Ana içeriğe atla

ÂLEMİN İÇİNDE ÂLEM: İNSAN



"Gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun?" Çiçekler açıyor, çiçekler soluyor; kuruyup dökülen yaprakların peşine sürgün veren tazecik uçlar yeni yeni tomurcuklar taşımaya duruyor. Gidenin ardından yenisi geliyor; gelen gidiyor; yerine gelen tazelik getiriyor; sonrası yine aynı döngü...

“Gözünü tekrar tekrar çevir bak!” Yazın ardında kış, kışın ardında yaz… Gecenin ardında gündüz, gündüzün ardında gece… Günler, aylar, takvimler… Akıp giden zamanı tutamıyoruz. Fecirler geçiyor, seherler geçiyor, geceler geçip gidiyor. Akrebi, yelkovanı, saatleri tutamıyoruz. Kâinattaki her şeye gücü yeter sanan insanoğlu, takvime de zamana da, ömre de ölüme de, gidene de gelene de, yitene de bitene de müdahale edemiyor. Kimseyi beklemiyor ne akrep ne de yelkovan… Kimseyi beklemiyor gece de gündüz de; mevsimler de… Kimi vakitler ‘geçmiyor, geçmeyecek’ zannedip sıkışıp kaldığımız, kimi vakitler ise “bu an hiç bitmesin” arzuladığımız zaman; su... Âlem bir yöne akıp gidiyor.

Gözlerimizin önünde onlarca mucize… Bir damla sudan hücre hücre, organ organ muhteşem bir fabrika haline gelen insan; hayvanlardan bitkilere, mikroorganizmalara kadar milyonlarca canlı; kâinattaki mevsim mevsim ahenk; bir yanımız hiç bitmeyecekmiş gibi yaşanan hayatlar, bir yanımız minicik gözlerini dünyaya yenice açmış tazecik heyecanlar, bir yanımız noktalanmış hayatların habercisi sela sesleri… Azıcık temaşa edip tefekkür edeni hayran bırakan muhteşem hikmetin tezahürü; ne bir şaşma payı, ne bir sistem hatası, ne bir eksik, ne bir fazla… Daha iyisi, dahası yok. “Biz her şeyi bir ölçü ve dengeye göre yarattık.”

Koca koca gemiler batmadan yüzüyor suda; kuşlardan ilham ile uçuyor uçaklar; biri yanıcı biri yakıcı hidrojen ile oksijen bir araya gelip söndürüyor; yağmur bir yağıp bir diniyor; güneş ile ay, gece ile gündüz yerini birbirine bırakmayı biliyor hiç şaşmadan; saçlar gibi uzamıyor kirpikler, kaşlar; anne karnındaki büyüme hızı sürmüyor bir bebek dünyaya geldiğinde de… Atomlardan galaksilere kadar ne varsa alemde, hepsi bir denge, uyum ve nizam üzere… “Rahmânın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin.”

Ve kendi âleminde insan… Neresinde bu düzenin? İçinde mi dışında mı? Parçası mı bozguncusu mu? İnşasında, ihyasında mı; ifsadında, iflasında mı? Tedebbüründe, tefekküründe, şükründe mi; aczinde, nankörlüğünde, küfranlığında mı? “Ey insan! Seni yaratıp seni düzgün ve dengeli kılan, seni istediği bir şekilde birleştiren, ihsanı bol Rabbine karşı seni aldatan ne?”

Âlemin içinde âlem; insan… Yeryüzünde Allah’ın halifesi kılınan, bazen melekleri bile kendine hayran bırakan insan… Bazen farkında, yolda; ya koşarcasına, ya düşe kalka yahut sürüne sürene... Bazense isyanlarda, nisyanlarda; unutuyor, aldanıyor, oyalanıyor. İnsan, bir öyle bir böyle yol alıyor. Fakat bu muhteşem düzende insana da en çok ‘orta bir yol’ yakışıyor. Orta bir yol; itidal, denge… Ne ifrat ne tefrit; adil, mutedil... “Biz sizi, insanlara şahit ve örnek olmanız için orta bir ümmet kıldık…”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Öğütler XXIX

  Sevgili oğlum, Henüz küçücükken sen, her şeyini ben yapayım isterdim. Seni kimseye bırakmayayım, her halini ben göreyim, ben hep yanında olayım... Ben koruyayım, ben kollayayım... Ben yeteyim, ben yetişeyim, ben yetiştireyim… Sana dair hiçbir anı kaçırmayayım. Düşününce, ‘oyuncağını uyurken bile yanından ayırmak istemeyen çocuk gibi’ belki. Sonra büyüdüm. Seninle büyüdüm ben de… Ve şimdi kız kardeşin büyüyor. Sen yürümeyi öğrenirken ben bırakmayı, sen konuşmayı öğrenirken ben susmayı, sen kendini bulurken ben yavaşça seni serbest bırakmayı öğrendim. Ve şimdi; ‘ben olmasam da yanınızda güzel insanlar olsun’ yanınızda istiyorum. Ben yanınızda olmasam da güvende olun. Ben kimim ki? Bazen ben yanınızda olsam bile koruyamam ki... Sevgili oğlum, çiçek kızım, Ben toprak olsam, siz güzel çiçeklerim; zamanla havaya, ışığa, gökyüzüne yöneleceksiniz. Topraktan bağımsız büyüyeceksiniz, yalnızca kökünüz kalacak bende. Ben bir koza olsam, siz mucize bir tırtıl; benden çıkıp kanatlanıp u...

Bahçemde Çiçekler Açtı

  Bahçemde çiçekler açtı, yüreğime bahar geldi. İçim renklendi, gönlüm şenlendi. Gözlerim yeşerdi, kalbim tazelendi. Yumuşadım, anladım, öğrendim. Büyütmedim büyüdüm. Benim istediğim zaman benim istediğim şekilde açmadı. Rabbimin istediği zaman, Rabbimin istediği şekilde, onun istediği renkte, onun istediği şekilde… Bahçemde iki çiçek açtı. Yerini sevdi mi? Işığı iyi mi? Toprağı ne zaman değişecek? Hangi gübre verilecek? Hep tedirgindim… Hassasiyetle sakındım börtüden böcekten. Rüzgârdan korudum, ayazda kalmasın diye ya örttüm ya örtü oldum kimi zaman. Güneşte kalmasın diye ya gölge buldum ya da gölge oldum. Güneşin, ışığın, suyun bile fazlasından sakındım. Nice kez korktum soldurursam diye… Bakımıyla, çapasıyla, budamasıyla yorulduğum da çok oldu. Üstüm başım toprağa bulandı, kirlendi de çoğu zaman. Kimi zaman belimi de büktü, ağrıttı. Kimi zaman kimi dalı, kimi yaprağı ellerime kopuverdi de nasıl içim gitti, zor dayandım.  Bazen çok suladım, bazen susuz bıraktım. Oysaki kend...

Dava Kardeşliği

Yan yana, sırt sırta, omuz omuza, dua duaya... Yürek yüreğe... Sen, ben yok! ‘Biz’ varız ve ‘dava’mız... Ve yol gösteren sevdamız... Biriz, beraberiz! Kardeşiz! Kan bağıyla değilse de gönül bağıyla... Bazen sevinçle, bazen kederle... Bazen umutla, bazen hüsranla... ‘Daha iyisi’, ‘en iyisi’ telaşıyla... Söz verdik! Vicdan rahatlatmaya değil samimiyetle yaşamaya... Sözleştik! Ucundan tutarak değil; adanarak, adayarak... Mevzu derin, menzil uzak, vakit dar, azık az... Vakit dar! Zaman kaçmasın, durduralım. Yıllar geçmesin, yakalayalım. Gülmelerle, eğlenmelerle, hatta sevmelerle oyalanmayalım. Havadan sudan konuşmayalım. Ne kalacak hepsinden geriye? Ne kalır bizden geriye? Seherler uyumak için değil, kalkalım. Gündüzler yetmiyorsa geceleri yaşayalım. Yaşayalım; yaşamaksa en uzununa talip olalım daha çok salih amel için, daha salih ameller biriktirmek için... Ve ölümse de en yiğitçesine, en şehitçesine hem de tereddütsüz talip olalım hiç ölmemek için... Randevu defterimiz hep dolu olsun....