Oğlum…
Dünyaya erkenden gelmiş minicik halinle karnını doyuramadığından attığın
çığlıkların,
sonra canını yaktıkça canımı yakan gaz sancıların
ve sonra neler olacağından bihaber olsan da boş damaklarına varan parmaklarına,
ellerine eşlik eden gözyaşların…
Sonrası büyüdükçe başka başka dertler…
Büyüyorsun, büyüyorum, birlikte büyüyoruz. Büyüdükçe büyüyor imtihanların
boyutu da, omuzlara yüklenen yükler de, beklentiler de…
Birlikte öğreniyoruz, birlikte tecrübe ediyoruz oğlum…
Belki henüz farkında bile değiliz karşılaşacağımız daha nice şeyin. Henüz yolun
başında içimi acıtıyor acına dokunamamak, şifa olamamak, hiçbir şey yapamamak, gözyaşlarını
durduramamak hissi. Her acıda, her sancıda acıların, çığlıkların işitileni senden,
gayrısı içimde/n…
Burası dünya oğlum, bu diyar böyle ya yar ya yara hep; yâr’a
varana dek...
Hemen büyüme oğlum, çocukluğunu yaşa; ama başka çocukların
hakkını gasp etmeden…
Benim kolumun en çok yetiştiği çocuk sensin diyedir üzerine titremem, ellerimi üzerinden
çekmemem. Gücümün yettiği sensin diye elimden gelenin en iyisini yaparım ben,
sen de başka başka çocuklara uzat dilerim elini… Bil ki, kolumuzu uzanabildiği
yerden geride tutmamak, doğru yolda doğru adımlarla hep uzaklara uzanmak dünyada
işimiz.
Oğlum…
Sana karşılaştığın zorluklara secdelerle, dualarla meydan okumak yakışır. [1]
Ve aştığın her zorluktan sonra şükretmek yakışır.
Oğlum…
Alnına secde izi yakışır.
Yaşantına da alnındaki secde izinin hakkını vermek yakışır.
Oğlum…
Sana her nefesi Allah’ı hatırlayarak alıp vermek yakışır.
Görüldüğünde de Allah’ı hatırlatan olmak yakışır.
Oğlum…
Sana yeryüzünde Allah’ın halifelerinden bir halife olduğunu bilmek yakışır.
El uzatmak, tutmak, kaldırmak yakışır.
Yalnız doğru olmak, doğrulmak, doğru durmak değil; düzeltmek, doğrultmak
yakışır.
Burası dünya oğlum, bu diyar böyle ya yar ya yara hep; yâr’a varana dek;
yarları, yaraları yâr’dan bilesin;
yaralar sararak yürüyesin...

Yorumlar
Yorum Gönder