Biz boykot ede ede ve meydanlarda bağıra bağıra büyürken ve yarınlara dair umut doluyken, 'bizden önceki nesil göremedi ama bizim nesil kesin görecek' derken o günleri... Ve Mescid-i Aksa'nın avlusunda şükür secdesi kılacağımız günün hayallerini kurup tasvirlerini anlatıp dururken... Çocuktuk. Daha çocuktuk ama Filistin davası davamızdı. Zaferi bizden öncekiler göremediyse de biz görecektik ya işte...
Kudüs'ü bir dava biliyorduk. Mescid-i Aksa'ya hasret büyüyorduk. Meydanlarda bağırıyorduk. Dua ediyorduk.
Kendi bayrağımız gibi sever sahiplenirdik Filistin bayrağını da; şeklini tasarlayanın bir İngiliz olduğunu bilmediğimizden masumca, gönül rahatlığıyla...
Yürüyüşlere katılır, flamalar takar bayrak sallar, özgürlük ezgileri söylerdik bağıra bağıra. Biz de şehadet türküleri mırıldanırdık anlamını bilse de manasını bilmeyen hallerimizle. 'Kardan aydınlık' beklerdik daha o yıllardan...
Boykot da ediyorduk... O marka kolayı hiç içmezdik de içirmezdik de mesela. Market promosyonu olarak verildiğinde bile lavaboya döktüğümüz zamanları hatırlıyorum.
Bayramlarda boykot şekerlemelerden alınmazdı bizim evimize. Misafirliğe gittiğimiz yerlerde o markalar ikram edilince bile üzülürdük; biz almadıysak bile tereddüt ederdik yemeye...
Oyunlarda kavga edince birbirimize ettiğimiz en kötü hakaretlerdendi: "Sus! İsrailli..." Haberlerde ne olduğunu pek de idrak edemediğimiz 'rakamlar' gördük. Muhammed Durra'yı duyduk. Şeyh Ahmet Yasin'in şehadetine üzüldük büyüklerimizle beraber.
Çocuktuk. Nasıl oldu anlamadım; büyüdük. Öldükten sonra 'bir gün ya da bir günün daha azı kadar kaldık' zannedeceğimiz dünya hiç durmadan döndü yıllar boyunca. Dünya dönerken biz de oradan oraya savrulsak da hiç değişmeyen bazı şeyler vardı; "Yahudinin zulmü", "Gazze'nin imanı", "ümmetin sessizliği" gibi...
Yıllar geçti. Büyüdük. Aradan geçen o yıllarda bizimle birlikte büyüyen bir başka şey de o şirketler oldu. Kabe'nin yanına kadar girdi, hatta Arafat'a kadar da ilerledi o markalar ve türevleri ve hatta malesef zihniyetleri... Temizleyeceğimiz ve kurtulacağımız zihniyet coğrafyamızı harap etti. Günden güne daha da parçalandı, paramparça oldu ümmet. Dedelerimizi bir şekilde ekarte ederek çizilen yapay sınırlar gün geçtikçe perçinlendi.
O zamanlar çocuktuk, şimdi kucağımda çocuğumla karalıyorum bu satırları. Her şey mükerreren tekerrür ediyor gibi.
Bugün birileri hâlâ yürüyor. Birileri hâlâ bağırıyor. Birileri hâlâ 'kardan aydınlık' bekliyor. Birileri de hâlâ 'boykot, boykot...' diye çağırıyor. Ve ben bizim göremediğimiz o zaferi bizim çocuklarımız görebilecek mi emin değilim.
Bir şeyler yapmalıyız ama ne yapabiliriz bilmiyorum. Bu zamana kadar bir şeyleri eksik ve/ya yanlış yaptığımız belli. Galiba önce o yanlışlarımızı/eksiklerimizi tahlil ederek başlamamız lazım bir şeyler yapmaya... Önce kalabalıklardan uzaklaşıp, içimize dönüp, halimize bakıp, kulluğumuzu bir yoklayıp...
Yorumlar
Yorum Gönder