Ana içeriğe atla

İsraf Üzerine...

kırık duvar ile ilgili görsel sonucu

Hayatımızı her şeyin sahibi olan Rabbimizin emanetçisi olarak yaşadığımıza en çok yönetemediğimiz organlarımız, kontrol edemediğimiz reflekslerimiz, sağlığımızla imtihan olduğumuz anlarda daha da çok hissettiğimiz acziyetimiz şahit... Hiçbir şeyin mutlak meliki değilken sahibi olduğumuz zannedilen neyimiz varsa, emanetçilerini sorguya çekecek asıl sahibimiz nasıl istiyorsa öyle sarf etmeliyiz. Hal böyleyken; harcamada da, saklamada da, paylaşmada da, tüketimde de, biriktirmede de meşru ölçü bütün nimetlerin, bütün servetlerin, bütün değerlerin sahibi olan Allah’ın koyduğu ölçüdür. Oysa bize verilen, hakkını veremediğimiz, hesabının sorulacağı şuurunda olamadığımız her nimetin müsrifiyiz. Sadece gösterişli sofralarımızda, markalı giyim kuşamlarımızda, lüks yaşantılarımızda değil israf...

Her anının kıymetini bilmeyip zayi ederek ömrümüzü israf ediyoruz.

Dünü arayarak yahut kafamız yarına dönük yaşayarak bugünümüzü israf ediyoruz.

Gün gelip bir dakikasına, bir saniyesine bile muhtaç olacağımızı idrak edemediğimiz vakitlerimizi, saatlerimizi israf ediyoruz.

Allah'ın koyduğu sınırları aşarak kulluğumuzu israf ediyoruz.

Vicdanı, ahlakı, sağduyuyu rafa kaldırıp insanlığımızı israf ediyoruz.

Merhamet bilmeyerek insafımızı israf ediyoruz.

Âlim olunacak yerde abid, abid olunacak yerde âlim olup; korkarım, çoğu zaman ikisi de olamayıp vasıflarımızı israf ediyoruz.

Bazen ifratla, bazen tefritle hal ve hareketlerimizi israf ediyoruz.

Nefsimizin esiri olup özgürlüğümüzü israf ediyoruz.

Yersiz boyun eğmelerle yahut yersiz susmalarla izzetimizi israf ediyoruz.

Söylenecek şeyleri söylemeyip söylenmeyecek şeyleri söyleyerek, üstelik yanlış zamanlarda yanlış kişilere yersiz cümleler kurarak konuşmalarımızı israf ediyoruz.

Kimi zaman bize yakışmayan tepkiler vererek vakarımızı israf ediyoruz.

Yanlış yolları yürüyerek adımlarımızı israf ediyoruz.

Hakkını veremediğimiz varlığımızla, bazen harcayarak bazen harcamayarak, malımızı israf ediyoruz.

Yapmamız gereken şeyleri yapmayarak potansiyelimizi, yapmamamız gereken şeyleri yaparak enerjimizi israf ediyoruz.

Gereğini yerine getirmeyerek, amel etmeyerek ve bir başkasına da öğretmeyerek ilmimizi israf ediyoruz.

Düşünmemiz gereken şeyleri düşünmeyip düşünmememiz gerekenleri düşünerek zihnimizi israf ediyoruz.

Dengesizce, ölçüsüzce ve önemsizce doldurarak midemizi; önem vermediğimiz sağlığımız, sıhhatimizle bütün organlarımızı israf ediyoruz.

Basit düşünerek, basit hedefler koyarak, basit hayaller kurarak algılarımızı israf ediyoruz.

Bazen yönetip yönlendiremediğimiz hislerimizle, kimi zaman hesapsızca sevinerek ya da üzülerek, kimi zaman hesapsızca severek ya da nefret ederek duygularımızı israf ediyoruz.

Kimi zaman üzerinde hiç düşünmediğimiz olaylarda, kafa bile yormadığımız anlarda ‘incelik’lerimizi israf ediyoruz.

Pek çok zaman pek çok şeyden sabırsızca vazgeçip emeğimizi israf ediyoruz.

Fırsatını bulduğumuz halde iyilikleri yaymadıkça, değiştirmeye güç yetiremediğimiz kötülüklere şahit oldukça iyi yanımızı israf ediyoruz.

Bir başkası olmaya çalışarak kendimizi israf ediyoruz.

Kıymetini bilip hak ettiği değeri vermeyerek, iyiliklerimize şahit etmeyerek çevremizdeki insanları israf ediyoruz.

Verdiği nimetleri teker teker saymaya kalksak güç yetiremeyeceğimiz Rabbimizden her zaman daha fazlasını isteyerek, verdiklerine de şükürsüzlük ederek haddimizi aşıyor, sınırlarımızı israf ediyoruz.

“Allah israf edenleri sevmez.”[A’raf Suresi, 31] ayetini unutarak ahiretimizi israf ediyoruz...  

...

 “İsraf ederek saçıp-savurma, çünkü saçıp-savuranlar şeytanın kardeşleri olmuşlardır; şeytan ise Rabbine karşı nankördür.” [İsra Suresi, 26-27]



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Öğütler XXIX

  Sevgili oğlum, Henüz küçücükken sen, her şeyini ben yapayım isterdim. Seni kimseye bırakmayayım, her halini ben göreyim, ben hep yanında olayım... Ben koruyayım, ben kollayayım... Ben yeteyim, ben yetişeyim, ben yetiştireyim… Sana dair hiçbir anı kaçırmayayım. Düşününce, ‘oyuncağını uyurken bile yanından ayırmak istemeyen çocuk gibi’ belki. Sonra büyüdüm. Seninle büyüdüm ben de… Ve şimdi kız kardeşin büyüyor. Sen yürümeyi öğrenirken ben bırakmayı, sen konuşmayı öğrenirken ben susmayı, sen kendini bulurken ben yavaşça seni serbest bırakmayı öğrendim. Ve şimdi; ‘ben olmasam da yanınızda güzel insanlar olsun’ yanınızda istiyorum. Ben yanınızda olmasam da güvende olun. Ben kimim ki? Bazen ben yanınızda olsam bile koruyamam ki... Sevgili oğlum, çiçek kızım, Ben toprak olsam, siz güzel çiçeklerim; zamanla havaya, ışığa, gökyüzüne yöneleceksiniz. Topraktan bağımsız büyüyeceksiniz, yalnızca kökünüz kalacak bende. Ben bir koza olsam, siz mucize bir tırtıl; benden çıkıp kanatlanıp u...

Bahçemde Çiçekler Açtı

  Bahçemde çiçekler açtı, yüreğime bahar geldi. İçim renklendi, gönlüm şenlendi. Gözlerim yeşerdi, kalbim tazelendi. Yumuşadım, anladım, öğrendim. Büyütmedim büyüdüm. Benim istediğim zaman benim istediğim şekilde açmadı. Rabbimin istediği zaman, Rabbimin istediği şekilde, onun istediği renkte, onun istediği şekilde… Bahçemde iki çiçek açtı. Yerini sevdi mi? Işığı iyi mi? Toprağı ne zaman değişecek? Hangi gübre verilecek? Hep tedirgindim… Hassasiyetle sakındım börtüden böcekten. Rüzgârdan korudum, ayazda kalmasın diye ya örttüm ya örtü oldum kimi zaman. Güneşte kalmasın diye ya gölge buldum ya da gölge oldum. Güneşin, ışığın, suyun bile fazlasından sakındım. Nice kez korktum soldurursam diye… Bakımıyla, çapasıyla, budamasıyla yorulduğum da çok oldu. Üstüm başım toprağa bulandı, kirlendi de çoğu zaman. Kimi zaman belimi de büktü, ağrıttı. Kimi zaman kimi dalı, kimi yaprağı ellerime kopuverdi de nasıl içim gitti, zor dayandım.  Bazen çok suladım, bazen susuz bıraktım. Oysaki kend...

Dava Kardeşliği

Yan yana, sırt sırta, omuz omuza, dua duaya... Yürek yüreğe... Sen, ben yok! ‘Biz’ varız ve ‘dava’mız... Ve yol gösteren sevdamız... Biriz, beraberiz! Kardeşiz! Kan bağıyla değilse de gönül bağıyla... Bazen sevinçle, bazen kederle... Bazen umutla, bazen hüsranla... ‘Daha iyisi’, ‘en iyisi’ telaşıyla... Söz verdik! Vicdan rahatlatmaya değil samimiyetle yaşamaya... Sözleştik! Ucundan tutarak değil; adanarak, adayarak... Mevzu derin, menzil uzak, vakit dar, azık az... Vakit dar! Zaman kaçmasın, durduralım. Yıllar geçmesin, yakalayalım. Gülmelerle, eğlenmelerle, hatta sevmelerle oyalanmayalım. Havadan sudan konuşmayalım. Ne kalacak hepsinden geriye? Ne kalır bizden geriye? Seherler uyumak için değil, kalkalım. Gündüzler yetmiyorsa geceleri yaşayalım. Yaşayalım; yaşamaksa en uzununa talip olalım daha çok salih amel için, daha salih ameller biriktirmek için... Ve ölümse de en yiğitçesine, en şehitçesine hem de tereddütsüz talip olalım hiç ölmemek için... Randevu defterimiz hep dolu olsun....