Ana içeriğe atla

15’inde bir genç kız...

suriye savaş kadın ile ilgili görsel sonucu

15’inde bir genç kız... 5 yıldır kendini ait hissetmediği bir coğrafyada, kendini yakın hissetmediği insanlarla. Sormayan bilmez, yaşıtları 11. sınıfta iken o 7.sınıfta; önemi yok; yaşamaktan beklentisi yok. Ön sırasındaki, yan sınıfındaki, koridorda yürürken yanındaki neşeli kalabalıkların yabancısı. Ne anlaşılma umudu kalmış ne de anlama... Umursanmamayı umursamıyor gibi... Mahzun, mahmur, kendi içinde mahpus... Dertten azade gibi görünen diğerlerinin derdini de o yüklenmiş gibi bükük beli. İsmini merhametle söylediğinizde şaşırıyor, ona yöneldiğinizde üzerine alınmayıp arkasına bakıyor.

15’inde bir genç kız... Korkuları kendi içinde, savaşları kendince... O savaşların çok daha büyüğü bu halinin müsebbibi. Esaretten kaçmış esaretin bir başka türlüsüne. Hikâyesi kendinde saklı; anlatmaya mecalsiz. Zaten pek kimse de merak etmemiş. İki dudağı derbest; açacak kimseyi bulamamış. Ki firari gözleri konuşurken dile, dudağa ne hacet... İhtiyacı yok cümle kelimelere lakin kimse bakmamış gözlerine; kimse anlamamış, kimse dinlememiş. 

15’inde bir genç kız... Muhatap alındığına, umursandığına şaşkın. İsminin bilindiğine daha da şaşkın. Bir an duruyor, duraksıyor, donuyor bakışları... Uzaktan bakınca hoyrat, umursamaz ve hatta serkeş olan o kız biraz yaklaşınca munis, nazenin ve hatta safderun... Dokunsan ağlayacakken de ağlamayabilmeyi öğrenmiş. Gözleri bir var bir yok; sesi biraz var biraz yok. Yine de mütebessim; tebessümü tedirgin, gülüşü yarım. İsmini bilene mahcup, ismine seslenene hayran...

15’inde bir genç kız... Gözlerinden tanırsın; kat kat kuyulara düşmüş, nice derin kuyular aşmış; aşılmaz nicesinde de tutsak daha. Bir el bekler gibi; ilk uzananı tutacak. Aslında beklemiyor kimseyi; kuyuya, soğuğa, karanlığa, yalnızlığa alışmış... Ya da uçsuz bir sahrada kaybolmuş adeta; yol bilmez, iz bilmez. İlk gördüğü kervanın peşine düşecek... İlk gördüğüne sarılacak... Kimse mi yok! Susuzluktan kurumak üzere bir çiçek gibi... Kimse eğilip su vermemiş. Oysa belki bir damla su yetecek yağmura değin ayakta tutmaya.

15’inde bir genç kız... Bilmiyor nicelerinin en nasiplisi olduğunu; her şeye rağmen...





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Öğütler XXIX

  Sevgili oğlum, Henüz küçücükken sen, her şeyini ben yapayım isterdim. Seni kimseye bırakmayayım, her halini ben göreyim, ben hep yanında olayım... Ben koruyayım, ben kollayayım... Ben yeteyim, ben yetişeyim, ben yetiştireyim… Sana dair hiçbir anı kaçırmayayım. Düşününce, ‘oyuncağını uyurken bile yanından ayırmak istemeyen çocuk gibi’ belki. Sonra büyüdüm. Seninle büyüdüm ben de… Ve şimdi kız kardeşin büyüyor. Sen yürümeyi öğrenirken ben bırakmayı, sen konuşmayı öğrenirken ben susmayı, sen kendini bulurken ben yavaşça seni serbest bırakmayı öğrendim. Ve şimdi; ‘ben olmasam da yanınızda güzel insanlar olsun’ yanınızda istiyorum. Ben yanınızda olmasam da güvende olun. Ben kimim ki? Bazen ben yanınızda olsam bile koruyamam ki... Sevgili oğlum, çiçek kızım, Ben toprak olsam, siz güzel çiçeklerim; zamanla havaya, ışığa, gökyüzüne yöneleceksiniz. Topraktan bağımsız büyüyeceksiniz, yalnızca kökünüz kalacak bende. Ben bir koza olsam, siz mucize bir tırtıl; benden çıkıp kanatlanıp u...

Bahçemde Çiçekler Açtı

  Bahçemde çiçekler açtı, yüreğime bahar geldi. İçim renklendi, gönlüm şenlendi. Gözlerim yeşerdi, kalbim tazelendi. Yumuşadım, anladım, öğrendim. Büyütmedim büyüdüm. Benim istediğim zaman benim istediğim şekilde açmadı. Rabbimin istediği zaman, Rabbimin istediği şekilde, onun istediği renkte, onun istediği şekilde… Bahçemde iki çiçek açtı. Yerini sevdi mi? Işığı iyi mi? Toprağı ne zaman değişecek? Hangi gübre verilecek? Hep tedirgindim… Hassasiyetle sakındım börtüden böcekten. Rüzgârdan korudum, ayazda kalmasın diye ya örttüm ya örtü oldum kimi zaman. Güneşte kalmasın diye ya gölge buldum ya da gölge oldum. Güneşin, ışığın, suyun bile fazlasından sakındım. Nice kez korktum soldurursam diye… Bakımıyla, çapasıyla, budamasıyla yorulduğum da çok oldu. Üstüm başım toprağa bulandı, kirlendi de çoğu zaman. Kimi zaman belimi de büktü, ağrıttı. Kimi zaman kimi dalı, kimi yaprağı ellerime kopuverdi de nasıl içim gitti, zor dayandım.  Bazen çok suladım, bazen susuz bıraktım. Oysaki kend...

Dava Kardeşliği

Yan yana, sırt sırta, omuz omuza, dua duaya... Yürek yüreğe... Sen, ben yok! ‘Biz’ varız ve ‘dava’mız... Ve yol gösteren sevdamız... Biriz, beraberiz! Kardeşiz! Kan bağıyla değilse de gönül bağıyla... Bazen sevinçle, bazen kederle... Bazen umutla, bazen hüsranla... ‘Daha iyisi’, ‘en iyisi’ telaşıyla... Söz verdik! Vicdan rahatlatmaya değil samimiyetle yaşamaya... Sözleştik! Ucundan tutarak değil; adanarak, adayarak... Mevzu derin, menzil uzak, vakit dar, azık az... Vakit dar! Zaman kaçmasın, durduralım. Yıllar geçmesin, yakalayalım. Gülmelerle, eğlenmelerle, hatta sevmelerle oyalanmayalım. Havadan sudan konuşmayalım. Ne kalacak hepsinden geriye? Ne kalır bizden geriye? Seherler uyumak için değil, kalkalım. Gündüzler yetmiyorsa geceleri yaşayalım. Yaşayalım; yaşamaksa en uzununa talip olalım daha çok salih amel için, daha salih ameller biriktirmek için... Ve ölümse de en yiğitçesine, en şehitçesine hem de tereddütsüz talip olalım hiç ölmemek için... Randevu defterimiz hep dolu olsun....