Ana içeriğe atla

Kurtuluş Sesimizde/Sözümüzde

İlgili resim

Bazen bağırmak isterim ama soluğum yetmez. Bazen koşmak isterim ama ayaklarım gitmez. Bazen çabalarım ama sonu gelmez... Ama bilirim; isterim, yeter. Görmezden gelmem asla, sırtımı dönmem, yüzümü çevirmem. Ve asla boşveremem. Yüreğimin sayfalara sığmadığı, ahvalimi sözcüklerin almadığı, halimi kalemlerin yazamadığı o anlarda kimi zaman susar, kimi zaman da uzun cümleler kurarım inatla... Belki bütün cümleleri beyhude kuracağım; belki onca anlamsız gürültünün arasında kaybolacak cılız sesim... Ne suskunluğum ses getirecek, ne de kelimelerimin sesi işitilecek belki... Ama bilirim; bütün inişlerin ve yokuşların, bütün yolların ve sonların, bütün darların ve inşirahların sonunda kelimelerin şahitliğine muhtacım ben.

Kelimelere dökmeyip sarıp sarmalayıp sakınıp sakladığım hissiyatlarımın kıymeti de nicedir bilirim ama, yalnızca yaşamanın derdine düşmüş milyonların yüreğine değecek birkaç kelam bırakmak sükut edip bir kenara çekilmekten evlâdır.

...

Hani iman ettik; bu emaneti yüklense, bu dertle dertlense dağlar, paramparça olacaktı. Sağlam sayılırım ben, lakin belim bükülüyor yarınlarım dünlere döndükçe... Nuh(as)'un gözleriyle bakar oldum dünyaya... Kurtuluş gemisini kaçırıyor; sahte sığınaklara, yalancı tepelere sığınıyor insanlık. Hangimiz güvendeyiz ki? Üstümüze üstümüze de geliyor tufan dalgaları... Şimdi ben değilsem bir yakınım, bir tanıdığım... Boğuluyor. Yarınlarda daha da yakınlarım... Yavaş yavaş boğuluyoruz. Tufana karşı kayıtsız, vurdumduymaz kalanlarımızı bulur, yakalar bir gün elbet dalgalar... 

Âlemleri, ümmetleri, nesilleri târumar eden dalgalara karşı koyma derdiyle çırpınıp duruyoruz ya... Sustuğumuz yerde bilin ki, boğulduğumuz dalgaların hırçınlığı bastırıyor sesimizi. Bu hep böyle olur; önce boğulmaya karşı koymaya çalıştığımız yerde çığlıklarımız yükselir. Sonra takatimiz kalmaz, ağzımızı dahi açamaz olup susarız çırpındığımız yerde. Ve sonra dalgaların sesi hariç bütün sesler kesilir. En son içimizin sesi bile susar, boğulup yitip gitmişizdir; ama ölü ama diri... 

Çırpınmayı bırakıp sesimizi kestiğimizde; sesimizin kesildiği yerde önünü alamadığımız dalgalarla biter her şey... Kurtuluş sesimizde/sözümüzde...

 ...

Sahi... Nasıl kurtulacaktık? Ne yapıyorduk? Gemi? Nasıl?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Öğütler XXIX

  Sevgili oğlum, Henüz küçücükken sen, her şeyini ben yapayım isterdim. Seni kimseye bırakmayayım, her halini ben göreyim, ben hep yanında olayım... Ben koruyayım, ben kollayayım... Ben yeteyim, ben yetişeyim, ben yetiştireyim… Sana dair hiçbir anı kaçırmayayım. Düşününce, ‘oyuncağını uyurken bile yanından ayırmak istemeyen çocuk gibi’ belki. Sonra büyüdüm. Seninle büyüdüm ben de… Ve şimdi kız kardeşin büyüyor. Sen yürümeyi öğrenirken ben bırakmayı, sen konuşmayı öğrenirken ben susmayı, sen kendini bulurken ben yavaşça seni serbest bırakmayı öğrendim. Ve şimdi; ‘ben olmasam da yanınızda güzel insanlar olsun’ yanınızda istiyorum. Ben yanınızda olmasam da güvende olun. Ben kimim ki? Bazen ben yanınızda olsam bile koruyamam ki... Sevgili oğlum, çiçek kızım, Ben toprak olsam, siz güzel çiçeklerim; zamanla havaya, ışığa, gökyüzüne yöneleceksiniz. Topraktan bağımsız büyüyeceksiniz, yalnızca kökünüz kalacak bende. Ben bir koza olsam, siz mucize bir tırtıl; benden çıkıp kanatlanıp u...

Bahçemde Çiçekler Açtı

  Bahçemde çiçekler açtı, yüreğime bahar geldi. İçim renklendi, gönlüm şenlendi. Gözlerim yeşerdi, kalbim tazelendi. Yumuşadım, anladım, öğrendim. Büyütmedim büyüdüm. Benim istediğim zaman benim istediğim şekilde açmadı. Rabbimin istediği zaman, Rabbimin istediği şekilde, onun istediği renkte, onun istediği şekilde… Bahçemde iki çiçek açtı. Yerini sevdi mi? Işığı iyi mi? Toprağı ne zaman değişecek? Hangi gübre verilecek? Hep tedirgindim… Hassasiyetle sakındım börtüden böcekten. Rüzgârdan korudum, ayazda kalmasın diye ya örttüm ya örtü oldum kimi zaman. Güneşte kalmasın diye ya gölge buldum ya da gölge oldum. Güneşin, ışığın, suyun bile fazlasından sakındım. Nice kez korktum soldurursam diye… Bakımıyla, çapasıyla, budamasıyla yorulduğum da çok oldu. Üstüm başım toprağa bulandı, kirlendi de çoğu zaman. Kimi zaman belimi de büktü, ağrıttı. Kimi zaman kimi dalı, kimi yaprağı ellerime kopuverdi de nasıl içim gitti, zor dayandım.  Bazen çok suladım, bazen susuz bıraktım. Oysaki kend...

Dava Kardeşliği

Yan yana, sırt sırta, omuz omuza, dua duaya... Yürek yüreğe... Sen, ben yok! ‘Biz’ varız ve ‘dava’mız... Ve yol gösteren sevdamız... Biriz, beraberiz! Kardeşiz! Kan bağıyla değilse de gönül bağıyla... Bazen sevinçle, bazen kederle... Bazen umutla, bazen hüsranla... ‘Daha iyisi’, ‘en iyisi’ telaşıyla... Söz verdik! Vicdan rahatlatmaya değil samimiyetle yaşamaya... Sözleştik! Ucundan tutarak değil; adanarak, adayarak... Mevzu derin, menzil uzak, vakit dar, azık az... Vakit dar! Zaman kaçmasın, durduralım. Yıllar geçmesin, yakalayalım. Gülmelerle, eğlenmelerle, hatta sevmelerle oyalanmayalım. Havadan sudan konuşmayalım. Ne kalacak hepsinden geriye? Ne kalır bizden geriye? Seherler uyumak için değil, kalkalım. Gündüzler yetmiyorsa geceleri yaşayalım. Yaşayalım; yaşamaksa en uzununa talip olalım daha çok salih amel için, daha salih ameller biriktirmek için... Ve ölümse de en yiğitçesine, en şehitçesine hem de tereddütsüz talip olalım hiç ölmemek için... Randevu defterimiz hep dolu olsun....