Sevgili oğlum.
Rabbimden nimet olarak, ikram olarak geldiğine iman ettiğim o kıymetli hediyenin, emanetin 4 yılı geride kalmak üzere… Yani gelişinin dördüncü yılı… Bütün kimliklerin üzerinde, alınabilecek bütün ünvanların ötesinde, bütün sıfatları gölgede bırakacak anneliğimin dördüncü yılı demek bu...
Annelik… Bir yandan dünyayı sallayabilecek bir güce sahip olduğumu düşünürken bir yandan da sadece bir ‘emanetçi’ olduğumu bilmek... Bir yandan saç baş ağartan, bel büken bir sorumlulukken diğer yandan da sadece narin bir çiçeğe bir ‘bahçıvan’ olduğunu bilmek…
Narin bir çiçeği ellerinle büyütmek… An an gün gün başını beklemek, gece gündüz izlemek, mevsim mevsim keşfetmek, damla damla beslemek…
Sevgili oğlum.
Candan içeri bir parçanın elle tutulur, gözle görülür olması; an an, izlenip gün gün büyümesi ne başka bir duyguymuş meğer. Üzülecek olsam ne kadar gizlemeye çalışsam da hissedişin, ağlayacak olsam gözyaşlarımı silişin, bir an tembellik yapacak olsam izin vermeyişin, elimden tutup kaldırışın öyle kıymetli ki… Koşturup dururken ‘yavaşlamayı’, yarınlarda kaygılanırken ‘anda kalmayı’ öğütleyişin öyle anlamlı ki… Tertemiz o fıtratının düşündürdükleri, hissettirdikleri, öğrettikleri öyle güzel ki… Her halinle bana tefekkürü, bir durup düşünmeyi hatırlatışın öyle özel ki… Ve bu güzelliği bozmamak, bu özelliğe zarar vermemek öyle meşakkatli ki… Aslında bir o kadar da kolay; tek yapman gereken fıtrata dokunmamak, yaratılıştan gelen ayarlara müdahale etmemek; keşfedip kabullenmek…
Sevgili oğlum.
En başından beri yemek yemeyle aran hiç iyi değil ve bu kimi zaman ikimizi de üzüyor. Yemediğin için de akranlarından daha geride gelen bir fiziksel gelişimin var diye dertleniyorum zaman zaman. Bir yandan da ‘yiğit’ olacaksın, ‘mücahid’ olacaksın beklentisiyle gelişkin güçlü kuvvetli olmanı bekliyorum. Böyle böyle dertlenip dertleşirken bir arkadaşım, Allah ondan razı olsun, dedi ki; herkes meydanlarda olmak zorunda değil, ‘beyin takımı’na da ‘insani diplomasi’ye de ihtiyaç var.
Aydınlandım. Rahatladım.
Evet, herkes farklı farklı, ümmet farklılıklarıyla bir bütün… Ve her mücahid cephede, meydanlarda olmak zorunda değil. Kimi Ubeyde olacak, kimi Haniyye. Kimi Hamza olacak, kimi Ali. Kimi Sümeyye olacak şehadetlerde, kimi Aişe olacak ilim meclislerinde… Hepsi kendi yerinde; herkes vazifesinde; işini iyi yapan, bulunduğu yerin, kimliğinin hakkını veren herkes dosdoğru yerde…
Sevgili oğlum.
Kim olacağını, nerde duracağını sen seçeceksin. Ben yalnızca keşfedip yönlendireceğim seni. Sen kendin olmaya giden yolu kendi kendine bulurken ben sana destek olacağım. Sen kendi yolunu kendin bulurken ben o yolu seninle birlikte yürüyeceğim.
Düşündüm, tefekkür ettim, içselleştirdim ve karar verdim; senden olmadığın şeyi olmanı beklemeyeceğim ve kendi yapamadıklarımı senden beklediğim yönümü de törpüleyeceğim. Eskiden, henüz sen yokken, hatta müjden bile yokken “Halep'i yeniden inşa edecek bizim yetiştirdiğimiz çocuklar...” demiştim. Ama artık Halep’i yeniden inşa etmeni beklemiyorum senden; Halep’i yeniden inşa etmek gibi bir derdin, niyetin, duan olsun; bunu istiyorum… Halep’i, Kudüs’ü, Kahire’yi, ümmeti… Halep’in, Kudüs’ün, Kahire’nin derdiyle dertlen. İnşa etmek için niyet et ve çabala. Muvaffakiyet için dua et. Bütün ümmet için dertlen, niyetlen ve dua et; bunu istiyorum. Yolda, doğru yolda seferde olmanı istiyorum senden, zafere doğru… Yani yalnızca ‘kul’ olmanı istiyorum senden aslında, yalnızca ‘iyi bir kul’...
Ve kulluğun için dua ediyorum.
Yolun sonunda ulaşacağın zafer için dua ediyorum.
Ümmet için dua ediyorum.
Ümmetin yarınları için dua ediyorum.
Ümmetin güzel yarınlarında sen olasın diye dua ediyorum.

Yorumlar
Yorum Gönder