Ana içeriğe atla

SÖYLEŞİ - III



En hayırlı neslin ebedi diyara göçmesinin ardından asırlar geçti. Payına âhir dedikleri zaman düşenleriz biz; payına bu karanlık çağ düşenleriz. Göklerin, yerin, dağların, belki bütün yaratılmışların kaçtığı o ağır yükün cahil emanetçisi olmak bu çağda buldu bizi.

En hayırlı neslin ebedi diyara göçmesinin ardından asırlar geçti. Hicret edecek Medine’miz de fethedecek Mekke’miz de yok görünürde. Ne sıddık bir dost Ebu Bekir(ra) var, ne halden anlayan bir Hatice(ra). Şu köşeyi dönüverince Allah Rasulü(sav)’nün selamını alma ihtimalimiz hiç yok; mescide gidince O’nu bulamayacağız hiçbir zaman. Değil mi? ...
Ama belki de hak ettiğimiz kadardır bize verilenler, hiç düşünmüyoruz. Taşıyabildiğimiz yük başka, taşımayı düşlediğimiz yük başka...

En hayırlı neslin ebedi diyara göçmesinin ardından asırlar geçti. Daha iyi bir kul olacağımızı zannettiğimiz o zaman hiçbir zaman gelmeyecek. Daha iyi bir Müslüman olacağımız şartlar hiçbir zaman oluşmayacak. Yarınlarımıza yüklediğimiz bütün anlamları bugünlerimizde yaşatmalıyız. ‘Yarın’ımızı değil ‘şu an’ımızı Allah’a adamalıyız. Daha iyisine sahip olduğumuzda değil, elimizdeki imkanlarla...
Varsay ki, bulunduğumuz yer Akabe, biatı şimdi vermeliyiz biz. Şimdi kaç kişiysek bir sonraki buluşmada on katı olmalıyız. Bazen ensar olmalı, bazen muhacir; ama hiçbir seferden geri durmamalı, Medine kılacağımız Yesribler için nice seferlere hazırlanmalıyız. Medine kılınacak nice Yesrib bulmalıyız. Nice beldeleri kurtarmalıyız, kan dök(ül)meden almalıyız, şanlı fetihlerle... Ezanı Bilal(ra) okuyormuş gibi dinleyemesek de, namazı onlarla(ra.c.) saf olmuş gibi kılacağız. Biz ne kadar Hatice olabilirsek, Hatice(ra) o kadar olacak bu devirde. Biz ne kadar sadık olabilirsek, Ebu Bekir(ra) o kadar yaşayacak bu çağda.

Biz içimizde saadet asrının heyecanıyla yaşadığımızda, en hayırlı nesli içimizde yaşattığımızda, her mescidde O(sav)’nu selamladığımızda, okşadığımız başları bizden önce O(sav) okşamıştır belki diye düşünerek okşadığımızda, attığımız her adımı ‘Ya gelir de uyarırsa...’ diyerek attığımızda... Tertemiz olacak bu çağ. Bu asır saniye saniye şahidimiz olacak, bu yerler göklere kadar şahitlik edecek bize... Melekler tarafından selamlanıp cennetlere buyur ediliyorken, şükür secdelerimizle “alın bakın, okuyun kitabımı!” heyecanını haykıracağız; yaşadığımız bu çağa rağmen...




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Öğütler XXIX

  Sevgili oğlum, Henüz küçücükken sen, her şeyini ben yapayım isterdim. Seni kimseye bırakmayayım, her halini ben göreyim, ben hep yanında olayım... Ben koruyayım, ben kollayayım... Ben yeteyim, ben yetişeyim, ben yetiştireyim… Sana dair hiçbir anı kaçırmayayım. Düşününce, ‘oyuncağını uyurken bile yanından ayırmak istemeyen çocuk gibi’ belki. Sonra büyüdüm. Seninle büyüdüm ben de… Ve şimdi kız kardeşin büyüyor. Sen yürümeyi öğrenirken ben bırakmayı, sen konuşmayı öğrenirken ben susmayı, sen kendini bulurken ben yavaşça seni serbest bırakmayı öğrendim. Ve şimdi; ‘ben olmasam da yanınızda güzel insanlar olsun’ yanınızda istiyorum. Ben yanınızda olmasam da güvende olun. Ben kimim ki? Bazen ben yanınızda olsam bile koruyamam ki... Sevgili oğlum, çiçek kızım, Ben toprak olsam, siz güzel çiçeklerim; zamanla havaya, ışığa, gökyüzüne yöneleceksiniz. Topraktan bağımsız büyüyeceksiniz, yalnızca kökünüz kalacak bende. Ben bir koza olsam, siz mucize bir tırtıl; benden çıkıp kanatlanıp u...

Bahçemde Çiçekler Açtı

  Bahçemde çiçekler açtı, yüreğime bahar geldi. İçim renklendi, gönlüm şenlendi. Gözlerim yeşerdi, kalbim tazelendi. Yumuşadım, anladım, öğrendim. Büyütmedim büyüdüm. Benim istediğim zaman benim istediğim şekilde açmadı. Rabbimin istediği zaman, Rabbimin istediği şekilde, onun istediği renkte, onun istediği şekilde… Bahçemde iki çiçek açtı. Yerini sevdi mi? Işığı iyi mi? Toprağı ne zaman değişecek? Hangi gübre verilecek? Hep tedirgindim… Hassasiyetle sakındım börtüden böcekten. Rüzgârdan korudum, ayazda kalmasın diye ya örttüm ya örtü oldum kimi zaman. Güneşte kalmasın diye ya gölge buldum ya da gölge oldum. Güneşin, ışığın, suyun bile fazlasından sakındım. Nice kez korktum soldurursam diye… Bakımıyla, çapasıyla, budamasıyla yorulduğum da çok oldu. Üstüm başım toprağa bulandı, kirlendi de çoğu zaman. Kimi zaman belimi de büktü, ağrıttı. Kimi zaman kimi dalı, kimi yaprağı ellerime kopuverdi de nasıl içim gitti, zor dayandım.  Bazen çok suladım, bazen susuz bıraktım. Oysaki kend...

Dava Kardeşliği

Yan yana, sırt sırta, omuz omuza, dua duaya... Yürek yüreğe... Sen, ben yok! ‘Biz’ varız ve ‘dava’mız... Ve yol gösteren sevdamız... Biriz, beraberiz! Kardeşiz! Kan bağıyla değilse de gönül bağıyla... Bazen sevinçle, bazen kederle... Bazen umutla, bazen hüsranla... ‘Daha iyisi’, ‘en iyisi’ telaşıyla... Söz verdik! Vicdan rahatlatmaya değil samimiyetle yaşamaya... Sözleştik! Ucundan tutarak değil; adanarak, adayarak... Mevzu derin, menzil uzak, vakit dar, azık az... Vakit dar! Zaman kaçmasın, durduralım. Yıllar geçmesin, yakalayalım. Gülmelerle, eğlenmelerle, hatta sevmelerle oyalanmayalım. Havadan sudan konuşmayalım. Ne kalacak hepsinden geriye? Ne kalır bizden geriye? Seherler uyumak için değil, kalkalım. Gündüzler yetmiyorsa geceleri yaşayalım. Yaşayalım; yaşamaksa en uzununa talip olalım daha çok salih amel için, daha salih ameller biriktirmek için... Ve ölümse de en yiğitçesine, en şehitçesine hem de tereddütsüz talip olalım hiç ölmemek için... Randevu defterimiz hep dolu olsun....