Ana içeriğe atla

ÖĞÜTLER XXXII


Güzel Yavrum
Yaşanacak bu hayat; insanız ve dünyadayız. Yüreğimiz sınırlar ötesinde atsa da ancak olduğumuz yerdeyiz biz.
Hayatta bitmeyecek bu fitne fesatın arasında; hiç bitmeyen bir kargaşada, karmaşada; dümenini zalimler ele geçirmişçesine ilerleyen bu dünya gemisinde yaşıyoruz.

Yüreğimiz yangın yeri, başımız dumanlı…
Biz ki, bir ağlama sesi duyunca içi gidenleriz.
Biz ki, gözyaşı görünce, silemezsek eğer, içi içini yiyenleriz.
Biz ki, bir bebeği incitmeye kıyamayız; azıcık soğuksa elimiz, hafifçe sevip okşamaya bile çekiniriz.
Biz ki, bir çiçeği yanlışlıkla susuz bıraksak içimiz gider.
Biz ki, bir hayvana ufacık bir zarar verecek olsak bilmeden, üzülürüz.

Biz, bunca sevgiyi, merhameti; nice umutları, yarınları, dünyaları sığdırırken yüreğimize; nasıl sığamıyoruz dünyalara?
Bütün dünyalara kol kanat germek arzumuza rağmen bu dünya nasıl kıyıyor, nasıl kırıyor kolumuzu kanadımızı? Nasıl kolsuz kanatsız kalıyoruz?
Nasıl o silmek istediğimiz gözyaşlarında boğuluyor gibi oluyoruz?
Nasıl oluyor da onlar yakarken, canımız yanarken, biz ancak ağıt yakıyoruz?
Vicdan, ahlak, adalet, merhamet rafa kalkmışken biz nasıl ayağa bile kalkamıyoruz?
Nasıl oluyor da görebilirken kör oluyoruz?
Düşlerimizde şaha kalkarken nasıl düşüyor o şehirler?
Nasıl hissetmiyoruz yetim kalmış çocukların çığlıklarını yüreğimizde?
Nasıl içimizi acıtmıyor annelerin acı feryatları?
Nasıl oluyor da dünyaya dalıyoruz hiçbir şey olmamış gibi?
Nasıl oluyor da hâlâ teorilere, boş demeçlere, siyasi söylemlere kanıyoruz?
Nasıl oluyor da boş konuşmalarla, boş oturmalarla oyalanıyoruz?

Güzel Yavrum
yaşayacağız ama ucundan tutarak yaşayacağız dünyayı...
İnsanlardan kaçıp Allah’a sığınacağız ama yaşayacağız.
Kalbimizin sızısı dinmeyecek, alışmayacağız.
Kan dökenlerden, fesat çıkaranlardan uzakta duracağız.
Yolda olanların yanında olacağız.
Bombalara, silah seslerine, ölümlere, zulümlere alışmayacağız.
Bütün dünya sussa da biz susmayacağız.
Çağın gürültüsünün sesimizi bastıramayacağı kadar bağıracağız.
Üzerimize ölümler yağarken bile biz kendi ahlakımızla yaşayacağız.
Kendi derdine düşüp kaçanlardan olmayıp yangınları söndürmeye koşacağız.
Karınca misali de olsa ateşlere su taşımaya bakacağız.
Kırılan dallarımızı binbir umutla, yeniden yeniden sulayacağız, yeniden tohumlar ekeceğiz.

Bütün bu kötülere ve kötülüklere rağmen iyi olacağız ve iyi kalacağız; iyi niyetlerle, iyi adımlarla, iyi kalplerle, iyi hayallerle; insanların iyilik bilmediği, iyilikten anlamadığı yerlerde bile...

Güzel Yavrum
zalim de zulüm de kötülük de kötüler de hep olacak; sen tarafını iyi seç, iyi ol, iyiden yana ol, iyilerle ol...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Öğütler XXIX

  Sevgili oğlum, Henüz küçücükken sen, her şeyini ben yapayım isterdim. Seni kimseye bırakmayayım, her halini ben göreyim, ben hep yanında olayım... Ben koruyayım, ben kollayayım... Ben yeteyim, ben yetişeyim, ben yetiştireyim… Sana dair hiçbir anı kaçırmayayım. Düşününce, ‘oyuncağını uyurken bile yanından ayırmak istemeyen çocuk gibi’ belki. Sonra büyüdüm. Seninle büyüdüm ben de… Ve şimdi kız kardeşin büyüyor. Sen yürümeyi öğrenirken ben bırakmayı, sen konuşmayı öğrenirken ben susmayı, sen kendini bulurken ben yavaşça seni serbest bırakmayı öğrendim. Ve şimdi; ‘ben olmasam da yanınızda güzel insanlar olsun’ yanınızda istiyorum. Ben yanınızda olmasam da güvende olun. Ben kimim ki? Bazen ben yanınızda olsam bile koruyamam ki... Sevgili oğlum, çiçek kızım, Ben toprak olsam, siz güzel çiçeklerim; zamanla havaya, ışığa, gökyüzüne yöneleceksiniz. Topraktan bağımsız büyüyeceksiniz, yalnızca kökünüz kalacak bende. Ben bir koza olsam, siz mucize bir tırtıl; benden çıkıp kanatlanıp u...

Bahçemde Çiçekler Açtı

  Bahçemde çiçekler açtı, yüreğime bahar geldi. İçim renklendi, gönlüm şenlendi. Gözlerim yeşerdi, kalbim tazelendi. Yumuşadım, anladım, öğrendim. Büyütmedim büyüdüm. Benim istediğim zaman benim istediğim şekilde açmadı. Rabbimin istediği zaman, Rabbimin istediği şekilde, onun istediği renkte, onun istediği şekilde… Bahçemde iki çiçek açtı. Yerini sevdi mi? Işığı iyi mi? Toprağı ne zaman değişecek? Hangi gübre verilecek? Hep tedirgindim… Hassasiyetle sakındım börtüden böcekten. Rüzgârdan korudum, ayazda kalmasın diye ya örttüm ya örtü oldum kimi zaman. Güneşte kalmasın diye ya gölge buldum ya da gölge oldum. Güneşin, ışığın, suyun bile fazlasından sakındım. Nice kez korktum soldurursam diye… Bakımıyla, çapasıyla, budamasıyla yorulduğum da çok oldu. Üstüm başım toprağa bulandı, kirlendi de çoğu zaman. Kimi zaman belimi de büktü, ağrıttı. Kimi zaman kimi dalı, kimi yaprağı ellerime kopuverdi de nasıl içim gitti, zor dayandım.  Bazen çok suladım, bazen susuz bıraktım. Oysaki kend...

Dava Kardeşliği

Yan yana, sırt sırta, omuz omuza, dua duaya... Yürek yüreğe... Sen, ben yok! ‘Biz’ varız ve ‘dava’mız... Ve yol gösteren sevdamız... Biriz, beraberiz! Kardeşiz! Kan bağıyla değilse de gönül bağıyla... Bazen sevinçle, bazen kederle... Bazen umutla, bazen hüsranla... ‘Daha iyisi’, ‘en iyisi’ telaşıyla... Söz verdik! Vicdan rahatlatmaya değil samimiyetle yaşamaya... Sözleştik! Ucundan tutarak değil; adanarak, adayarak... Mevzu derin, menzil uzak, vakit dar, azık az... Vakit dar! Zaman kaçmasın, durduralım. Yıllar geçmesin, yakalayalım. Gülmelerle, eğlenmelerle, hatta sevmelerle oyalanmayalım. Havadan sudan konuşmayalım. Ne kalacak hepsinden geriye? Ne kalır bizden geriye? Seherler uyumak için değil, kalkalım. Gündüzler yetmiyorsa geceleri yaşayalım. Yaşayalım; yaşamaksa en uzununa talip olalım daha çok salih amel için, daha salih ameller biriktirmek için... Ve ölümse de en yiğitçesine, en şehitçesine hem de tereddütsüz talip olalım hiç ölmemek için... Randevu defterimiz hep dolu olsun....