Sevgili oğlum,
Rabbimden bana emanet gelişinin geride kalan üç yılının sonunda, zaten emaneti taşıyıp taşıyamadığımdan emin olamamamın tedirginliğinin yanında ve etki alanımın dışına çıkıyor oluşunun tedirginliğinin yanında; daha da tedirgin ediyor beni senin de sorumluluklarının artışını düşünmek...
3 yıldır beraber yürüdüğümüz yolda, artık elimi tutmadan da yürüyebilen hatta başka başka yolcuların da elini tutup yürütebilecek bir yolcusun.
Sevgili oğlum,
3 yıldır beraber yürüyoruz. Sen masum, sen tertemiz, sen safi, sen tahir…
Ama biz, hiç de hak etmediğimiz ikramlarla ağırlanıyoruz şu dünya konağında.
Gözlerimizi aydın eden müjdeler alıyoruz. Gözlerimizi aydın eden ama omuzlarımıza ağır yükler de yükleyen…
Yol boyunca bir koşup bir duruyoruz. Bir yavaşlayıp bir hızlanıyoruz. İnsanca yürüyoruz.
Üzüldüğümüze üzüldüklerimiz de oluyor. H/iç bilmeden sevindiklerimiz de…
Kimi yükleri taşıyamayıp, yorgunluğunun acısını sağdan soldan çıkardığımız anlar da oluyor; insanca.
Belki dilimizin tutulmadığı sözlerle, belki sabrı ıskalayarak, içinde bulunduğumuz imtihanı kaybetme eşiğine geldiğimiz anlar da oluyor; insanız.
Neyse ki yaratanı insana aşina…
Neyse ki tövbe temizler, Allah affeder de…
Belki en çok dosdoğru örnekliğe ve hüsn-ü şehadete ihtiyaç duyduğumuz şu dünyada, şahit olanlarda kalan izleri silmenin bir yolu yok ne yazık ki.
Sevgili oğlum,
iliklerime dek, hücre hücre hissediyorum bir kez daha;
hiç de hak etmediğimiz ikramlarla, saymaya dahi güç yetiremeyeceğimiz nimetlerle ağırlanıyoruz şu dünya konağında.
Omuzlarımızdaki yük günden güne artıyor.
İsyanla, nisyanla, daha nicesiyle güçsüz düşmek değil; teslimiyetle, imanla, sabırla, duayla, umutla güçlenmek gerek ...

Yorumlar
Yorum Gönder