Ana içeriğe atla

ÖĞÜTLER XXXIV


Sevgili oğlum.
Rabbimden nimet olarak, ikram olarak geldiğine iman ettiğim o kıymetli hediyenin, emanetin 4 yılı geride kalmak üzere… Yani gelişinin dördüncü yılı… Bütün kimliklerin üzerinde, alınabilecek bütün ünvanların ötesinde, bütün sıfatları gölgede bırakacak anneliğimin dördüncü yılı demek bu...

Annelik… Bir yandan dünyayı sallayabilecek bir güce sahip olduğumu düşünürken bir yandan da sadece bir ‘emanetçi’ olduğumu bilmek... Bir yandan saç baş ağartan, bel büken bir sorumlulukken diğer yandan da sadece narin bir çiçeğe bir ‘bahçıvan’ olduğunu bilmek…
Narin bir çiçeği ellerinle büyütmek… An an gün gün başını beklemek, gece gündüz izlemek, mevsim mevsim keşfetmek, damla damla beslemek…

Sevgili oğlum.
Candan içeri bir parçanın elle tutulur, gözle görülür olması; an an, izlenip gün gün büyümesi ne başka bir duyguymuş meğer. Üzülecek olsam ne kadar gizlemeye çalışsam da hissedişin, ağlayacak olsam gözyaşlarımı silişin, bir an tembellik yapacak olsam izin vermeyişin, elimden tutup kaldırışın öyle kıymetli ki… Koşturup dururken ‘yavaşlamayı’, yarınlarda kaygılanırken ‘anda kalmayı’ öğütleyişin öyle anlamlı ki… Tertemiz o fıtratının düşündürdükleri, hissettirdikleri, öğrettikleri öyle güzel ki… Her halinle bana tefekkürü, bir durup düşünmeyi hatırlatışın öyle özel ki… Ve bu güzelliği bozmamak, bu özelliğe zarar vermemek öyle meşakkatli ki… Aslında bir o kadar da kolay; tek yapman gereken fıtrata dokunmamak, yaratılıştan gelen ayarlara müdahale etmemek; keşfedip kabullenmek…

Sevgili oğlum.
En başından beri yemek yemeyle aran hiç iyi değil ve bu kimi zaman ikimizi de üzüyor. Yemediğin için de akranlarından daha geride gelen bir fiziksel gelişimin var diye dertleniyorum zaman zaman. Bir yandan da ‘yiğit’ olacaksın, ‘mücahid’ olacaksın beklentisiyle gelişkin güçlü kuvvetli olmanı bekliyorum. Böyle böyle dertlenip dertleşirken bir arkadaşım, Allah ondan razı olsun, dedi ki; herkes meydanlarda olmak zorunda değil, ‘beyin takımı’na da ‘insani diplomasi’ye de ihtiyaç var.
Aydınlandım. Rahatladım.

Evet, herkes farklı farklı, ümmet farklılıklarıyla bir bütün… Ve her mücahid cephede, meydanlarda olmak zorunda değil. Kimi Ubeyde olacak, kimi Haniyye. Kimi Hamza olacak, kimi Ali. Kimi Sümeyye olacak şehadetlerde, kimi Aişe olacak ilim meclislerinde… Hepsi kendi yerinde; herkes vazifesinde; işini iyi yapan, bulunduğu yerin, kimliğinin hakkını veren herkes dosdoğru yerde…

Sevgili oğlum.
Kim olacağını, nerde duracağını sen seçeceksin. Ben yalnızca keşfedip yönlendireceğim seni. Sen kendin olmaya giden yolu kendi kendine bulurken ben sana destek olacağım. Sen kendi yolunu kendin bulurken ben o yolu seninle birlikte yürüyeceğim.

Düşündüm, tefekkür ettim, içselleştirdim ve karar verdim; senden olmadığın şeyi olmanı beklemeyeceğim ve kendi yapamadıklarımı senden beklediğim yönümü de törpüleyeceğim. Eskiden, henüz sen yokken, hatta müjden bile yokken “Halep'i yeniden inşa edecek bizim yetiştirdiğimiz çocuklar...” demiştim. Ama artık Halep’i yeniden inşa etmeni beklemiyorum senden; Halep’i yeniden inşa etmek gibi bir derdin, niyetin, duan olsun; bunu istiyorum… Halep’i, Kudüs’ü, Kahire’yi, ümmeti… Halep’in, Kudüs’ün, Kahire’nin derdiyle dertlen. İnşa etmek için niyet et ve çabala. Muvaffakiyet için dua et. Bütün ümmet için dertlen, niyetlen ve dua et; bunu istiyorum. Yolda, doğru yolda seferde olmanı istiyorum senden, zafere doğru… Yani yalnızca ‘kul’ olmanı istiyorum senden aslında, yalnızca ‘iyi bir kul’...
Ve kulluğun için dua ediyorum.
Yolun sonunda ulaşacağın zafer için dua ediyorum.
Ümmet için dua ediyorum.
Ümmetin yarınları için dua ediyorum.
Ümmetin güzel yarınlarında sen olasın diye dua ediyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Öğütler XXIX

  Sevgili oğlum, Henüz küçücükken sen, her şeyini ben yapayım isterdim. Seni kimseye bırakmayayım, her halini ben göreyim, ben hep yanında olayım... Ben koruyayım, ben kollayayım... Ben yeteyim, ben yetişeyim, ben yetiştireyim… Sana dair hiçbir anı kaçırmayayım. Düşününce, ‘oyuncağını uyurken bile yanından ayırmak istemeyen çocuk gibi’ belki. Sonra büyüdüm. Seninle büyüdüm ben de… Ve şimdi kız kardeşin büyüyor. Sen yürümeyi öğrenirken ben bırakmayı, sen konuşmayı öğrenirken ben susmayı, sen kendini bulurken ben yavaşça seni serbest bırakmayı öğrendim. Ve şimdi; ‘ben olmasam da yanınızda güzel insanlar olsun’ yanınızda istiyorum. Ben yanınızda olmasam da güvende olun. Ben kimim ki? Bazen ben yanınızda olsam bile koruyamam ki... Sevgili oğlum, çiçek kızım, Ben toprak olsam, siz güzel çiçeklerim; zamanla havaya, ışığa, gökyüzüne yöneleceksiniz. Topraktan bağımsız büyüyeceksiniz, yalnızca kökünüz kalacak bende. Ben bir koza olsam, siz mucize bir tırtıl; benden çıkıp kanatlanıp u...

Bahçemde Çiçekler Açtı

  Bahçemde çiçekler açtı, yüreğime bahar geldi. İçim renklendi, gönlüm şenlendi. Gözlerim yeşerdi, kalbim tazelendi. Yumuşadım, anladım, öğrendim. Büyütmedim büyüdüm. Benim istediğim zaman benim istediğim şekilde açmadı. Rabbimin istediği zaman, Rabbimin istediği şekilde, onun istediği renkte, onun istediği şekilde… Bahçemde iki çiçek açtı. Yerini sevdi mi? Işığı iyi mi? Toprağı ne zaman değişecek? Hangi gübre verilecek? Hep tedirgindim… Hassasiyetle sakındım börtüden böcekten. Rüzgârdan korudum, ayazda kalmasın diye ya örttüm ya örtü oldum kimi zaman. Güneşte kalmasın diye ya gölge buldum ya da gölge oldum. Güneşin, ışığın, suyun bile fazlasından sakındım. Nice kez korktum soldurursam diye… Bakımıyla, çapasıyla, budamasıyla yorulduğum da çok oldu. Üstüm başım toprağa bulandı, kirlendi de çoğu zaman. Kimi zaman belimi de büktü, ağrıttı. Kimi zaman kimi dalı, kimi yaprağı ellerime kopuverdi de nasıl içim gitti, zor dayandım.  Bazen çok suladım, bazen susuz bıraktım. Oysaki kend...

Dava Kardeşliği

Yan yana, sırt sırta, omuz omuza, dua duaya... Yürek yüreğe... Sen, ben yok! ‘Biz’ varız ve ‘dava’mız... Ve yol gösteren sevdamız... Biriz, beraberiz! Kardeşiz! Kan bağıyla değilse de gönül bağıyla... Bazen sevinçle, bazen kederle... Bazen umutla, bazen hüsranla... ‘Daha iyisi’, ‘en iyisi’ telaşıyla... Söz verdik! Vicdan rahatlatmaya değil samimiyetle yaşamaya... Sözleştik! Ucundan tutarak değil; adanarak, adayarak... Mevzu derin, menzil uzak, vakit dar, azık az... Vakit dar! Zaman kaçmasın, durduralım. Yıllar geçmesin, yakalayalım. Gülmelerle, eğlenmelerle, hatta sevmelerle oyalanmayalım. Havadan sudan konuşmayalım. Ne kalacak hepsinden geriye? Ne kalır bizden geriye? Seherler uyumak için değil, kalkalım. Gündüzler yetmiyorsa geceleri yaşayalım. Yaşayalım; yaşamaksa en uzununa talip olalım daha çok salih amel için, daha salih ameller biriktirmek için... Ve ölümse de en yiğitçesine, en şehitçesine hem de tereddütsüz talip olalım hiç ölmemek için... Randevu defterimiz hep dolu olsun....