Uçsuz bucaksız bir çölün ortasında kimsesiz ve çaresiz kalmış gibi yalvaracaksın Allah'a. Vazgeçilmediysen, terk edilmediysen bile vefanın O'ndan gayrısında eğreti durduğunu bilerek; vazgeçilmişlikle, terk edilmişlikle sunacaksın dualarını O'na. Ipıssız bir sahrada susuz kalmış gibi arz edeceksin susamışlığını yeryüzündeki her damla suyun bilgisine sahip olduğunu bildiğin Rabbe. Yapayalnız bırakıl dığın, ucu bucağı olmayan yabancı bir vadide biçareliğini, acizliğini ve hiçliğini en derinden hissede hissede yöneleceksin. Çatlasa da dudağın ve kurusa da dilin damağın, benliğine "Şah damarımdan daha yakın olan elbette bilir bu halimi, sabır... Sabır..." diye fısıldaya fısıldaya isteyeceksin O'ndan. Bir 'İsmail' için isteyeceksin biraz da. Kendinden çok İsmail için isteyeceksin. En çok İsmail için... Her ne ise o arzuladığın, hem içten duaların olacak onun için, hem de gayretle koşturmaların... Defalarca Safa'lar, Merve'ler geçeceksin yılmadan ve...
Bâki kalacak birkaç hoş sadâ... Ölüp gittiğimde ardımda bir mezar taşından fazlasını bırakmak istiyorum zîrâ...