Ana içeriğe atla

İtiraf ediyorum, artık bakmıyorum fotoğraflara. Videoları izleyemiyorum. Haberleri de takip edemiyorum. Elini tutamadığım, başını okşayamadığım, gözünün yaşını silemediğim çocukları acı içinde görmeye tahammül edemiyorum artık. Alışmak istemiyorum. An an, gün gün izleyip çölleşmiş vicdanla, hissizleşmiş kalple yaşamaya devam etmek istemiyorum.

İtiraf ediyorum, o çocukları görmeye dayanamadığımdan bakmıyorum artık. O manzaralara yalnızca şahit olmayı kaldıramıyorum. Minik ceset görmeye dayanamıyorum. Çığlıklardan, hıçkırıklardan, acı dolu haykırışlardan utanıyorum. O mazlum, masum çocukların korku dolu, mahzun bakışlarını unutamıyorum. Kadrajlara sığmayan hüzünleri düşünmek istemiyorum.

Bir çiçeğe, bir böceğe dahi kıyamazken biz… Çocuklar nasıl ölür? Bir çocuk nasıl öldürülür? Anlayamıyorum ben. Gözyaşlarım akmasa da hıçkıra hıçkıra ağlıyor bir yanım… Hem onca acıya şahit olup hem de geceleri rahat rahat uyur olmak istemiyorum. “Şehit olmaya yaş sınırı getirilsin…” demiştim nice zaman evvel… Ben gözünün içine bakarken evladımın, üzerine titrerken oğlumun, narin narin severken kızımı… Başka çocukların sırf başka coğrafyada doğdu diye örselenmesini, hatta öldürülmesini kaldıramıyorum. Payıma düşenin sadece gözyaşı dökmek olmasını kabullenemiyorum. Nasıl ölmüyorum öldürülen o çocuklarla? Nasıl saramıyorum yaralarını bile? Annelerin gözyaşlarını bile mi silemiyorum? İçten dualarım da mı yok kabul olsa? İmtihanımı ben seçmedim Rabbim! Kahroluyorum.

Patlayan bir silah, düşen bir bomba görmedim ben hiç. Düşen bombaların korkusu düşmedi yüreğime… Nasıl ölünür? Nasıl şehit olunur? Onca acıya rağmen ölümler nasıl sevinçle karşılanır? Her şeye rağmen ölümlere nasıl sevinilir? Hiçbirini bilmiyorum ben. O çocuklar kadar büyüyemedim ben. O çocuklar kadar sağlam değil benim imanım…

Bir şehre nasıl bombalar yağabilir rastgele? Bir bebek nasıl yaralanabilir? Bir bebek nasıl aç kalabilir? Bir çocuk nasıl vurulabilir? Ya da bir çocuk nasıl bile isteye yetim bırakılır kör kurşunlarla? Bir çocuk kalbi nasıl dayanır annesinin cansız bedenini görmeye? Küçücük çocuklar nasıl mücahid olur, nasıl şehit olur? Nasıl yaşanır o tahayyül edemediğim, dudağımı uçuklatan acılarla? Bir anne bunlara nasıl dayanır? Nasıl hüznünü, kederini Rabbine arz etmez, bizi Rabbine şikâyet etmez o babalar? Ve ben nasıl hiçbir şey yapamam? Nasıl hiç kimse bir şey yapamaz?

Kaç zaman daha taşıyabilirim bu hiçbir şey yapamama yükünü omuzlarımda, bilmiyorum. Kaç zaman daha katlanabilirim bu hüzne? Verilecek hesaptan korkuyorum. “Hangi yakadan tutacak o minik eller?”; kaç zamandır bunu düşünüyorum ben. O gün geldiğinde bakabilecek miyiz yüzlerine? Duyarsız vicdanlarımızla, alışmış hallerimizle, ağlayamaz olmuş ahvalimizle ve daha da kötüsü bütün bunları itiraf etmeye utanmayan, sıkılmayan hallerimizle… biz o gün ne yapacağız? ...

Bazen biraz olsun yaş akınca gözlerimden seviniyorum. Kalbim mutmain değil ama yine de şahit olsun gözyaşlarım; hâlâ yaşıyorum, hâlâ insanım, hâlâ biraz hissedebiliyorum...

Şahit ol Rabbim! Gözlerimin yaşı belki hiç bu kadar haklı akmamıştı daha önce...
Şahit olun, elimden gelen hiç yok, sadece birazcık gözümden gelen…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Öğütler XXIX

  Sevgili oğlum, Henüz küçücükken sen, her şeyini ben yapayım isterdim. Seni kimseye bırakmayayım, her halini ben göreyim, ben hep yanında olayım... Ben koruyayım, ben kollayayım... Ben yeteyim, ben yetişeyim, ben yetiştireyim… Sana dair hiçbir anı kaçırmayayım. Düşününce, ‘oyuncağını uyurken bile yanından ayırmak istemeyen çocuk gibi’ belki. Sonra büyüdüm. Seninle büyüdüm ben de… Ve şimdi kız kardeşin büyüyor. Sen yürümeyi öğrenirken ben bırakmayı, sen konuşmayı öğrenirken ben susmayı, sen kendini bulurken ben yavaşça seni serbest bırakmayı öğrendim. Ve şimdi; ‘ben olmasam da yanınızda güzel insanlar olsun’ yanınızda istiyorum. Ben yanınızda olmasam da güvende olun. Ben kimim ki? Bazen ben yanınızda olsam bile koruyamam ki... Sevgili oğlum, çiçek kızım, Ben toprak olsam, siz güzel çiçeklerim; zamanla havaya, ışığa, gökyüzüne yöneleceksiniz. Topraktan bağımsız büyüyeceksiniz, yalnızca kökünüz kalacak bende. Ben bir koza olsam, siz mucize bir tırtıl; benden çıkıp kanatlanıp u...

Bahçemde Çiçekler Açtı

  Bahçemde çiçekler açtı, yüreğime bahar geldi. İçim renklendi, gönlüm şenlendi. Gözlerim yeşerdi, kalbim tazelendi. Yumuşadım, anladım, öğrendim. Büyütmedim büyüdüm. Benim istediğim zaman benim istediğim şekilde açmadı. Rabbimin istediği zaman, Rabbimin istediği şekilde, onun istediği renkte, onun istediği şekilde… Bahçemde iki çiçek açtı. Yerini sevdi mi? Işığı iyi mi? Toprağı ne zaman değişecek? Hangi gübre verilecek? Hep tedirgindim… Hassasiyetle sakındım börtüden böcekten. Rüzgârdan korudum, ayazda kalmasın diye ya örttüm ya örtü oldum kimi zaman. Güneşte kalmasın diye ya gölge buldum ya da gölge oldum. Güneşin, ışığın, suyun bile fazlasından sakındım. Nice kez korktum soldurursam diye… Bakımıyla, çapasıyla, budamasıyla yorulduğum da çok oldu. Üstüm başım toprağa bulandı, kirlendi de çoğu zaman. Kimi zaman belimi de büktü, ağrıttı. Kimi zaman kimi dalı, kimi yaprağı ellerime kopuverdi de nasıl içim gitti, zor dayandım.  Bazen çok suladım, bazen susuz bıraktım. Oysaki kend...

Dava Kardeşliği

Yan yana, sırt sırta, omuz omuza, dua duaya... Yürek yüreğe... Sen, ben yok! ‘Biz’ varız ve ‘dava’mız... Ve yol gösteren sevdamız... Biriz, beraberiz! Kardeşiz! Kan bağıyla değilse de gönül bağıyla... Bazen sevinçle, bazen kederle... Bazen umutla, bazen hüsranla... ‘Daha iyisi’, ‘en iyisi’ telaşıyla... Söz verdik! Vicdan rahatlatmaya değil samimiyetle yaşamaya... Sözleştik! Ucundan tutarak değil; adanarak, adayarak... Mevzu derin, menzil uzak, vakit dar, azık az... Vakit dar! Zaman kaçmasın, durduralım. Yıllar geçmesin, yakalayalım. Gülmelerle, eğlenmelerle, hatta sevmelerle oyalanmayalım. Havadan sudan konuşmayalım. Ne kalacak hepsinden geriye? Ne kalır bizden geriye? Seherler uyumak için değil, kalkalım. Gündüzler yetmiyorsa geceleri yaşayalım. Yaşayalım; yaşamaksa en uzununa talip olalım daha çok salih amel için, daha salih ameller biriktirmek için... Ve ölümse de en yiğitçesine, en şehitçesine hem de tereddütsüz talip olalım hiç ölmemek için... Randevu defterimiz hep dolu olsun....