“Çocukların ağlamadığı / Güneşin batmadığı / Kanların hiç akmadığı / Yere al götür beni…”
Sevgili oğlum,
şiirlerimiz, hikayelerimiz, ezgilerimiz, hayallerimiz, hepsi; dualarımız…
Bize bugünleri yaşatan, bizi yarınlara taşıyan; umutlarımız…
Biz duasız da umutsuz da yaşayamayız ya; dua da umut da yanına biraz gayret koymadan olmuyor. Ateş olmayan yerden duman çıkmayacağı gibi, ortada hiçbir şey yokken ‘umut’ olmuyor. Biraz katran* da katmadan duamız kabul olmuyor.
Sevgili oğlum…
Yarınlarda ‘çocukların ağlamadığı bir dünya’ için, bugün ulaşabildiğimiz çocukları güldürmemiz gerek.
‘Afrikalı çocuklara kol kanaat germe isteği’ iddiamız için, önce yanıbaşımızdaki çocuklara kol kanat germemiz gerek.
Gözyaşlarını silmek istediğimiz Gazzeli çocuğun gözyaşlarını silebilmek için, bugün yanımızdaki çocukların gözyaşlarını silebilmemiz gerek.
Mescid-i Aksa’nın avlusundaki çocuklarla oyun oynamak için, yakınımızdaki çocuklarla oyun oynamamız gerek.
Filistinli anaları kucaklamak için, bugün en azından buradaki analara hal hatır sormamız gerek.
Orada kıyama kalkmak için, burada secdede olmak gerek.
Orada bir taş atmak için, bugün burada taş toplamak gerek.
Orada düşmana yumruk sallamak için, bugün burada yumruk sıkmak gerek.
‘Özgür Kudüs’te yaşama’ hayallerimiz için, düşlerimizde, dualarımızda Özgür Kudüs’ü yaşatmamız gerek.
Her şeyde de böyledir bu oğlum.
Yarın hızlı koşmak için bugünden ısınmamız gerek.
‘Teheccüd arzusu’ iddiamız için vakit namazlarımızın hakkını vermemiz gerek.
Yarınlarda ‘bol bol infak etmek’ için bugün elimizdekini paylaşmayı bilmemiz gerek.
‘Ramazan’ı ihya’ arzumuz için önce gündüzü, geceyi, sabahı, akşamı, Cuma’yı, Recep’i, Şaban’ı... ihya etmemiz gerek.
‘Karanlığın son bulması‘ isteğimiz için bugün en azından bir mum yakmamız gerek.
‘Şehadetle bir ölüm’ arzumuz için şehitçe/şahitçe bir hayat ortaya koymamız gerek.
Yanına amel koy ki, gayret-çaba koy ki; umutların umut olsun...
Sevgili oğlum,
Niyetlerin sağlam, adımların salih, iddiaların sahih, çabaların şahit olsun…
Bugünlerin mebrur, yarınların makbul olsun...
*Bir sahabinin devesi hastalanmıştı. Ellerini kaldırıp, “Allahım, devemi iyileştir” diye dua etmeye başladı. Peygamber efendimiz onu böyle görünce latife yollu şöyle dedi: “Duana biraz da katran kat.” (Katran o günlerde hayvanların hastalığına ilaç olarak kullanılırdı.)

Yorumlar
Yorum Gönder