Ana içeriğe atla

Öğütler IX

 


Oğlum…
Dünyaya erkenden gelmiş minicik halinle karnını doyuramadığından attığın çığlıkların,
sonra canını yaktıkça canımı yakan gaz sancıların
ve sonra neler olacağından bihaber olsan da boş damaklarına varan parmaklarına, ellerine eşlik eden gözyaşların…
Sonrası büyüdükçe başka başka dertler…

Büyüyorsun, büyüyorum, birlikte büyüyoruz. Büyüdükçe büyüyor imtihanların boyutu da, omuzlara yüklenen yükler de, beklentiler de…

Birlikte öğreniyoruz, birlikte tecrübe ediyoruz oğlum…
Belki henüz farkında bile değiliz karşılaşacağımız daha nice şeyin. Henüz yolun başında içimi acıtıyor acına dokunamamak, şifa olamamak, hiçbir şey yapamamak, gözyaşlarını durduramamak hissi. Her acıda, her sancıda acıların, çığlıkların işitileni senden, gayrısı içimde/n…

Burası dünya oğlum, bu diyar böyle ya yar ya yara hep; yâr’a varana dek...

Hemen büyüme oğlum, çocukluğunu yaşa; ama başka çocukların hakkını gasp etmeden…
Benim kolumun en çok yetiştiği çocuk sensin diyedir üzerine titremem, ellerimi üzerinden çekmemem. Gücümün yettiği sensin diye elimden gelenin en iyisini yaparım ben, sen de başka başka çocuklara uzat dilerim elini… Bil ki, kolumuzu uzanabildiği yerden geride tutmamak, doğru yolda doğru adımlarla hep uzaklara uzanmak dünyada işimiz.

Oğlum…
Sana karşılaştığın zorluklara secdelerle, dualarla meydan okumak yakışır. [1]
Ve aştığın her zorluktan sonra şükretmek yakışır.

Oğlum…
Alnına secde izi yakışır.
Yaşantına da alnındaki secde izinin hakkını vermek yakışır.

Oğlum…
Sana her nefesi Allah’ı hatırlayarak alıp vermek yakışır.
Görüldüğünde de Allah’ı hatırlatan olmak yakışır.

Oğlum…
Sana yeryüzünde Allah’ın halifelerinden bir halife olduğunu bilmek yakışır.
El uzatmak, tutmak, kaldırmak yakışır.
Yalnız doğru olmak, doğrulmak, doğru durmak değil; düzeltmek, doğrultmak yakışır.

Burası dünya oğlum, bu diyar böyle ya yar ya yara hep; yâr’a varana dek;
yarları, yaraları yâr’dan bilesin;
yaralar sararak yürüyesin...
 

 

 



[1] “Ya Şâfi, Ya Şâfi … ” diye diye attığımız adımlar şahidimiz olsun…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Öğütler XXIX

  Sevgili oğlum, Henüz küçücükken sen, her şeyini ben yapayım isterdim. Seni kimseye bırakmayayım, her halini ben göreyim, ben hep yanında olayım... Ben koruyayım, ben kollayayım... Ben yeteyim, ben yetişeyim, ben yetiştireyim… Sana dair hiçbir anı kaçırmayayım. Düşününce, ‘oyuncağını uyurken bile yanından ayırmak istemeyen çocuk gibi’ belki. Sonra büyüdüm. Seninle büyüdüm ben de… Ve şimdi kız kardeşin büyüyor. Sen yürümeyi öğrenirken ben bırakmayı, sen konuşmayı öğrenirken ben susmayı, sen kendini bulurken ben yavaşça seni serbest bırakmayı öğrendim. Ve şimdi; ‘ben olmasam da yanınızda güzel insanlar olsun’ yanınızda istiyorum. Ben yanınızda olmasam da güvende olun. Ben kimim ki? Bazen ben yanınızda olsam bile koruyamam ki... Sevgili oğlum, çiçek kızım, Ben toprak olsam, siz güzel çiçeklerim; zamanla havaya, ışığa, gökyüzüne yöneleceksiniz. Topraktan bağımsız büyüyeceksiniz, yalnızca kökünüz kalacak bende. Ben bir koza olsam, siz mucize bir tırtıl; benden çıkıp kanatlanıp u...

Bahçemde Çiçekler Açtı

  Bahçemde çiçekler açtı, yüreğime bahar geldi. İçim renklendi, gönlüm şenlendi. Gözlerim yeşerdi, kalbim tazelendi. Yumuşadım, anladım, öğrendim. Büyütmedim büyüdüm. Benim istediğim zaman benim istediğim şekilde açmadı. Rabbimin istediği zaman, Rabbimin istediği şekilde, onun istediği renkte, onun istediği şekilde… Bahçemde iki çiçek açtı. Yerini sevdi mi? Işığı iyi mi? Toprağı ne zaman değişecek? Hangi gübre verilecek? Hep tedirgindim… Hassasiyetle sakındım börtüden böcekten. Rüzgârdan korudum, ayazda kalmasın diye ya örttüm ya örtü oldum kimi zaman. Güneşte kalmasın diye ya gölge buldum ya da gölge oldum. Güneşin, ışığın, suyun bile fazlasından sakındım. Nice kez korktum soldurursam diye… Bakımıyla, çapasıyla, budamasıyla yorulduğum da çok oldu. Üstüm başım toprağa bulandı, kirlendi de çoğu zaman. Kimi zaman belimi de büktü, ağrıttı. Kimi zaman kimi dalı, kimi yaprağı ellerime kopuverdi de nasıl içim gitti, zor dayandım.  Bazen çok suladım, bazen susuz bıraktım. Oysaki kend...

Dava Kardeşliği

Yan yana, sırt sırta, omuz omuza, dua duaya... Yürek yüreğe... Sen, ben yok! ‘Biz’ varız ve ‘dava’mız... Ve yol gösteren sevdamız... Biriz, beraberiz! Kardeşiz! Kan bağıyla değilse de gönül bağıyla... Bazen sevinçle, bazen kederle... Bazen umutla, bazen hüsranla... ‘Daha iyisi’, ‘en iyisi’ telaşıyla... Söz verdik! Vicdan rahatlatmaya değil samimiyetle yaşamaya... Sözleştik! Ucundan tutarak değil; adanarak, adayarak... Mevzu derin, menzil uzak, vakit dar, azık az... Vakit dar! Zaman kaçmasın, durduralım. Yıllar geçmesin, yakalayalım. Gülmelerle, eğlenmelerle, hatta sevmelerle oyalanmayalım. Havadan sudan konuşmayalım. Ne kalacak hepsinden geriye? Ne kalır bizden geriye? Seherler uyumak için değil, kalkalım. Gündüzler yetmiyorsa geceleri yaşayalım. Yaşayalım; yaşamaksa en uzununa talip olalım daha çok salih amel için, daha salih ameller biriktirmek için... Ve ölümse de en yiğitçesine, en şehitçesine hem de tereddütsüz talip olalım hiç ölmemek için... Randevu defterimiz hep dolu olsun....