İlk önce dünyanın en zarif yüzüyle tanışacaksın oğlum. Çok uzaklardan
gelmiş bir özel misafir gibi karşılanacak, öylesine bir özenle ağırlanacaksın. Üzerine
titreyecek herkes bin bir 'hürmet'le. Tenine dokunmaya, öpmeye bile kıyamayanlar
pamuklara saracak seni. Kimyasal değmiş her şeyden bile, soğuktan sıcaktan bile
sakınacaklar tenini. Uykuların bölünmesin diye, sen huzursuz olma diye
yapılacak bütün planlar. Bin bir özenle seçilecek yediğin içtiğin her şey de...
Kimi masallardan, kimi hikâyelerden bile sakınacaklar o tertemiz zihnini. Duymayacaksın
dünyaya ait nice kelimeyi, bilmeyeceksin nice kavramın mealini... Sen zarar
görme diye pervane olacak herkes etrafında, ellerinden tutup minicik adımlarına
uyacaklar sen düşme diye. Fakat dünya böyle bir yer değil oğlum… Yaşadıkça
öğreneceksin en sahicisini. Düşeceksin kalkacaksın, düşeceksin kalkacaksın,
düşeceksin kalkacaksın… Yol boyunca ayakta kalanlardan olmaya çabalamanı, seni
ayakta tutacak şeylere tutunmanı, dünya serüvenin nihayete erdiğinde dimdik olmanı
dilerim…
Yaşadıkça göreceksin oğlum, dünya sevdalarla kavgaların çatıştığı bir yer
ve masum değil çoğu kavga… Dünya sesi gür çıkanın diline sahip çıkma
hassasiyetinde olanı ezmeye çalıştığı bir yer. Okuduğun kitaplarda yazmayanları,
dinlediğin hikâyelerde anlatılmayanları göreceksin yaşadıkça… Tekasürle
övünenleri, olmadığı gibi görünenleri, iyilikleri tüketenleri, ekini ve nesli
ifsad edenleri göreceksin. Öğrendiğin iyinin, güzelin karşı safında duranlara
hayret edeceksin. Ağıtlar duyacaksın, nicedir duyduğun dualara zıt; şaşıracaksın.
Nice gözyaşı görecek, o gözyaşlarına sebep olanlara kızacaksın. Öfke duyduğun
nice beyhude işe şahit olacaksın. Nice ihanetler görecek, inanamayacaksın. Anlamayacaksın
hazzına teslim olanları, iblisin safında duranları… Dünya düzeninin herkesi
eşit kılmadığını, bu dünyanın kirli yüzüyle kimine nasıl üstünlük bahşettiğini
göreceksin. Sevmeyeceksin dünyanın o ikinci yüzünü. Sevme! Sen kavgaya tarafgir
olanlardan değil, sevdasına tutunanlardan ol…
Güzel günlerin ‘eskilerle’ anıldığı, güzel adamların adeta efsanelerden
arta kaldığı bir yer dünya oğlum. Ama ben sana anlatacağım o eskileri, o
efsaneleri… Ömer Muhtarları, Azzamları, Şeyh Şamilleri öğreteceğim… Şehadet
duasıyla yola revan olan, dönülmez diyara yol alan nice güzel adamı anlatacağım
bir bir. Sloganlarla yaşayanları değil, o sloganları yaşayanları, bir mushafına
bir silahına sarılanları anlatacağım. Her puta İbrahim olanları, batıla meydan okuyanları, Hakkın
tarafında duranları, hakikate teslim olanları anlatacağım. Hayrlarda
yarışanları, sevdasının bedelini ödemeye hazır olanları anlatacağım. İman
çizgisinde yürüyenleri bil diye; bir devre şahitlik et diye; o neslin izinden
git diye...
Alınlarındaki secde izinden tanıyacaksın onları; gözlerindeki merhametten
tanıyacaksın. Kutsal dertler edinmeyi, vakarla yürümeyi, sade ve bol kıyafetler
giymeyi, saçıyla sakalıyla ama en önemlisi ahlakıyla Müslümanca bir duruş
sahibi olmayı öğreneceksin onlardan… Dimdik ama müşfik durmayı öğreneceksin. Onların
dertlerini dert edinecek, dünya aslına rücu edene yahut biz cennetlere erene dek
onların bayraklarını teslim alıp yola çıkacaksın. Duamdır; öyle isterim.
Yorumlar
Yorum Gönder