Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Temmuz, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

HACER (ra.)

Asıl kadındı Hacer, asil kadındı. Hacer’i Hacer yapan sabrıydı, taatiydi ve de her şeye rağmen takatiydi. Yalnız kadındı Hacer. Yalnızlardandı, gariplerdendi, kimsesizlerdendi; yine de isyan etmeyenlerdendi, vazgeçmeyenlerdendi. Vedanın, ayrılığın, hicretin, hasretin adeta bir başka adıydı Hacer. Gurbetteydi, uzaklardaydı; ama hep yakın olmaya en layık olana yakındı. Tahammülün de tevekkülün de be nzersiz örnekliğiydi. Tüm duygularıyla imtihandı Hacer, imtihandaydı. Ve tüm duygularında sabırdı. Fedakârdı Hacer hem de cefakârdı. Lakin suskundu, konuşmazdı, isyansızdı, itirazsızdı; dert söylemezdi, şikayetlenmezdi; edecekse yalnız Allah’a ederdi arzını. Allah’ın emri ise sorgulamazdı. Allah’ın yazgısı her ne ise razıydı. Ipıssız bir sahranın ortasında yapayalnız bırakıldı Hacer. Kırılsa da kızmadı, üzülse de küsmedi ve asla kin bilmedi. İtaat etti, say etti, hak etti; çölde bile zemzemini buldu Hacer. İmanda zirveydi. Kurb anında en az İsmail kadar kurbandı Hacer. Elleriyle bıçağı İbrahi...

15 Temmuz'un Ardından

Bugün yeterince konuştuk, daha fazla konuşmamızı beklemeyin bizden. Bir gecede nasıl değişirmiş bütün düzen ve bir savaş nasıl çıkarmış gördüğümüzden beri, kelimelere küstük biz. Bağrına mermilerin yuva yaptığı adamları gördüğümüzden beri, evine geri dönemeyen babasını hâlâ bekleyen küçücük çocukları duyduğumuzdan beri, nefretin esiri olmuş koca koca adamların varlığına şahit olduğumuzdan beri... Gecenin karanlığı saklayamadı zulümleri; karanlıklara karışan çığlıklar susturdu bizi. Ellerine kan bulaşmış, gözlerini kin bürümüş vicdansızlar susturdu bizi; kelimelerimiz anlatamaz yüreğimizdekileri... Bakın, şuracıktan havalandı o helikopterler... Şurada çıktı o kargaşa ve tam şuraya düştü o bomba. Şuracıktaydı o tanklar ve de tam karşısındaydı tüm korkuları yenip ölüme bile kafa tutan, yüreği iman dolu adamlar... Hınca hınçken her yer; kan ve kavga doluyken dört bir yan cesaretini konuşturanlar... Buralarda yaşandı o dehşet görüntüler... Fesat çıkaranların orduları dört bir yanda ayyuk...

Bizimdir Kudüs!

Ömerimiz, Selahaddinimiz, Nureddin Zengimizdir; tarihimizdir Kudüs. Meryemimizdir, İbrahimimizdir, Süleymanımızdır, Davudumuzdur; kudsiyetimizdir Kudüs. Tevhidimizdir, tekbirimizdir. Mertliğimizdir, yiğitliğimizdir ve şerefimizdir Kudüs. Hem medhiyemiz hem de mersiyemizdir Kudüs. İmtihanımızdır, duamızdır; bazen de gözyaşımızdır, kanayan yaramız, kırgın yanımızdır; içimizin yangınıdır Kudüs. Coğrafyamızdır, diyarımızdır, vatanımızdır Kudüs. Burağımızdır, miracımızdır, vuslatımızdır Kudüs. Mescid-i Aksa’mız, Kubbetüssahramızdır, başımızın tacıdır Kudüs. Yusuf’un saraylara çıkan yolunda kuyudadır, zindandadır ama kurtulacaktır; kurtuluştur, kurtuluşumuzdur Kudüs. Asla düşmeyecek sancağımızdır, terk edilemeyecek mevzimizdir Kudüs. Emanettir ve emanetimizdir. Sevgilerimiz, özlemlerimiz, düşlerimizdir. Mücadelemizdir, direnişimizdir, diriliş yerimizdir. Yücelişimizdir, yükselişimizdir. En değerlimiz, haremimizdir Kudüs. Hem aşkımız hem tutkumuzdur; vazgeçilmezimizdir Kudüs. Onurumuzdur...

...susalım

Dışımız içimizi yansıtamayacaksa ve içimiz de dışımızı onaylamayacaksa susalım. Ruhumuz dik, başımız dik, kalemimiz dimdik olmayacaksa susalım. Eğilip bükülecekse, istikamet üzere dosdoğru olamayacaksa kalemimiz susalım. Yazdıklarımız bu dünyanın oyunundan, eğlencesinden, süsünden öteye gidemeyecekse susalım. Zulmü durduramasak da mazlumdan yana olmayacaksak susalım.  Hedefi çocukları bombalarına adres yapanlar olanlardan olamayacaksak susalım. Kalemimiz ebede odaklanmayacaksa, Allah’a adanmayacaksa susalım. Kalemimiz de an an ya nedametle ya şükürle secdeye kapanamayacaksa ama riyadan, gösterişten de uzak olmayacaksa susalım. Halimiz, kalbimiz, derdimiz, fikrimiz, zikrimiz ve de kalemimiz bir olmayacaksa susalım. Söylediğimiz ve söylemediğimiz, gizlediğimiz ve açıkladığımız, sustuğumuz ve konuştuğumuz aynı olmayacaksa susalım. Mürekkep bizi iyi bilmeyecekse susalım. Meryemce bir sükûta sarılıp susalım. “Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler.” İsra-53 “Onlar ki, boş sözde...

Bayram mûbarek olsun!

Bayram mûbarek olsun! Bu ümmetin çocukları... Çeçenistan’dan Hasan, Afganistan’dan Abdullah, Filistin’den Ömer, Suriye’den Muhammed, Türkiye’den Mehmed... Ümmetin şeker-çikolata göremeyenleri, bayramlık bilmeyenleri... Bu bayram (da) babasına sarılamayanları... Bayramınız mûbarek olsun. Kudüs’ün evlatları, Doğu Türkistan’ın mazlumları, Kara kıtanın kara çocukları... Bayramınız mûbarek olsun.  Ümme tin evsizleri, sahipsizleri, yetimleri... Ziyaret edecek akrabası kalmayanları... Tatlı, börek yapamayanları... Karnı doymayanları... Bayramınız mûbarek olsun. Ümmetin ağlayanları, silah sesleriyle uyananları, bombalara alışanları... Adı ‘mülteci’ kalanları... Umursanmayanları... Bayramınız mûbarek olsun. Ya da yol gözleyenleri, ‘bir gelen’ bekleyenleri... Kalabalık bayramlara hasret kalanları, kapısı aralanmayanları... Bayramda da kimsesiz olanları, hatırlanmayanları... Bayramınız mûbarek olsun. Ve Türkiye... Bayramın mûbarek olsun! Sen dünya hayatına teslim olmuşken birileri sevdiklerin...