Ana içeriğe atla

ÖĞÜTLER XXXIII



Sevgili oğlum, çiçek kızım;
zor iş ‘yaşamak’ dediğin…

Sınanmaktır yaşamak;
Yazın sıcakla, kışın soğukla; bazen hastalıkla, yolda yorgunlukla; akta karayla, gülde dikenle...
Geçirdiğimiz her an, yaşadığımız her olay; tanıştığımız herkes, karşılaştığımız her insan biraz imtihan…
Sınanacaksın; bazen sabredeceksin, bazen şükredeceksin.
Bazen şükürden bazen sabırdan imtihan olacaksın.
Sınavda olduğunu hiç unutmayacaksın;
nihayetinde muhakkak kazanacaksın.

Yorulmaktır yaşamak;
yol alacaksın, yol açacaksın, yol boyu yorulacaksın.
Başka kimse olmasa da sen ardına bakmayacaksın; öncü olacaksın, önde/r olacaksın.
Ayağın da kayabilir bazen; düşeceksin, kalkacaksın, daha da hızlanacaksın.
Darda olana uzanacak elin, zora dayanacak bileğin, imdada koşacaksın.
Yaşadığın sürece adım atacaksın; bazen yavaş bazen hızlı;
nihayetinde menzile muhakkak varacaksın.

Konuşmaktır yaşamak;
Çoğu zaman dilin susacak; bazen gözlerinle bazen yüreğinle konuşacaksın.
Bazen halin konuşacak sen tek kelime etmesen de…
Bazen gözyaşlarını konuşturacaksın, bazen adımlarını konuşturacaksın.
Bazen anlaşılacaksın; bazen duymayacak, anlamayacak kimsecikler...
Kalp(!)ler dinlemese de kulaklar işitmese de sen konuşacaksın; hep hakkı haykıracaksın.
Nihayetinde muhakkak sesini duyuracaksın.

Mücadele etmektir yaşamak;
Her bahar yeniden filizlenmek gibi…
Peş peşe galip gelen ay ve güneş gibi…
Karanlığa meydan okuyan bir yıldız gibi…
Yürümeyi öğrenmekte olan bir bebek gibi…
Doksan dokuz kez düşsen de yüzüncüye kalkacaksın.
Dokuz kapıdan kovulsan da onuncuyu çalacaksın.
Cesaretinle merhametin yarışacak öyle savaşacaksın.
Belki en çok da kendinle kavgaya tutuşacaksın.
Boşvereceksin kaybettiğin savaşları;
bazen sadece savaşıyor olmak bile kazanmaktır, unutmayacaksın.
Nihayetinde muhakkak galip olacaksın.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Öğütler XXIX

  Sevgili oğlum, Henüz küçücükken sen, her şeyini ben yapayım isterdim. Seni kimseye bırakmayayım, her halini ben göreyim, ben hep yanında olayım... Ben koruyayım, ben kollayayım... Ben yeteyim, ben yetişeyim, ben yetiştireyim… Sana dair hiçbir anı kaçırmayayım. Düşününce, ‘oyuncağını uyurken bile yanından ayırmak istemeyen çocuk gibi’ belki. Sonra büyüdüm. Seninle büyüdüm ben de… Ve şimdi kız kardeşin büyüyor. Sen yürümeyi öğrenirken ben bırakmayı, sen konuşmayı öğrenirken ben susmayı, sen kendini bulurken ben yavaşça seni serbest bırakmayı öğrendim. Ve şimdi; ‘ben olmasam da yanınızda güzel insanlar olsun’ yanınızda istiyorum. Ben yanınızda olmasam da güvende olun. Ben kimim ki? Bazen ben yanınızda olsam bile koruyamam ki... Sevgili oğlum, çiçek kızım, Ben toprak olsam, siz güzel çiçeklerim; zamanla havaya, ışığa, gökyüzüne yöneleceksiniz. Topraktan bağımsız büyüyeceksiniz, yalnızca kökünüz kalacak bende. Ben bir koza olsam, siz mucize bir tırtıl; benden çıkıp kanatlanıp u...

Bahçemde Çiçekler Açtı

  Bahçemde çiçekler açtı, yüreğime bahar geldi. İçim renklendi, gönlüm şenlendi. Gözlerim yeşerdi, kalbim tazelendi. Yumuşadım, anladım, öğrendim. Büyütmedim büyüdüm. Benim istediğim zaman benim istediğim şekilde açmadı. Rabbimin istediği zaman, Rabbimin istediği şekilde, onun istediği renkte, onun istediği şekilde… Bahçemde iki çiçek açtı. Yerini sevdi mi? Işığı iyi mi? Toprağı ne zaman değişecek? Hangi gübre verilecek? Hep tedirgindim… Hassasiyetle sakındım börtüden böcekten. Rüzgârdan korudum, ayazda kalmasın diye ya örttüm ya örtü oldum kimi zaman. Güneşte kalmasın diye ya gölge buldum ya da gölge oldum. Güneşin, ışığın, suyun bile fazlasından sakındım. Nice kez korktum soldurursam diye… Bakımıyla, çapasıyla, budamasıyla yorulduğum da çok oldu. Üstüm başım toprağa bulandı, kirlendi de çoğu zaman. Kimi zaman belimi de büktü, ağrıttı. Kimi zaman kimi dalı, kimi yaprağı ellerime kopuverdi de nasıl içim gitti, zor dayandım.  Bazen çok suladım, bazen susuz bıraktım. Oysaki kend...

Dava Kardeşliği

Yan yana, sırt sırta, omuz omuza, dua duaya... Yürek yüreğe... Sen, ben yok! ‘Biz’ varız ve ‘dava’mız... Ve yol gösteren sevdamız... Biriz, beraberiz! Kardeşiz! Kan bağıyla değilse de gönül bağıyla... Bazen sevinçle, bazen kederle... Bazen umutla, bazen hüsranla... ‘Daha iyisi’, ‘en iyisi’ telaşıyla... Söz verdik! Vicdan rahatlatmaya değil samimiyetle yaşamaya... Sözleştik! Ucundan tutarak değil; adanarak, adayarak... Mevzu derin, menzil uzak, vakit dar, azık az... Vakit dar! Zaman kaçmasın, durduralım. Yıllar geçmesin, yakalayalım. Gülmelerle, eğlenmelerle, hatta sevmelerle oyalanmayalım. Havadan sudan konuşmayalım. Ne kalacak hepsinden geriye? Ne kalır bizden geriye? Seherler uyumak için değil, kalkalım. Gündüzler yetmiyorsa geceleri yaşayalım. Yaşayalım; yaşamaksa en uzununa talip olalım daha çok salih amel için, daha salih ameller biriktirmek için... Ve ölümse de en yiğitçesine, en şehitçesine hem de tereddütsüz talip olalım hiç ölmemek için... Randevu defterimiz hep dolu olsun....