Ana içeriğe atla

Öğütler VII

 


Sen oğlum, bembeyaz, tertemiz bir sayfa; yanlış yapmaktan imtina ettiğim…
Sen, bir mucizeyi kucaklamak… Sen, meleklere gülümsemek…
Sen oğlum… Masumiyetini, temizliğini, güzelliğini, her türlü iyi hasletini yitirmiş bu dünyanın çıkış kapısı, cennet kapısı…
Sen oğlum… Zayıfsın, naifsin, temizsin… Fakat önünde yokuşlar dik oğlum; yollar, yıllar uzun...

Yabancısı olduğun bu âleme hoş geldin.
Yol boyunca unutma diyedir doğar doğmaz duyduğun tekbirler; nasıl başlarsan öyle gider diyedir babanın kulağına okuduğu ezan, tekrar tekrar duyduğun, duydukça durulduğun kametler…
Hepsi acizliğinin yanına büyük olanın kim olduğunu koy, hiç unutma hep “Allahuekber!” sadası ile yaşa diyedir...

Sen oğlum… Rahman’ın kodladığı, nakış nakış dokuduğu, eşref kıldığı şükür kapısı…
Sen Rahman’ın hem ibret hem ikram olarak yolladığı…
Acziyetinle, masumiyetinle ibret oldun; güçsüzlüğünle gücü bulduran, güçlüyü bildiren oldun.
Dünden bugüne hayretime hayret katan mucize oldun.
En kıymetli, en hassas emanet oldun içimi eriten sımsıcak gülüşünle, şiir gibi gelişinle...
O gün bugündür ben o ‘emanet’in derdindeyim zayıflığının yanındaki o naifliği seve seve;
güçsüzlüğünün arkasındaki gücü göre göre, hissede hissede… Şükrede şükrede...
O gün bugündür ben o ‘emanet’i koruyup kollama, sahibine selametle[1] teslim etme derdindeyim.
Gül gibi bakamam, gül sen gibi değil, dikenli; çiçek gibi bakamam, çiçek dediğin solar; avucumda narin bir kuş gibi bakamam, uçar gider kuş dediğin; gözüm gibi de bakamam, gözüm fani…

...

Belki abartıyorum ben; ama sen hep orta yol tut.

Hakkını veremediğim emanet görsen de bende belki bazen; sen emanetlere sahip çık.
İbrahim gibi sınanırsam belki kaybederim diye korkuyorum ben; ama sen İsmail ol.
“Uzatma dünya sürgünümü” diye duysam mısralarda, ürperirim belki ben; ama sen dünyaya arkanı dönüp çekip gitmekten korkma.
Ölüme korkusuzca yürüyemeyecek yük yüklenmişim ben; ama sen ölümden korkma.
Kim,
ben ve herkes, ne için yaşarsa yaşasın; sen Allah için yaşa...

Allah için yaşa; yollar boyu, yıllar boyu...


Emanetim Allah’a emanet… Yollar boyu, yıllar boyu...



[1] Selamet İslam’ladır bilesin.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Öğütler XXIX

  Sevgili oğlum, Henüz küçücükken sen, her şeyini ben yapayım isterdim. Seni kimseye bırakmayayım, her halini ben göreyim, ben hep yanında olayım... Ben koruyayım, ben kollayayım... Ben yeteyim, ben yetişeyim, ben yetiştireyim… Sana dair hiçbir anı kaçırmayayım. Düşününce, ‘oyuncağını uyurken bile yanından ayırmak istemeyen çocuk gibi’ belki. Sonra büyüdüm. Seninle büyüdüm ben de… Ve şimdi kız kardeşin büyüyor. Sen yürümeyi öğrenirken ben bırakmayı, sen konuşmayı öğrenirken ben susmayı, sen kendini bulurken ben yavaşça seni serbest bırakmayı öğrendim. Ve şimdi; ‘ben olmasam da yanınızda güzel insanlar olsun’ yanınızda istiyorum. Ben yanınızda olmasam da güvende olun. Ben kimim ki? Bazen ben yanınızda olsam bile koruyamam ki... Sevgili oğlum, çiçek kızım, Ben toprak olsam, siz güzel çiçeklerim; zamanla havaya, ışığa, gökyüzüne yöneleceksiniz. Topraktan bağımsız büyüyeceksiniz, yalnızca kökünüz kalacak bende. Ben bir koza olsam, siz mucize bir tırtıl; benden çıkıp kanatlanıp u...

Bahçemde Çiçekler Açtı

  Bahçemde çiçekler açtı, yüreğime bahar geldi. İçim renklendi, gönlüm şenlendi. Gözlerim yeşerdi, kalbim tazelendi. Yumuşadım, anladım, öğrendim. Büyütmedim büyüdüm. Benim istediğim zaman benim istediğim şekilde açmadı. Rabbimin istediği zaman, Rabbimin istediği şekilde, onun istediği renkte, onun istediği şekilde… Bahçemde iki çiçek açtı. Yerini sevdi mi? Işığı iyi mi? Toprağı ne zaman değişecek? Hangi gübre verilecek? Hep tedirgindim… Hassasiyetle sakındım börtüden böcekten. Rüzgârdan korudum, ayazda kalmasın diye ya örttüm ya örtü oldum kimi zaman. Güneşte kalmasın diye ya gölge buldum ya da gölge oldum. Güneşin, ışığın, suyun bile fazlasından sakındım. Nice kez korktum soldurursam diye… Bakımıyla, çapasıyla, budamasıyla yorulduğum da çok oldu. Üstüm başım toprağa bulandı, kirlendi de çoğu zaman. Kimi zaman belimi de büktü, ağrıttı. Kimi zaman kimi dalı, kimi yaprağı ellerime kopuverdi de nasıl içim gitti, zor dayandım.  Bazen çok suladım, bazen susuz bıraktım. Oysaki kend...

Dava Kardeşliği

Yan yana, sırt sırta, omuz omuza, dua duaya... Yürek yüreğe... Sen, ben yok! ‘Biz’ varız ve ‘dava’mız... Ve yol gösteren sevdamız... Biriz, beraberiz! Kardeşiz! Kan bağıyla değilse de gönül bağıyla... Bazen sevinçle, bazen kederle... Bazen umutla, bazen hüsranla... ‘Daha iyisi’, ‘en iyisi’ telaşıyla... Söz verdik! Vicdan rahatlatmaya değil samimiyetle yaşamaya... Sözleştik! Ucundan tutarak değil; adanarak, adayarak... Mevzu derin, menzil uzak, vakit dar, azık az... Vakit dar! Zaman kaçmasın, durduralım. Yıllar geçmesin, yakalayalım. Gülmelerle, eğlenmelerle, hatta sevmelerle oyalanmayalım. Havadan sudan konuşmayalım. Ne kalacak hepsinden geriye? Ne kalır bizden geriye? Seherler uyumak için değil, kalkalım. Gündüzler yetmiyorsa geceleri yaşayalım. Yaşayalım; yaşamaksa en uzununa talip olalım daha çok salih amel için, daha salih ameller biriktirmek için... Ve ölümse de en yiğitçesine, en şehitçesine hem de tereddütsüz talip olalım hiç ölmemek için... Randevu defterimiz hep dolu olsun....