Ana içeriğe atla

"Ey Allah'ın Rasulü!"

Fotoğraf açıklaması yok.

Ne bir Nisan bugün, ne de bir Mevlid.

Ne kutlu doğum diyorlar adına ne de kandil.
Ama biz sana sesleniyoruz ey Allah’ın Rasûlü!

Günlerimize yeni inzal olan bir ayetin haberi gelir mi senden heyecanıyla başlayamıyoruz.
Namazları senin arkanda kılamıyoruz.
Sen önde biz arkada sefere çıkamıyoruz.
Dara düşünce kapına koşup sana soramıyoruz.
Senin muhabbetinle sabahlara bağladığımız gecelerimiz olmadı hiç.
En güzel duaları senden öğrenip seninle birlikte el açamadık.
Hakkıyla “Anam babam feda olsun sana ya Rasûlallah!” bile diyemedik.
Ve yaşayamadık seninle birlikte Mekke’yi fethe gitme heyacanını...
Bizi bıraktığın; bize bıraktığın bir Halifen de yok;
sanki Kureyşliler sarmış her yanı da biz Ebu Leheblerin karşısında tek başımızayız.

Ne zaman kaçıp gitmek isteyecek olsak, hicret için senden izin beklemiş olanlara imreniyoruz.
“Kardeşlerim!” deyişini tesellimiz bilip, yokluğuna da senden öğrendiğimiz sabır ayetleriyle sabrediyoruz.

Ama özledik ey Allah’ın Rasûlü!
Özledik.
Özlüyoruz.

Ve günlerimizin telaşı söylediğin o sözden;
“Benden sonra müşrik olacağınızdan değil de dünya için yarışıp birbirinize düşmenizden korkuyorum” deyişinden...
Bir Ebu Bekr’in değiliz, vazgeçemiyoruz maldan mülkten;
Ebu Zer değiliz, karşı koyamıyoruz dünyaya...
Ama biz de “İşittik ve itaat ettik.” ey Allah’ın Rasûlü!
Zirvede bir itaat duasındayız şimdilerde...

Neccaroğullarının kızlarından değiliz
ama biz de çok seviyoruz seni ey Allah’ın Rasûlü!

Şimdi belki uzaklardayız
ve bilmiyoruz
Ali’yi sevdiğin gibi sever miydin bizi de?
Yakınında olabilsek senden iltifat alır mıydık? Adımıza dua eder miydin?
Kaçımız bir Musab eder?
Bilmiyoruz.

Uzaklardayız
ama yine de seninleyiz.
Erkam'ın evinde, yanıbaşında, kırkbirinci kişiymişiz gibi...
Akabe’de biat edenlerdenmişiz gibi...
Hicret yoldaşın değilsek bile, hiç olmazsa, Sevr yolunda koyunlarını süren Füreyre’nin sürüsündeymişiz gibi...
Sana evini açmak için yarışa giren Ensar’dan biriymişiz gibi...
Seninleyiz.
Mekke’de başlayıp Yesrib’i Medine’ye çeviren; asırlar aşan, âlemlere uzanan hikâyen bizimle...

Şimdi meydanlara çıksak...
Meydanlara çıksak nida etsek Ömer gibi;
“Muhammed ölmedi! Kim Muhammed öldü derse...”

ya da

Ne demişti Enes’in Uhud’da?
“O öldükten sonra yaşayıp da ne yapacaksınız? Kalkın ve ölün!”

Kalkıp ölemesek de,
sana kavuşma gününün geleceğine imanla yaşıyoruz...
Ve senin “Her gelecek olan yakındır.” sözüne inançla...

Sana salât; sana selâm...
صلى الله عليه و سلم


/ 7 Aralık 2015

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Öğütler XXIX

  Sevgili oğlum, Henüz küçücükken sen, her şeyini ben yapayım isterdim. Seni kimseye bırakmayayım, her halini ben göreyim, ben hep yanında olayım... Ben koruyayım, ben kollayayım... Ben yeteyim, ben yetişeyim, ben yetiştireyim… Sana dair hiçbir anı kaçırmayayım. Düşününce, ‘oyuncağını uyurken bile yanından ayırmak istemeyen çocuk gibi’ belki. Sonra büyüdüm. Seninle büyüdüm ben de… Ve şimdi kız kardeşin büyüyor. Sen yürümeyi öğrenirken ben bırakmayı, sen konuşmayı öğrenirken ben susmayı, sen kendini bulurken ben yavaşça seni serbest bırakmayı öğrendim. Ve şimdi; ‘ben olmasam da yanınızda güzel insanlar olsun’ yanınızda istiyorum. Ben yanınızda olmasam da güvende olun. Ben kimim ki? Bazen ben yanınızda olsam bile koruyamam ki... Sevgili oğlum, çiçek kızım, Ben toprak olsam, siz güzel çiçeklerim; zamanla havaya, ışığa, gökyüzüne yöneleceksiniz. Topraktan bağımsız büyüyeceksiniz, yalnızca kökünüz kalacak bende. Ben bir koza olsam, siz mucize bir tırtıl; benden çıkıp kanatlanıp u...

Bahçemde Çiçekler Açtı

  Bahçemde çiçekler açtı, yüreğime bahar geldi. İçim renklendi, gönlüm şenlendi. Gözlerim yeşerdi, kalbim tazelendi. Yumuşadım, anladım, öğrendim. Büyütmedim büyüdüm. Benim istediğim zaman benim istediğim şekilde açmadı. Rabbimin istediği zaman, Rabbimin istediği şekilde, onun istediği renkte, onun istediği şekilde… Bahçemde iki çiçek açtı. Yerini sevdi mi? Işığı iyi mi? Toprağı ne zaman değişecek? Hangi gübre verilecek? Hep tedirgindim… Hassasiyetle sakındım börtüden böcekten. Rüzgârdan korudum, ayazda kalmasın diye ya örttüm ya örtü oldum kimi zaman. Güneşte kalmasın diye ya gölge buldum ya da gölge oldum. Güneşin, ışığın, suyun bile fazlasından sakındım. Nice kez korktum soldurursam diye… Bakımıyla, çapasıyla, budamasıyla yorulduğum da çok oldu. Üstüm başım toprağa bulandı, kirlendi de çoğu zaman. Kimi zaman belimi de büktü, ağrıttı. Kimi zaman kimi dalı, kimi yaprağı ellerime kopuverdi de nasıl içim gitti, zor dayandım.  Bazen çok suladım, bazen susuz bıraktım. Oysaki kend...

Dava Kardeşliği

Yan yana, sırt sırta, omuz omuza, dua duaya... Yürek yüreğe... Sen, ben yok! ‘Biz’ varız ve ‘dava’mız... Ve yol gösteren sevdamız... Biriz, beraberiz! Kardeşiz! Kan bağıyla değilse de gönül bağıyla... Bazen sevinçle, bazen kederle... Bazen umutla, bazen hüsranla... ‘Daha iyisi’, ‘en iyisi’ telaşıyla... Söz verdik! Vicdan rahatlatmaya değil samimiyetle yaşamaya... Sözleştik! Ucundan tutarak değil; adanarak, adayarak... Mevzu derin, menzil uzak, vakit dar, azık az... Vakit dar! Zaman kaçmasın, durduralım. Yıllar geçmesin, yakalayalım. Gülmelerle, eğlenmelerle, hatta sevmelerle oyalanmayalım. Havadan sudan konuşmayalım. Ne kalacak hepsinden geriye? Ne kalır bizden geriye? Seherler uyumak için değil, kalkalım. Gündüzler yetmiyorsa geceleri yaşayalım. Yaşayalım; yaşamaksa en uzununa talip olalım daha çok salih amel için, daha salih ameller biriktirmek için... Ve ölümse de en yiğitçesine, en şehitçesine hem de tereddütsüz talip olalım hiç ölmemek için... Randevu defterimiz hep dolu olsun....