
Uçsuz bucaksız bir çölün ortasında kimsesiz ve çaresiz kalmış gibi yalvaracaksın Allah'a. Vazgeçilmediysen, terk edilmediysen bile vefanın O'ndan gayrısında eğreti durduğunu bilerek; vazgeçilmişlikle, terk edilmişlikle sunacaksın dualarını O'na. Ipıssız bir sahrada susuz kalmış gibi arz edeceksin susamışlığını yeryüzündeki her damla suyun bilgisine sahip olduğunu bildiğin Rabbe. Yapayalnız bırakıldığın, ucu bucağı olmayan yabancı bir vadide biçareliğini, acizliğini ve hiçliğini en derinden hissede hissede yöneleceksin. Çatlasa da dudağın ve kurusa da dilin damağın, benliğine "Şah damarımdan daha yakın olan elbette bilir bu halimi, sabır... Sabır..." diye fısıldaya fısıldaya isteyeceksin O'ndan. Bir 'İsmail' için isteyeceksin biraz da. Kendinden çok İsmail için isteyeceksin. En çok İsmail için... Her ne ise o arzuladığın, hem içten duaların olacak onun için, hem de gayretle koşturmaların... Defalarca Safa'lar, Merve'ler geçeceksin yılmadan ve Rabbinden başka hiçbir şeyden yana en ufak bir umudun kalmayacak en sonunda. İşte o zaman su serpecek Rabbin yüreğine. İşte o zaman bir zemzem serinliğinde bulacaksın çareni. Duanla sana bahşedilen o zemzem çağlar aşacak, asırlar geçse de tükenmeyecek bir bereket olacak âlemlere. Duaların ve sabırla koşturmaların Allah'ın Halil'inin bilinecek bir neslin hep hatırlanmasının müsebbibi olacak...
"Nefsince de, sabah akşam rızasını isteyerek Rablerine yalvaranlarla beraber candan sabret." Kehf/28
"Ey Rabbim! Sana dua etmekle ben hiçbir zaman bedbaht olmadım." Meryem/4
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Yorumlar
Yorum Gönder