Ana içeriğe atla
Hayır, orası İsrail değil Filistin!
İsrail meşru değil, devlet değil, terörizmden öte bir şey değil… 1896'da hikayesi yazılmış, 1898'de temelleri atılmış, 1948'de Nakba'nın acıları üzerine kurulmuş ve bugün hâlâ haksızca ayakta tutulmaya çalışılan terör yuvası, zulüm abidesi.

Hayır, orası Tapınak Tepesi değil Mescid-i Aksa!
İsra'dan Miraç'tan beri... Yermuk'ten Hıttin'den beri... Osmanlı boyunca ve bugün de hâlâ Mescid-i Aksa. Yaksanız da yıksanız da engelleseniz de orası Mescid-i Aksa. Ve bu gerçek hiçbir zaman değişmeyecek, hiç kimse değiştiremeyecek.

Hayır, orası Ağlama Duvarı değil Burak Duvarı!
Üstelik o duvar sizin için hiçbir anlam ifade etmezken, çoğunuz dünyanın dört bir yanında varlığından bihaberken size acıyıp orada ibadet etme izni veren bizim dedemiz, Kanuni. Ve evet siz yokken biz vardık.

Hayır, orası Tel Aviv değil, Yafa!
Ve Yafa Tel Aviv’in bir mahallesi hiç değil. Olsa olsa Tel Aviv Yafa’nın bir mahallesi… Dünyanın dört bir yanından toplayıp getirdiğiniz yarısı Yahudi yarısı Yahudimsi yüzler binlerle doldurup suni olarak büyüttüğünüz Tel Aviv’di Yafa’nın bir mahallesi…

Hayır, siz üstün değil alçak ırksınız!
Hayır, siz Musa’dan değil Firavun’dan yanasınız!
Siz lanetlenmiş, nankör bir kavimsiniz. Siz peygamberlerine iftiralar atan, peygamberini yarı yolda bırakan kavimsiniz. İsyanınızla ve nankörlüğünüzle helak olmuş bir kavimsiniz. Siz yakmak, yıkmak, istila etmek, işgal etmek, kan dökmek bilirsiniz. Tarihe sorun bizim nasıl ihya ettiğimizi, nasıl inşa ettiğimizi…

Reel politik, dengeler, uluslarası ilişkiler sizden yana olabilir. Biz dengelere inanmıyoruz, uluslarası ilişkilere, yapılan anlaşmalara, atılan o imzalara güvenmiyoruz. Siz kalabalık olabilirsiniz. Biz nice azları çoklara galip kılana iman ediyoruz, Bedir’e inanıyoruz, Ahzab’a inanıyoruz. Biz Talut’un arkasındayken siz Calut’tan yanaydınız, bugün hâlâ aynı yerinde herkes…

Kimde adalet, kimde vicdan, kimde merhamet var o bizden, Gazze’den yana. Zulüm sizden yana, biz mazlumdan yanayız. Merhamet bizden, vicdan bizden… Zulmünüzü durduramasak da mazlumdan, masumdan yana olmak kararmamış kalbimize, katılaşmamış yüreğimize iyi geliyor.

İyilik bizden, ahlak bizden yana; esirlerinize sorun ne demekmiş iyilik, ne demekmiş bizde savaş hukuku…

Siz küçücük çocuklardan, havaya kalkan şehadet parmaklarından, sapan taşlarından bile korkarken; cesaret bizden yana, izzet bizden… Ölümlerimiz izzetli... Biz cesaretimizle, izzetimizle can vere vere, cennetlere yol alıyoruz.
Ve biz sizin asla idrak edemeyeceğiniz bu izzetimizle Gazze’ye insani(!) yardım istemiyoruz, biz Gazze’mizi istiyoruz! Ve Kudüs’ümüzü… Ve Filistin’imizi… Ve Beytulmakdis’imizi…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Öğütler XXIX

  Sevgili oğlum, Henüz küçücükken sen, her şeyini ben yapayım isterdim. Seni kimseye bırakmayayım, her halini ben göreyim, ben hep yanında olayım... Ben koruyayım, ben kollayayım... Ben yeteyim, ben yetişeyim, ben yetiştireyim… Sana dair hiçbir anı kaçırmayayım. Düşününce, ‘oyuncağını uyurken bile yanından ayırmak istemeyen çocuk gibi’ belki. Sonra büyüdüm. Seninle büyüdüm ben de… Ve şimdi kız kardeşin büyüyor. Sen yürümeyi öğrenirken ben bırakmayı, sen konuşmayı öğrenirken ben susmayı, sen kendini bulurken ben yavaşça seni serbest bırakmayı öğrendim. Ve şimdi; ‘ben olmasam da yanınızda güzel insanlar olsun’ yanınızda istiyorum. Ben yanınızda olmasam da güvende olun. Ben kimim ki? Bazen ben yanınızda olsam bile koruyamam ki... Sevgili oğlum, çiçek kızım, Ben toprak olsam, siz güzel çiçeklerim; zamanla havaya, ışığa, gökyüzüne yöneleceksiniz. Topraktan bağımsız büyüyeceksiniz, yalnızca kökünüz kalacak bende. Ben bir koza olsam, siz mucize bir tırtıl; benden çıkıp kanatlanıp u...

Bahçemde Çiçekler Açtı

  Bahçemde çiçekler açtı, yüreğime bahar geldi. İçim renklendi, gönlüm şenlendi. Gözlerim yeşerdi, kalbim tazelendi. Yumuşadım, anladım, öğrendim. Büyütmedim büyüdüm. Benim istediğim zaman benim istediğim şekilde açmadı. Rabbimin istediği zaman, Rabbimin istediği şekilde, onun istediği renkte, onun istediği şekilde… Bahçemde iki çiçek açtı. Yerini sevdi mi? Işığı iyi mi? Toprağı ne zaman değişecek? Hangi gübre verilecek? Hep tedirgindim… Hassasiyetle sakındım börtüden böcekten. Rüzgârdan korudum, ayazda kalmasın diye ya örttüm ya örtü oldum kimi zaman. Güneşte kalmasın diye ya gölge buldum ya da gölge oldum. Güneşin, ışığın, suyun bile fazlasından sakındım. Nice kez korktum soldurursam diye… Bakımıyla, çapasıyla, budamasıyla yorulduğum da çok oldu. Üstüm başım toprağa bulandı, kirlendi de çoğu zaman. Kimi zaman belimi de büktü, ağrıttı. Kimi zaman kimi dalı, kimi yaprağı ellerime kopuverdi de nasıl içim gitti, zor dayandım.  Bazen çok suladım, bazen susuz bıraktım. Oysaki kend...

Dava Kardeşliği

Yan yana, sırt sırta, omuz omuza, dua duaya... Yürek yüreğe... Sen, ben yok! ‘Biz’ varız ve ‘dava’mız... Ve yol gösteren sevdamız... Biriz, beraberiz! Kardeşiz! Kan bağıyla değilse de gönül bağıyla... Bazen sevinçle, bazen kederle... Bazen umutla, bazen hüsranla... ‘Daha iyisi’, ‘en iyisi’ telaşıyla... Söz verdik! Vicdan rahatlatmaya değil samimiyetle yaşamaya... Sözleştik! Ucundan tutarak değil; adanarak, adayarak... Mevzu derin, menzil uzak, vakit dar, azık az... Vakit dar! Zaman kaçmasın, durduralım. Yıllar geçmesin, yakalayalım. Gülmelerle, eğlenmelerle, hatta sevmelerle oyalanmayalım. Havadan sudan konuşmayalım. Ne kalacak hepsinden geriye? Ne kalır bizden geriye? Seherler uyumak için değil, kalkalım. Gündüzler yetmiyorsa geceleri yaşayalım. Yaşayalım; yaşamaksa en uzununa talip olalım daha çok salih amel için, daha salih ameller biriktirmek için... Ve ölümse de en yiğitçesine, en şehitçesine hem de tereddütsüz talip olalım hiç ölmemek için... Randevu defterimiz hep dolu olsun....