya uğradı gençliğimiz, başkaları tarafından belirlendi bütün gerçeklerimiz. Bizden beklenenler, para edenler, itibar görenler... Onların kriterleri, onların değerleri, onların takdirleri, onların karneleri, onların notları, onların diplomaları... Hem de mesele bizim özgür(!) oluşumu zla ilgiliydi. Dört bir yanımızı çevreleyen, bütün hayatımızı kuşatan, aşamayacağımız sınırlar koydular; geçemeyeceğiz çizgiler çizdiler. Bir bir öldürdüler benliğimizin farklılıklarını. Hiç kalbimiz yokmuş gibi gördüler bizi, robotlaştırdılar. Ve Allah’ın bize yüklemediği yükleri de taşıtmaya kalktılar bize. Hakkı, hakikati öğretmeyenler bir de Allah’ın bizi koyduğu yere düşman ettiler bizi. Dünyalık ideallerle unutturdular bize ahireti. Kimse sorgulamadı, kimse sormadı, düşünmedi. Fıtratına meydan okurcasına koşanlar, 'yoruldum!' bile diyemedi. Birilerinin doğrularının, hayallerini...

Ey Rabbimiz!

Ey Rabbimiz!  İsmail olmayı, canımızdan da geçmeyi öğret bize...  Hangi imtihanla denenirsek denenelim İsmail olup samimiyetle ve cesaretle teslim olmayı öğret. Ve İbrahim gibi, elimize aldığımız bıçakla çok sevdiğimiz İsmail’imizi, en sevdiğimiz Rabbimize kurbumuz kılmayı öğret.  Yoluna hep sevdiklerimizi feda etmeyi; sen istiyorsun diye sevdiklerimizden geçmeyi öğret. Ey Rabbimiz! Kabil’ce değil Habil’ce verenlerden; gönülden feda edenlerden, Senin için verdiği her şeyle hücre hücre dirilenlerden, Yolunda vazgeçtiği her şeyde derece derece yükselenlerden  ve nihayetinde İbrahimî makama erenlerden,  Senin karşına İbrahim gibi gelenlerden eyle bizi. Ey Rabbimiz! Bizi yolunda İbrahim et, İsmail et... Bizi yolunda kurban et... Bizi yoluna; sadece senin yoluna kurban et... Ey Rabbimiz!  İbrahim’ce teslimiyet, Hacer’ce metanet, İsmail’ce cesaret, bütünüyle kurbiyet ve nihayetinde cennet... nasib et!

Anneanneme...

Sen böyle uyumazdın anneanne, sabah namazlarından sonra uyuyamazdın. Uyan ve söyle anneanne... Kaç kitap bitirdin sen? Kaç sohbet dinledin? Kaçını sen verdin? Kaç konferansa katıldın? Kaç tanesini sen düzenledin? Hangi tefsiri tavsiye ederdin soranlara? Senin tebliğin, davetin, teşviğin hangi sosyal medya kanalı ileydi? ... Hani şimdi bir tarafta sözde Kur’an Müslümanları, diğer tarafta yanmayan k efen satan sözde ehl-i sünnet adamlar... Sen hangi taraftaydın anneanne? Hangi vakfa giderdin, hangi derneğe devam ederdin? Hangi cemaatti seninkisi? Hangi tarikata mensuptun? Sahi, hangi üniversiteden, hangi fakülteden mezundun? Söylediğin herhangi bir şeye “Hangi ayet, hangi hadis anneanne; nereden öğrendin onu” desem, “Ne bileyim biz öyle öğrendik, öyle inandık.” derdin gülerek... Gözlerine bakıyorum, ellerin semada içten dualarını görüyorum, o çoğunu anlayamadığımız özdeyişlerinle bizi güldürüşlerini hatırlıyorum. Telefonda konuşurken önce “Görüşürüz” deyip, sonra gülerek “Görüşemezse...
Değişmeyecek ilkelerin değiştirilmişliğine, değişmeyen Kitab’a iman ettiğini iddia ederek çağ çağ değişen insanlara bakıyorum. Bir şeyler değişsin isterken değişiveren, bir yıldız gibi kayan, dünyanın çelme takıp düşürdüğü koca koca adamlara bakıyorum. Cennete doğru yol almak üzere yola çıkan insanların ibresi dünyaya dönmüş pusulalarına, asıl yurdunu unutan Müslümanlara bakıyorum. Karşı çıkılırke n kanıksanmış, alışılmış, normalleşmiş olarak karşımıza çıkan düzene bakıyorum. Batıp gidenleri, geçicileri sevmeyenlerin milletindenken biz, çizgisini kaybedip geçici dünyanın çekiciliğine aldananlara bakıyorum... “Ey Rabbim! Kavmim bu Kur’an’ı büsbütün terk etti.” (Furkan-30) Yazmak bile bu kadar zorken... Sızlamıyor mu yürekleri? “Kötü ameli kendisine süslü gösterilip de onu güzel gören kimse, doğru yolda olan, kötülüğü hiç istemeyen mü'min kimse gibi midir?” (Fatır-8) Ben yangını yüreğimde hissediyorum. Ne zaman bu kadar büyüdü bu yangın? Ne zaman böylesine yayıldı, dört bir yanımız...

Molla Mir Kasım Ali'ye...

Tek başına da olsan zirvesi şehadetle taçlandırılan dimdik duruşuna, onurlu mücadelene ve nihayetinde ancak şehadetin yakıştığı ölümüne karşın; utancımızdır milyonlarımızın savrulamayan yumruğu, söz geçiremeyen duruş(!)u, beş para etmeyen onlarca platformu-kuruluşu... Kahroluşumuzdur söz söylemeyen dillerimiz, yazmayan kalemlerimiz, bahsi geçmeyen gündemlerimiz, duaya bile açılmayan ellerimiz ve dahi sahte öfkelerimiz... Mahvoluşumuzdur her gece rahat uykumuz, ölüm korkumuz, dünya tutkumuz... Şehadetin bize örnek olsun. Şehadetin bize ibret olsun. Şehadetin bize hem utanç hem de umut olsun. Şehadetin kutlu olsun. - 03.09.2016 // Molla Mir Kasım Ali - *** "Mü'minlerden; özür sahibi olmaksızın yerlerinde oturanlar ile Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler bir değildir. Allah; mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri derece bakımından oturanlara üstün kıldı." Nisa-95