
“Doğrusu biz sana
(taşıması) ağır bir söz vahyedeceğiz.” Müzzemmil/5,
değil mi ki bir müjdenin haberi… Ağrılarla, sancılarla gelse de en kıymetli yük
değil miydi? Hamdi de şükrü de, sabrı da beraberinde getirmedi mi o ağır yük? Bilinmeyeni öğretmedi mi? Bütün
bir hayatı ve nice hayatları değiştirmedi mi? Lakin nihayeti cennet demek değil miydi? Ve aziz
kılmadı mı taşıyanını iki cihanda da?
“Ağır söz”, “Ağır yük”… “Beni örtün, beni örtün” dedirten bir endişe, bir ürperti... Lakin yeniden bir ses duymaya müştâk bir bekleyiş… Ertesi yükseliş; miraç… Belki terk, hicret... Belki Bedir, Uhud, Hendek…
“Ağır
söz”… Söylemek değil dinlemek. Yazmak değil, okumaya başlamak, yazılanı okumak, anlamaya
çalışmak...
Aynı ağır yük; Yahya’nın babası Zekeriya’nın duasında; ve dedesi İbrahim'in… İsmail’in annesi Hacer’in sessizce boyun büküşünde, rızasında… Hanne’nin Meryem adayışında… Yakub’un Yusuf
telaşında ve yalnız Allah’a arzında…
O ağır yük taşınması
gereken ‘emanet’ti,
Makam-ı Mahmud’da sahibine teslim edildi.
Makam-ı Mahmud’da sahibine teslim edildi.
Çünkü bazı yükler
doğrudan cennet için taşınırmış.
“O güzel son,
babalarından, eşlerinden ve çocuklarından lâyık olanlarla birlikte girecekleri
adn cennetleridir; melekler de "Sabretmenize karşılık elde ettiğiniz
esenlik daim olsun! Dünya yurdunun ardından ulaştığınız sonuç ne güzel
oldu!" diyerek her kapıdan onların yanına girerler.” Ra'd Suresi - 23-24
Yorumlar
Yorum Gönder