Sevgili oğlum!
Dünya bu…
Başladıklarımız bitiyor.
Olduğunu zannettiklerimiz hayal kırıklığı olarak geri dönüyor.
Buldum sandıklarımız yarı yolda bırakıyor, elde ettim sandıklarımız yok oluyor.
Hakikat sandıklarımızın maskesi er geç düşüyor.
Yeniler eskiyor.
Şevkle peşinden koştuklarımız geçmiş zamanın hikâyesinde kalıyor.
İştahla arzu ettiklerimiz an oluyor, anlamını kaybediyor.
Her şey geçip gidiyor.
“Öldüm!” sandıklarımız geçiyor.
Geçmez sandığımız saatler geçiyor.
Günler geçiyor. Aylar, yıllar, takvimler geçiyor.
Geçmiyor dediğimiz zaman öyle bir geçiyor ki, koşsak da yetişemez oluyoruz bazen.
Sevgili oğlum!
Dünya bu…
Arzularımız bitmiyor, isteklerimiz tükenmiyor.
Hiçbir zevk tatmin etmiyor.
Hiçbir varış, hiçbir kazanç kâfi gelmiyor.
Hedeflerin sonu gelmiyor.
Aradıkça dahasını arar oluyoruz.
Ama ne kadar arasak da bulamayabiliyoruz.
Sevgili oğlum!
Bilmem kaç sefer ben de “öldüm!” sandımsa da, ölmedim; hayat devam ediyor.
Geçmiyor sandığım nice zamanların üzerinden zamanlar geçti. Aylar, yıllar, takvimler geçti.
Kimi zaman ben de koştum koştum, yetişemedim.
Kimi zaman ben de o hedeften bu hedefe savruldum durdum.
Ben de, aradım aradım, bulamadım. Ama koşmaktan da aramaktan da vazgeçmedim.
Düştüm, kalktım, sevindim, üzüldüm, kırıldım, darıldım, daraldım, kayboldum.
Kâh evliya gibi kâh eşkıya gibi; sıyrıldım hepsinden…
Kâh balığın karnında gibi kâh kuyuda gibi; kurtuldum hepsinden…
Nihayetinde, ‘hepsinin de sonu var, muhakkak bir çıkışı var’ öğrendim.
Nihayetinde, dünya dün’de kalmadan evvel; bize düşen,
sabır ile, namaz ile, dua ile, tevekkül ile, tefviz ile Allah’a yönelmek:
“Allah’ım Bir’sin! ‘Sen’ Bilirsin! Gücü her şeye yeten Sen’sin!”
Sevgili oğlum!
Mucib olan kabul eder.
Fettah olan açar.
Hakk olan hakkı gösterir.
Kerim olan ikram eder.
Latif olan lütfeder.
Rezzak olan hesapsız rızık verir.
Sen O’na yönel; Sen pusulanı O’na arz et;
Reşid olan sana yolunu/yönünü gösterir.

Yorumlar
Yorum Gönder