Hırvatlar, Sırplar, Boşnaklar, Arnavutlar, Türkler… bütün bu uluslar farklı oranlarda dağılmış bölgedeki ülkelere… Herkes aynıysa ve herkes her yerdeyse neden bu kadar çok bayrak, bu kadar çok başkent, bu kadar çok ülke!?
Dün Osmanlı’yı paylaşma planları yapanlar, bugün Ortadoğu’yu karıştıranlar, yarınlar için pusuda bekleyenler; Balkanlarda da insanı insana düşman etmek için ellerinden gelen her şeyi yapmışlar, huzuru bozmuşlar. Yönetmek için bölmüşler, parçalamışlar.
Makedonya’da komşu komşuya düşman olmuş. Üsküp’te bir köprüyle ikiye bölmüşler şehri… Bir tarafın düşman bildiğini diğer taraf kahraman bellemiş.
Bosna’da üçlü başkanlık demişler; üç kaynaktan tek ses çıkmayınca başa geçip yönetir olmuşlar.
Asimile etmemiş, dünya görüşünü veya dinini dayatmamış Osmanlı’nın bir şekilde bölgeden çekilmesinin ardından bölgede yaşamaya devam etmek isteyen halklar, bugün ortak bir payda veya uzlaşı zemini olmadan; saygı gibi, huzur gibi, güven gibi değerler olmadan bir arada yaşamaya çalışıyor. Allah Rasulü aleyhisselam’ın ashabı ile birlikte Medine’ye gelir gelmez yaptığı ilk şeylerden biri, bütün farklılıklara rağmen, huzur ve güven içinde bir arada yaşanabilecek bir ortam için ortak paydada buluşulmasını ve bir arada huzurlu bir şekilde yaşanmasını sağlamaya yönelik bir uzlaşı zemini oluşturmak olmuştu. Bunun için ‘Medine Vesikası’ imzalanmıştı.
Kudüs’ün fethinden hemen sonra Hz. Ömer ra'in Kudüs halkına verdiği eman, şehri haçlılardan geri alan Selahaddin Eyyubi’nin ve Mercidabık ve Ridaniye ile bölgeyi Osmanlı’ya katan Yavuz Sultan Selim’in verdiği ferman çok uluslu, kozmopolit toplum yapı örneklerinde İslam’ın nasıl bir yönetim yaklaşımı öngördüğünün en net örnekleriydi. Toplumda iç içe yaşayan halkların kendi içlerinde mücadele etmesi, güçlerini birbirlerine sarf edip israf etmesi yerine güçlerini dışarıya karşı birleştirmesiyle toplumsal krizler bertaraf edilebilirdi. Şirazesi kopmuş tesbih misali dağılan Osmanlı’nın ardından boncuk taneleri gibi etrafa savrulan Balkan halklarının da en öncelikli ihtiyacı olan şey buydu belki de… Bugün Balkan halkları belki kendi içlerinde birbirleriyle mücadele etmekten belki AB’den medet beklemekten ne doğru düzgün yol yapabilmişler ne ekonomide ilerleyebilmişler ne de adab-ı muaşeret öğrenebilmişler…
Bütün bu kavgaların ortasında, bir devir çoktan kapanmış.
Bütün bu kavgalar olurken minareler yıkılmış, kütüphaneler yakılmış...
Bütün bu kavgalar sürerken, bütün toplumlar ‘din’den uzaklaşmış; yine de bugün en çok misyonerler çalışıyor; haç dikiyor, heykel yükseltiyor...
Bütün bu kavgaların sonucunda, 400 yılda yapılanlar 40 yılda yıkılıvermiş.
Bütün bu kavgaların özeti; İşkodra’nın en işlek caddesinde barlar sokağı ile yüksek sesli/alkollü mekânlar arasında darda kalmış bir camii, az öteden duyulamaz olmuş ezan sesi ve cemaati de yok denecek kadar az…
Yorumlar
Yorum Gönder