Ana içeriğe atla

Balkanlar Tefekkürleri - III


Ah Bosna! Kitaplarda okuduğumuz, marşlarda duyduğumuz Bosna…
Ve kitaplarını okuduğumuz, hep saygı duyduğumuz Aliya…
Hani bazen uzaktan; tanımadan, görmeden seversin de görüp tanıyınca tılsımı bozulur ya… Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç’in ülkesi de okuduğum kitaplarda, düşlerimde daha güzeldi sanki.
Bizden bildiğimiz, bizim bildiğimiz Bosna şehirlerinin sokaklarında da Belgrad sokaklarının soğukluğunu, yabancılığını hissettim yer yer. Yer yer hüzünlendim, yer yer öfkelendim, yer yer hayret ettim.

Saraybosna… Biraz Osmanlı’dan, biraz Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’ndan ve biraz da Yugoslavya’dan ortaya karışık bir şehir. Sadece bir adımla değişiyor manzaranın çehresi. Kafanı o yandan bu yana çevirince bambaşka bir görüntü… Avusturya mimarisi binaların arasından geçip köşeyi dönünce tam karşıda Osmanlı’dan kalma Anadolu mimarisi... Bir tarafta Basçarşı sebiliyle, Gazi Hüsrev Bey Camiiyle, Gazi Hüsrev Bey Medresesiyle; diğer tarafta Katolik Katedraliyle, Tito'nun sönmeyen ateşiyle sağa çeksen Osmanlı’ya sola çeksen Avrupa’ya gelecek gibi arada kalmış bir şehir gibi.
Şehre girer girmez Aliya’yı selamlamak için gittiğimiz Kovaci Sehitliği, tam karşısında Osmanlı mezarlığı… İslam’ı buralara kadar getiren ecdadımızla sadece Müslüman olduğu için katledilen yüzlerce insan yan yana…

Bosna sokaklarında sanki her adımda zihnimde yankılandı Aliya'nın "Ne yaparsanız yapın, soykırımı unutmayın; çünkü unutulan soykırım tekrarlanır." sözü. Yerlerdeki güller şahit; gül gül olmuş yollar, taşlar, kaldırımlar şahit; delik deşik duvarlar şahit: bu köprülerden geçmeye, bu sokaklardan kaçmaya çalışan masum insanların çoluk çocuk demeden vurulup öldürülmesi benimle yaşıt…
Bütün bu şahitliklere rağmen sokaklarında dolaştıkça gördüğüm Batı izlerine, yürüdükçe karşılaştığım tüm Batılılaşmalara, batıya dönük yaşayan tüm Müslümanlara Aliya’nın sözünü hatırlatmak istedim yer yer: "Bunu hiç unutma evlat. Batı hiçbir zaman uygar olmamıştır ve bugünkü refahı, devam edegelen sömürgeciliği; döktüğü kan, akıttığı gözyaşı ve çektirdiği acılar üzerine kuruludur.""

Yıkık minaresiyle şahit olduğu savaşa bizi de şahit eden Konjic… Savaşta aldığı yıkıcı darbelere rağmen sarılmış yaralarıyla bugün hâlâ hilal gibi karşımızda duran, 99 basamağıyla esma’ül hüsna’ya atıf yapan o meşhur köprünün şehri Mostar… El değmemiş atmosferiyle bizi yıllar öncesine götüren taştan şehir Poçitel… Tertemiz doğasıyla, manevi havasıyla, Alperenler tekkesiyle bölgenin Müslümanlaşmasında büyük paya sahip Blagay...
"Şimdi dövün Bosna, dövünmek vakti bu ân; Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!"

Yaşam tüneli/Umut tüneli… Darısı Gazze'nin tünellerini de böyle gezeceğimiz; darısı Ahmet Yasin'lerin, Ebu Ubeyde'lerin belgesellerini izleyeceğimiz günlere diye dua ede ede ilerledik tünelde. Dün Bosna, bugün Gazze… Arada Suriye, Mısır, Yemen, daha niceleri… Hiç bitmeyen Doğu Türkistan… Sıradaki? Dün Bosna’da yaşananları büyüklerimiz, bugün Gazze’de olanları biz… Yarın ne olacak?

Gezip dönmek için değil ibret almak, görüp anlamak için, ders çıkarmak için geldik. Bosna’nın yağmurlarında ıslanmadık ama çok yaşı var gördük. Bosna için gözlerden dökülecek çok yaş da var.

Bosna sokaklarında rastlaştığımız kalabalıkların Türkçe biliyor/konuşuyor olması, caddelerinde, dükkânlarında çoğunluğun Türk olması 82. Türkiye vilayetinde gibi hissettirdi ama keşke o kalabalıklarla İslâmi bir paydada buluşabileceğimiz ortak noktalarımız olabilseydi.
İslam'la yoğrulmuş şehirlerin İslam'dan uzak yaşayışının hesabını kime sormalı?
Kendimiz için de dökülecek çok yaş var. ...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Öğütler XXIX

  Sevgili oğlum, Henüz küçücükken sen, her şeyini ben yapayım isterdim. Seni kimseye bırakmayayım, her halini ben göreyim, ben hep yanında olayım... Ben koruyayım, ben kollayayım... Ben yeteyim, ben yetişeyim, ben yetiştireyim… Sana dair hiçbir anı kaçırmayayım. Düşününce, ‘oyuncağını uyurken bile yanından ayırmak istemeyen çocuk gibi’ belki. Sonra büyüdüm. Seninle büyüdüm ben de… Ve şimdi kız kardeşin büyüyor. Sen yürümeyi öğrenirken ben bırakmayı, sen konuşmayı öğrenirken ben susmayı, sen kendini bulurken ben yavaşça seni serbest bırakmayı öğrendim. Ve şimdi; ‘ben olmasam da yanınızda güzel insanlar olsun’ yanınızda istiyorum. Ben yanınızda olmasam da güvende olun. Ben kimim ki? Bazen ben yanınızda olsam bile koruyamam ki... Sevgili oğlum, çiçek kızım, Ben toprak olsam, siz güzel çiçeklerim; zamanla havaya, ışığa, gökyüzüne yöneleceksiniz. Topraktan bağımsız büyüyeceksiniz, yalnızca kökünüz kalacak bende. Ben bir koza olsam, siz mucize bir tırtıl; benden çıkıp kanatlanıp u...

Bahçemde Çiçekler Açtı

  Bahçemde çiçekler açtı, yüreğime bahar geldi. İçim renklendi, gönlüm şenlendi. Gözlerim yeşerdi, kalbim tazelendi. Yumuşadım, anladım, öğrendim. Büyütmedim büyüdüm. Benim istediğim zaman benim istediğim şekilde açmadı. Rabbimin istediği zaman, Rabbimin istediği şekilde, onun istediği renkte, onun istediği şekilde… Bahçemde iki çiçek açtı. Yerini sevdi mi? Işığı iyi mi? Toprağı ne zaman değişecek? Hangi gübre verilecek? Hep tedirgindim… Hassasiyetle sakındım börtüden böcekten. Rüzgârdan korudum, ayazda kalmasın diye ya örttüm ya örtü oldum kimi zaman. Güneşte kalmasın diye ya gölge buldum ya da gölge oldum. Güneşin, ışığın, suyun bile fazlasından sakındım. Nice kez korktum soldurursam diye… Bakımıyla, çapasıyla, budamasıyla yorulduğum da çok oldu. Üstüm başım toprağa bulandı, kirlendi de çoğu zaman. Kimi zaman belimi de büktü, ağrıttı. Kimi zaman kimi dalı, kimi yaprağı ellerime kopuverdi de nasıl içim gitti, zor dayandım.  Bazen çok suladım, bazen susuz bıraktım. Oysaki kend...

Dava Kardeşliği

Yan yana, sırt sırta, omuz omuza, dua duaya... Yürek yüreğe... Sen, ben yok! ‘Biz’ varız ve ‘dava’mız... Ve yol gösteren sevdamız... Biriz, beraberiz! Kardeşiz! Kan bağıyla değilse de gönül bağıyla... Bazen sevinçle, bazen kederle... Bazen umutla, bazen hüsranla... ‘Daha iyisi’, ‘en iyisi’ telaşıyla... Söz verdik! Vicdan rahatlatmaya değil samimiyetle yaşamaya... Sözleştik! Ucundan tutarak değil; adanarak, adayarak... Mevzu derin, menzil uzak, vakit dar, azık az... Vakit dar! Zaman kaçmasın, durduralım. Yıllar geçmesin, yakalayalım. Gülmelerle, eğlenmelerle, hatta sevmelerle oyalanmayalım. Havadan sudan konuşmayalım. Ne kalacak hepsinden geriye? Ne kalır bizden geriye? Seherler uyumak için değil, kalkalım. Gündüzler yetmiyorsa geceleri yaşayalım. Yaşayalım; yaşamaksa en uzununa talip olalım daha çok salih amel için, daha salih ameller biriktirmek için... Ve ölümse de en yiğitçesine, en şehitçesine hem de tereddütsüz talip olalım hiç ölmemek için... Randevu defterimiz hep dolu olsun....