Ana içeriğe atla

Balkanlar Tefekkürleri - I





6 ülkeye(Sırbistan, Bosna-Hersek, Karadağ, Arnavutluk, Makedonya, Kosova) diye yola çıkarken ilden/şehirden bozma, çizilen yapmacık çizgilerle, aralara konulan yapay hudutlarla, göstermelik bir başkent ilan edilip ve bir de sözde bayrak çizilip 'ülke' süsü verilmiş diyarları göreceğimi bilmiyordum.

Ben yollar aşıp, saatler gidip şehirler-sınırlar geçip Balkanlar'a giderken bu gidişin bu denli 'ecdadın ayak izlerini izlemek' olduğunu bilmiyordum. Başka bir ülkeye değil de memleketime gitmiş gibi, Karadeniz'e gelmiş gibi hissedeceğimi bilmiyordum. Sınırların ne kadar yapay ve yapmacık olduğunu sadece yer şekillerinin bile bu kadar ele verebileceğini bilmiyordum.

Balkan milletlerini görmeyi beklerken köklerinden koparılmış, kandırılmış, araya ekilen fitnelerle birbirine düşürülmüş insanları; bir şekilde birbirine düşman edilmiş, 'millet' olamamış halkları göreceğimi bilmiyordum.

İmam Şafiî'nin "Bir yer bir kez İslam toprağı oldu mu kıyamete kadar Dar'ul İslam'dır/İslam beldesidir; bir daha hiç Dâr'ul Harp olmaz." fetvasına göre İslam beldelerine gittiğimi düşlerken sanki hiç İslam gelmemiş topraklarda yaşar gibi yaşayan Müslümanlarla karşılaşacağımı bilmiyordum. Dâr'ul Harp'in, Dâr'ul Bağy'in, Dâr'ul İslam'ın bu kadar iç içe geçmiş olabileceğini bilmiyordum.

Müslüman topraklarının camiilerinde secde etmeyi, her bir mescidde 'tahiyyat'ul mescid' namazı kılmayı düşlerken; çoğunda bir mescid dahi bulamayacağımı, mescidi-camiisi olanların da kapılarının kilitli olacağını bilmiyordum.

Ecnebi diyarlarda seyahat ederken Müslüman dükkanına/mekanına/oteline geldiğimde de "Çok şükür Müslüman kardeşlerimizin mekanına geldik de rahat ettik" diyemeyeceğimi bilmiyordum.

Ben turist olarak giderken az sayıdaki bilinçli/şuurlu Müslüman tarafından ‘toprak sahibi’ gibi karşılanacağımı, topraklarıma dönmüş gibi buyur edileceğimi bilmiyordum.

Gözünü Anadolu'ya, Mezopotamya'ya, Ortadoğu'ya dikmiş emperyalist zihniyetin güneyimizde başka strateji ve politikalarla yapmadığını bırakmazken batıda da boş durmadığını bilmiyordum. Adım başı kilise yapan, haç diken emperyalist zihniyetin geçmişte kalmadığını; eline ufacık bir fırsat geçse, kestirme bir yol bulsa bugün yine bir haçlı seferi düzenleyecek kadar pusuda olduğunu bilmiyordum.

Avrupa'ya, sözde medeniyet(!)e geçiş noktası, giriş kapısı olan topraklarda temizliğe, ahlaka, barışa, insanlığa bu kadar hasret kalacağımı bilmiyordum.

Kim ne derse dersin ümmetin başsız/halifesiz kalışının etkilerinin basit günlük yaşamda bile bu denli derinden hissedildiğini bilmiyordum. Dünyanın ve bu insanların bize, okumamıza, anlamamıza, anlatmamıza; çok çalışmamıza, hiç durmadan hızla koşmamıza, yollar açmamıza, öncü olmamıza, belki en çok da örnek olmamıza bu kadar hasret olduğunu bilmiyordum.

Pek çok konuda hukukuyla, yöneticisiyle, insanıyla, toplumuyla ülkemi eksik bulup beğenmezken ikinci bir seçeneğin çok zor olduğunu, benim istediğim/düşlediğim düzenin imkansıza yakın olduğunu bilmiyordum. "Yarın bir gün -Allah korusun- ülke olarak başımıza bir şey/bir afet/bir felaket gelse gidecek yerimiz yok." denirken bu kadar haklı olunduğunu bilmiyordum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Öğütler XXIX

  Sevgili oğlum, Henüz küçücükken sen, her şeyini ben yapayım isterdim. Seni kimseye bırakmayayım, her halini ben göreyim, ben hep yanında olayım... Ben koruyayım, ben kollayayım... Ben yeteyim, ben yetişeyim, ben yetiştireyim… Sana dair hiçbir anı kaçırmayayım. Düşününce, ‘oyuncağını uyurken bile yanından ayırmak istemeyen çocuk gibi’ belki. Sonra büyüdüm. Seninle büyüdüm ben de… Ve şimdi kız kardeşin büyüyor. Sen yürümeyi öğrenirken ben bırakmayı, sen konuşmayı öğrenirken ben susmayı, sen kendini bulurken ben yavaşça seni serbest bırakmayı öğrendim. Ve şimdi; ‘ben olmasam da yanınızda güzel insanlar olsun’ yanınızda istiyorum. Ben yanınızda olmasam da güvende olun. Ben kimim ki? Bazen ben yanınızda olsam bile koruyamam ki... Sevgili oğlum, çiçek kızım, Ben toprak olsam, siz güzel çiçeklerim; zamanla havaya, ışığa, gökyüzüne yöneleceksiniz. Topraktan bağımsız büyüyeceksiniz, yalnızca kökünüz kalacak bende. Ben bir koza olsam, siz mucize bir tırtıl; benden çıkıp kanatlanıp u...

Bahçemde Çiçekler Açtı

  Bahçemde çiçekler açtı, yüreğime bahar geldi. İçim renklendi, gönlüm şenlendi. Gözlerim yeşerdi, kalbim tazelendi. Yumuşadım, anladım, öğrendim. Büyütmedim büyüdüm. Benim istediğim zaman benim istediğim şekilde açmadı. Rabbimin istediği zaman, Rabbimin istediği şekilde, onun istediği renkte, onun istediği şekilde… Bahçemde iki çiçek açtı. Yerini sevdi mi? Işığı iyi mi? Toprağı ne zaman değişecek? Hangi gübre verilecek? Hep tedirgindim… Hassasiyetle sakındım börtüden böcekten. Rüzgârdan korudum, ayazda kalmasın diye ya örttüm ya örtü oldum kimi zaman. Güneşte kalmasın diye ya gölge buldum ya da gölge oldum. Güneşin, ışığın, suyun bile fazlasından sakındım. Nice kez korktum soldurursam diye… Bakımıyla, çapasıyla, budamasıyla yorulduğum da çok oldu. Üstüm başım toprağa bulandı, kirlendi de çoğu zaman. Kimi zaman belimi de büktü, ağrıttı. Kimi zaman kimi dalı, kimi yaprağı ellerime kopuverdi de nasıl içim gitti, zor dayandım.  Bazen çok suladım, bazen susuz bıraktım. Oysaki kend...

Dava Kardeşliği

Yan yana, sırt sırta, omuz omuza, dua duaya... Yürek yüreğe... Sen, ben yok! ‘Biz’ varız ve ‘dava’mız... Ve yol gösteren sevdamız... Biriz, beraberiz! Kardeşiz! Kan bağıyla değilse de gönül bağıyla... Bazen sevinçle, bazen kederle... Bazen umutla, bazen hüsranla... ‘Daha iyisi’, ‘en iyisi’ telaşıyla... Söz verdik! Vicdan rahatlatmaya değil samimiyetle yaşamaya... Sözleştik! Ucundan tutarak değil; adanarak, adayarak... Mevzu derin, menzil uzak, vakit dar, azık az... Vakit dar! Zaman kaçmasın, durduralım. Yıllar geçmesin, yakalayalım. Gülmelerle, eğlenmelerle, hatta sevmelerle oyalanmayalım. Havadan sudan konuşmayalım. Ne kalacak hepsinden geriye? Ne kalır bizden geriye? Seherler uyumak için değil, kalkalım. Gündüzler yetmiyorsa geceleri yaşayalım. Yaşayalım; yaşamaksa en uzununa talip olalım daha çok salih amel için, daha salih ameller biriktirmek için... Ve ölümse de en yiğitçesine, en şehitçesine hem de tereddütsüz talip olalım hiç ölmemek için... Randevu defterimiz hep dolu olsun....