Ana içeriğe atla
hasan ayçın öğretmen ile ilgili görsel sonucu

“İnsan insana nasıl emanet edilir? Kalbine ekilmiş onca kötülük varken...
Musa’lar Firavun’ların eline nasıl bırakılır? Nasıl bırakılır İbrahim’ler Nemrut’lara? Diri diri gömenlerin ellerinde kız çocukları!” diyerek çıkıldı yola... Çağın kirine inat; umutla... Örnek olmaya, kötülüklere karşı bir kalkan olmaya; sevdirmeye niyetle...

Kimi zaman Bedir’de gibi, sınıftan bağırarak tekbirler getirerek çıkan çocukların zafer muştusuyla... Kimi zaman sesini kimseye duyuramamış ama bağırmaktan bitap düşmüş çaresiz bir edayla...

Bir oda dolusu emanetle baş başa kaldığında, bir peygamber kıssası anlatırken belki de Nuh(as) ve oğlu gibi, fark edersin; çaban yetmeyebilir.
Sınıfın kapısını kapattığında bütün kötüleri, bütün kötülükleri dışarıda bıraksan da şeytan içerden vurmayı bilir.
Dünlerinin masumiyetine hasretle silerken nokta nokta kararmış sayfaların isini, pasını silgin yetmeyebilir.
Defalarca kez namaza çağırdığın, cenneti hatırlattığın, kıldığımızda Allah’ın çok seveceğinden bahsettiğin, kâh oyunla kâh etkinlikle kâh yarışmayla kâh çeteleyle ‘namaz’ dediğin bir çocuk da namaz kılmıyor olabilir.
Bir Müslümanın asla yalan söylemeyeceğini defalarca kez anlatsan da, gözlerinin içine baka baka söylenen, anlamsız bir yalan olabilir.
Lokman'dan öğütlerle seslenirken sesin öteye varmayabilir.
Yaşamak isteyip de yaşayamadığını yaşatmak isterken, 'Kudüs düşlü, devrim yürekli mücahid çocuklar' duaların 'yalnızca kul olsunlar'a dönebilir.

Fark edersin, hidayeti kalplere sokan değiliz; yalnız Allah. Hidayete çağıranlarız; kalplere dokunduğumuz kadar...  Ve yalnızca, örnek olduğumuz kadar...

Allah hidayeti dilediğine verecektir; biz vesile olmak için çalışacağız.

Hep hatırlayacağız; öğretmek daha çok öğrenmektir. Her çocukta yeni bir şeyler öğrenmek... Her yeni gün biraz daha büyümek, her yeni gün yenilenmek... Her tepkiden, her sorudan, her bakıştan yeni şeyler öğrenmek... Ve en çok da ‘gökyüzüne öğrenci olmak’...


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Öğütler XXIX

  Sevgili oğlum, Henüz küçücükken sen, her şeyini ben yapayım isterdim. Seni kimseye bırakmayayım, her halini ben göreyim, ben hep yanında olayım... Ben koruyayım, ben kollayayım... Ben yeteyim, ben yetişeyim, ben yetiştireyim… Sana dair hiçbir anı kaçırmayayım. Düşününce, ‘oyuncağını uyurken bile yanından ayırmak istemeyen çocuk gibi’ belki. Sonra büyüdüm. Seninle büyüdüm ben de… Ve şimdi kız kardeşin büyüyor. Sen yürümeyi öğrenirken ben bırakmayı, sen konuşmayı öğrenirken ben susmayı, sen kendini bulurken ben yavaşça seni serbest bırakmayı öğrendim. Ve şimdi; ‘ben olmasam da yanınızda güzel insanlar olsun’ yanınızda istiyorum. Ben yanınızda olmasam da güvende olun. Ben kimim ki? Bazen ben yanınızda olsam bile koruyamam ki... Sevgili oğlum, çiçek kızım, Ben toprak olsam, siz güzel çiçeklerim; zamanla havaya, ışığa, gökyüzüne yöneleceksiniz. Topraktan bağımsız büyüyeceksiniz, yalnızca kökünüz kalacak bende. Ben bir koza olsam, siz mucize bir tırtıl; benden çıkıp kanatlanıp u...

Bahçemde Çiçekler Açtı

  Bahçemde çiçekler açtı, yüreğime bahar geldi. İçim renklendi, gönlüm şenlendi. Gözlerim yeşerdi, kalbim tazelendi. Yumuşadım, anladım, öğrendim. Büyütmedim büyüdüm. Benim istediğim zaman benim istediğim şekilde açmadı. Rabbimin istediği zaman, Rabbimin istediği şekilde, onun istediği renkte, onun istediği şekilde… Bahçemde iki çiçek açtı. Yerini sevdi mi? Işığı iyi mi? Toprağı ne zaman değişecek? Hangi gübre verilecek? Hep tedirgindim… Hassasiyetle sakındım börtüden böcekten. Rüzgârdan korudum, ayazda kalmasın diye ya örttüm ya örtü oldum kimi zaman. Güneşte kalmasın diye ya gölge buldum ya da gölge oldum. Güneşin, ışığın, suyun bile fazlasından sakındım. Nice kez korktum soldurursam diye… Bakımıyla, çapasıyla, budamasıyla yorulduğum da çok oldu. Üstüm başım toprağa bulandı, kirlendi de çoğu zaman. Kimi zaman belimi de büktü, ağrıttı. Kimi zaman kimi dalı, kimi yaprağı ellerime kopuverdi de nasıl içim gitti, zor dayandım.  Bazen çok suladım, bazen susuz bıraktım. Oysaki kend...

Dava Kardeşliği

Yan yana, sırt sırta, omuz omuza, dua duaya... Yürek yüreğe... Sen, ben yok! ‘Biz’ varız ve ‘dava’mız... Ve yol gösteren sevdamız... Biriz, beraberiz! Kardeşiz! Kan bağıyla değilse de gönül bağıyla... Bazen sevinçle, bazen kederle... Bazen umutla, bazen hüsranla... ‘Daha iyisi’, ‘en iyisi’ telaşıyla... Söz verdik! Vicdan rahatlatmaya değil samimiyetle yaşamaya... Sözleştik! Ucundan tutarak değil; adanarak, adayarak... Mevzu derin, menzil uzak, vakit dar, azık az... Vakit dar! Zaman kaçmasın, durduralım. Yıllar geçmesin, yakalayalım. Gülmelerle, eğlenmelerle, hatta sevmelerle oyalanmayalım. Havadan sudan konuşmayalım. Ne kalacak hepsinden geriye? Ne kalır bizden geriye? Seherler uyumak için değil, kalkalım. Gündüzler yetmiyorsa geceleri yaşayalım. Yaşayalım; yaşamaksa en uzununa talip olalım daha çok salih amel için, daha salih ameller biriktirmek için... Ve ölümse de en yiğitçesine, en şehitçesine hem de tereddütsüz talip olalım hiç ölmemek için... Randevu defterimiz hep dolu olsun....