Ana içeriğe atla

SÖYLEŞİ - I

İlgili resim

En hayırlı neslin ebedi diyara göçmesinin ardından asırlar geçti. Ahir dedikleri zamana, yetim bir asra doğduk adeta. Garip; garip kalmış bir asra... En hayırlı neslin izinde olduğu iddiasında olan müslümanların dahi dünyanın kıskacında olduğu bir asra... Yanıyor ölüden yalnızca bir nefes fazlası olan nice insanın doldurduğu sokaklar, caddeler, hatta evler... Bizi de etkiliyor bu yangın; önümüz, arkamız, sağımız, solumuz, bugünümüz, yarınımız... Ne için yaşıyoruz, neler yapıyoruz, neler uğrunda yorgunluk çekiyoruz? Amaçsız, dertsiz tasasız, asıl gayesini unutan, boşluğa sürüklenen bir nesil içinde kaldı bedenlerimiz. Yangının yan etkisi midir bu? Uyuştu beyinlerimiz... Yangını söndürme derdinde olan kimse yok! Her anında, her saniyesinde, her zerresi ve her saniyesiyle Allah’ın dinini yaşamaya ve yaşatmaya, İslam’a şahit ya da şehit olmaya ve Allah’ı buna şahit kılmaya yaratılan insan Nuh’un gemisinin dışında, tufanda kaldı. Oysaki, değil gemiye binmek; yorulmadan karada gemiler yapmakla, nicelerini gemiye almaya uğraşmakla, kendini bu davaya adamakla mesuldü.

Yeryüzünde Allah’ın halifesi kılınan ve insanlığa önderler olması emredilen Müslümanlar bile, yaşantılarının sıradanlığıyla, dertlerinin basitliğiyle, nefislerinin acizliğiyle mağlup oldu. İhya olunmayı bekleyen Mekke için, fetholunmayı bekleyen Beyt-ül Makdis için, zulüm gören binlerce mazlum için, uyanmayı bekleyen koskoca ümmet için bu davayı sırtlanması beklenen Müslümanlar dünyalıklarla, ganimetlerle, nefisle, şeytanla oyalanır durur oldu. En bilinçli dediklerimiz haftada bir, bir ders halkasına katılıp rahatlayanlardan ibaret. Algılarımız değişti. Hiçbir şey yapmayanlarımız alelade kıldığı bir namazla, ibret almadan okuduğu birkaç ayetle, başına doladığı bir örtüyle, haftada bir katıldığı sohbetle, infak sanıp elinden çıkardığı eskileriyle ya da elindeki üç beş kuruşla kendini tatmin ediyor. Çağın Müslümanları, kimliğine bürünüp hayatlarına geçiremedikleri bu dinin altında koskoca bir enkaz... Müslümanın hayatını, amacını, kaygısını ötekinden ayıramaz olduk. Şeytanın tuzağına düşmüş Müslümanlar, nefsinin nemrutluğuyla başbaşa, Züleyha’ya kanar gibi dünyaya kanmış, amaçsızca, etkisizce, bir hiç gibi yaşıyor. Cihad meydanları bomboş! Dar’ul Erkam bomboş! Akabe bomboş! Okçular tepesi bomboş! Ömerler, Selahaddinler, Fatihler neredeler? Nerede Allah’ın davasını dert edinecekler, İslam’ın yükünü yüklenecekler, ümmet için uykusuz kalacaklar, İslam Devleti için projeler üretecekler?..

Konuşup duranların ötesinde, bütün konuşulanlardan öte, tek bir kelam için ve o kelamı hâkim kılmak için yaşayanlar bekleniyor: La İlahe İllallah! Susmasıyla da konuşmasıyla da bu davayı savunacaklar bekleniyor. Bütün İslam âlemini yüreğine sığdırabilenler bekleniyor. Utanmadan Allah’ın karşısına çıkarılabilecek salih ameller bekleniyor.  Allah’ın dinine adanmış yiğitler bekleniyor. Bu davayı yüklenecek, bu dini yükseltecek nesiller bekleniyor. Nice binlere galip gelecek birler bekleniyor.

En hayırlı neslin ebedi diyara göçmesinin ardından asırlar geçti. İhtiyacımız olan; en hayırlı neslin önderliğin(d)e yola çıkmak. Bu yola baş koyacağız, onlar gibi. Yeri gelecek Hacer’ül esvedin bir ucundan tutacağız, yeri gelecek Uhud’da ne yana dönse bizi görecek Allah Rasulü. Kızgın çöllerde yanmaya talip olacak ama ille de “Ehad!” diye haykıracağız. Biz hep birlikte Kur’an’ın ipine sımsıkı sarılacağız ve Allah bir tutacak bizi, diri tutacak. Bazen Allah’ın Musa’ya gönderdiği Harun gibi kardeşlerle destekleneceğiz, bazen Bedir’deki gibi Allah’ın görünmez ordularıyla...  Ateşin düştüğü yerde olacağız ama yanmayacağız, ateşi söndüren olacağız. İbrahimi duruşumuz asırlar aşacak, örnek olacak. Biz yoluna yöneldikçe, yolunu adımladıkça Allah’ın vaadiyle yollar açılacak da açılacak; kolaylaştıkça kolaylaşacak: “Bizim uğrumuzda cihat edenleri elbette yollarımıza eriştireceğiz.” Ankebut-69



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Öğütler XXIX

  Sevgili oğlum, Henüz küçücükken sen, her şeyini ben yapayım isterdim. Seni kimseye bırakmayayım, her halini ben göreyim, ben hep yanında olayım... Ben koruyayım, ben kollayayım... Ben yeteyim, ben yetişeyim, ben yetiştireyim… Sana dair hiçbir anı kaçırmayayım. Düşününce, ‘oyuncağını uyurken bile yanından ayırmak istemeyen çocuk gibi’ belki. Sonra büyüdüm. Seninle büyüdüm ben de… Ve şimdi kız kardeşin büyüyor. Sen yürümeyi öğrenirken ben bırakmayı, sen konuşmayı öğrenirken ben susmayı, sen kendini bulurken ben yavaşça seni serbest bırakmayı öğrendim. Ve şimdi; ‘ben olmasam da yanınızda güzel insanlar olsun’ yanınızda istiyorum. Ben yanınızda olmasam da güvende olun. Ben kimim ki? Bazen ben yanınızda olsam bile koruyamam ki... Sevgili oğlum, çiçek kızım, Ben toprak olsam, siz güzel çiçeklerim; zamanla havaya, ışığa, gökyüzüne yöneleceksiniz. Topraktan bağımsız büyüyeceksiniz, yalnızca kökünüz kalacak bende. Ben bir koza olsam, siz mucize bir tırtıl; benden çıkıp kanatlanıp u...

Bahçemde Çiçekler Açtı

  Bahçemde çiçekler açtı, yüreğime bahar geldi. İçim renklendi, gönlüm şenlendi. Gözlerim yeşerdi, kalbim tazelendi. Yumuşadım, anladım, öğrendim. Büyütmedim büyüdüm. Benim istediğim zaman benim istediğim şekilde açmadı. Rabbimin istediği zaman, Rabbimin istediği şekilde, onun istediği renkte, onun istediği şekilde… Bahçemde iki çiçek açtı. Yerini sevdi mi? Işığı iyi mi? Toprağı ne zaman değişecek? Hangi gübre verilecek? Hep tedirgindim… Hassasiyetle sakındım börtüden böcekten. Rüzgârdan korudum, ayazda kalmasın diye ya örttüm ya örtü oldum kimi zaman. Güneşte kalmasın diye ya gölge buldum ya da gölge oldum. Güneşin, ışığın, suyun bile fazlasından sakındım. Nice kez korktum soldurursam diye… Bakımıyla, çapasıyla, budamasıyla yorulduğum da çok oldu. Üstüm başım toprağa bulandı, kirlendi de çoğu zaman. Kimi zaman belimi de büktü, ağrıttı. Kimi zaman kimi dalı, kimi yaprağı ellerime kopuverdi de nasıl içim gitti, zor dayandım.  Bazen çok suladım, bazen susuz bıraktım. Oysaki kend...

Dava Kardeşliği

Yan yana, sırt sırta, omuz omuza, dua duaya... Yürek yüreğe... Sen, ben yok! ‘Biz’ varız ve ‘dava’mız... Ve yol gösteren sevdamız... Biriz, beraberiz! Kardeşiz! Kan bağıyla değilse de gönül bağıyla... Bazen sevinçle, bazen kederle... Bazen umutla, bazen hüsranla... ‘Daha iyisi’, ‘en iyisi’ telaşıyla... Söz verdik! Vicdan rahatlatmaya değil samimiyetle yaşamaya... Sözleştik! Ucundan tutarak değil; adanarak, adayarak... Mevzu derin, menzil uzak, vakit dar, azık az... Vakit dar! Zaman kaçmasın, durduralım. Yıllar geçmesin, yakalayalım. Gülmelerle, eğlenmelerle, hatta sevmelerle oyalanmayalım. Havadan sudan konuşmayalım. Ne kalacak hepsinden geriye? Ne kalır bizden geriye? Seherler uyumak için değil, kalkalım. Gündüzler yetmiyorsa geceleri yaşayalım. Yaşayalım; yaşamaksa en uzununa talip olalım daha çok salih amel için, daha salih ameller biriktirmek için... Ve ölümse de en yiğitçesine, en şehitçesine hem de tereddütsüz talip olalım hiç ölmemek için... Randevu defterimiz hep dolu olsun....