
Hayatımızı her şeyin sahibi olan Rabbimizin emanetçisi
olarak yaşadığımıza en çok yönetemediğimiz organlarımız, kontrol edemediğimiz
reflekslerimiz, sağlığımızla imtihan olduğumuz anlarda daha da çok hissettiğimiz
acziyetimiz şahit... Hiçbir şeyin mutlak meliki değilken sahibi olduğumuz zannedilen
neyimiz varsa, emanetçilerini sorguya çekecek asıl sahibimiz nasıl istiyorsa
öyle sarf etmeliyiz. Hal böyleyken; harcamada da, saklamada da, paylaşmada da, tüketimde
de, biriktirmede de meşru ölçü bütün nimetlerin, bütün servetlerin, bütün
değerlerin sahibi olan Allah’ın koyduğu ölçüdür. Oysa bize verilen, hakkını veremediğimiz,
hesabının sorulacağı şuurunda olamadığımız her nimetin müsrifiyiz. Sadece gösterişli
sofralarımızda, markalı giyim kuşamlarımızda, lüks yaşantılarımızda değil israf...
Her anının kıymetini bilmeyip zayi ederek ömrümüzü israf
ediyoruz.
Dünü arayarak yahut kafamız yarına dönük yaşayarak
bugünümüzü israf ediyoruz.
Gün gelip bir dakikasına, bir saniyesine bile muhtaç
olacağımızı idrak edemediğimiz vakitlerimizi, saatlerimizi israf ediyoruz.
Allah'ın koyduğu sınırları aşarak kulluğumuzu israf
ediyoruz.
Vicdanı, ahlakı, sağduyuyu rafa kaldırıp insanlığımızı israf
ediyoruz.
Merhamet bilmeyerek insafımızı israf ediyoruz.
Âlim olunacak yerde abid, abid olunacak yerde âlim olup;
korkarım, çoğu zaman ikisi de olamayıp vasıflarımızı israf ediyoruz.
Bazen ifratla, bazen tefritle hal ve hareketlerimizi israf
ediyoruz.
Nefsimizin esiri olup özgürlüğümüzü israf ediyoruz.
Yersiz boyun eğmelerle yahut yersiz susmalarla izzetimizi
israf ediyoruz.
Söylenecek şeyleri söylemeyip söylenmeyecek şeyleri
söyleyerek, üstelik yanlış zamanlarda yanlış kişilere yersiz cümleler kurarak
konuşmalarımızı israf ediyoruz.
Kimi zaman bize yakışmayan tepkiler vererek vakarımızı israf
ediyoruz.
Yanlış yolları yürüyerek adımlarımızı israf ediyoruz.
Hakkını veremediğimiz varlığımızla, bazen harcayarak bazen
harcamayarak, malımızı israf ediyoruz.
Yapmamız gereken şeyleri yapmayarak potansiyelimizi,
yapmamamız gereken şeyleri yaparak enerjimizi israf ediyoruz.
Gereğini yerine getirmeyerek, amel etmeyerek ve bir başkasına
da öğretmeyerek ilmimizi israf ediyoruz.
Düşünmemiz gereken şeyleri düşünmeyip düşünmememiz
gerekenleri düşünerek zihnimizi israf ediyoruz.
Dengesizce, ölçüsüzce ve önemsizce doldurarak midemizi; önem
vermediğimiz sağlığımız, sıhhatimizle bütün organlarımızı israf ediyoruz.
Basit düşünerek, basit hedefler koyarak, basit hayaller
kurarak algılarımızı israf ediyoruz.
Bazen yönetip yönlendiremediğimiz hislerimizle, kimi zaman hesapsızca
sevinerek ya da üzülerek, kimi zaman hesapsızca severek ya da nefret ederek duygularımızı
israf ediyoruz.
Kimi zaman üzerinde hiç düşünmediğimiz olaylarda, kafa bile
yormadığımız anlarda ‘incelik’lerimizi israf ediyoruz.
Pek çok zaman pek çok şeyden sabırsızca vazgeçip emeğimizi
israf ediyoruz.
Fırsatını bulduğumuz halde iyilikleri yaymadıkça, değiştirmeye
güç yetiremediğimiz kötülüklere şahit oldukça iyi yanımızı israf ediyoruz.
Bir başkası olmaya çalışarak kendimizi israf ediyoruz.
Kıymetini bilip hak ettiği değeri vermeyerek, iyiliklerimize
şahit etmeyerek çevremizdeki insanları israf ediyoruz.
Verdiği nimetleri teker teker saymaya kalksak güç
yetiremeyeceğimiz Rabbimizden her zaman daha fazlasını isteyerek, verdiklerine
de şükürsüzlük ederek haddimizi aşıyor, sınırlarımızı israf ediyoruz.
“Allah israf edenleri sevmez.”[A’raf Suresi, 31] ayetini unutarak
ahiretimizi israf ediyoruz...
...
“İsraf ederek
saçıp-savurma, çünkü saçıp-savuranlar şeytanın kardeşleri olmuşlardır; şeytan
ise Rabbine karşı nankördür.” [İsra Suresi, 26-27]
Yorumlar
Yorum Gönder