Ana içeriğe atla

ÇOCUĞUMA MEKTUPLAR – II



Seni çiçeklerimle tanıştırayım mı? Muhtemelen bir gün çiçeklerini koparacağın, dallarını kıracağın, topraklarını dökeceğin çiçekler... Olsun, dökebilirsin. Ben de dökermişim, hatta toprağını yermişim bile, annem öyle anlatırdı. Ben sana toprakla gönlünce oynayabileceğin serbest oyun alanları sunmazsam istediğin kadar dökebilirsin saksılardaki toprakları.



Çiçekleri hep yakın periyotlarla, aşağı yukarı aynı zamanlarda suluyorum biliyor musun? Ve ne olursa olsun doğallığı bozulmasın diye vitamin, ilaç falan da vermedim hiç. An an büyüdüklerini gözlemek, gelişimlerini izlemek, kokularını hissetmek öyle güzel ki... سبحان الله.  Allah’ı hatırlatıyorlar. Hele birinin usul usul kıbleye yönelişi var ki, yürek pır pır... Allah’ı anlatıyorlar. Kur’an okurken sesli okuyorum, dinlerken sesli... Onlar da dinlesinler diye. Bazen sesli kitap okuyorum onların yanında. Çünkü onların da duyduğuna, dinlediğine inanıyorum. Hatta geçen gün hafif şarkı, türkü içeren bir video açacaktım, onlar duymasınlar diye vazgeçtim. Doğal da olsa deterjan deterjandır, etkilenmesinler diye onların yakınına asmıyorum yıkadığım çamaşırları da... Açmak üzere olan tek bir tomurcuk, açıveren bir tanecik çiçek... öyle heyecanlandırıyor, öyle mutlu ediyor ki insanı... Bebek gibi bir mucizenin ellerinde büyümesinin gün gün şahidi olmak nasıldır kim bilir.



Bütün bunları düşünüp dururken aslında seni düşünüyorum çocuğum. Çiçekler böyleyken, seni nasıl hayran hayran izlerim, nasıl büyütürüm çiçek gibi... Nasıl sakınırım ki seni her şeyden ve herkesten...  Çiçekleri güneşten koruyorsun, soğuktan koruyorsun, rüzgârdan ve susuzluktan koruyorsun; yetiyor. Ya seni? Alev alev dört bir yan, tufan sokaklar... Hayâsızlık her yanda diz boyu... Şirk yaygınlaşmış, küfür normalleşmiş. Medeniyetimiz yerle bir adeta. Nasıl korurum seni? Hem çiçekler için bile herkes bir şey söylüyorken, “şunu yap, bunu yap”; senin için neler neler söylenecek, neler neler konuşulacak, sana nasıl karışacaklar kim bilir. Göreceğin, duyacağın, öğreneceğin her şeyi kontrol etmek isterken ben, nasıl tahammül edeceğim, kaç kez hüsranla her şeye kızıp küseceğim, kaç kez hiçbir şey yapamayıp çaresizce boyun bükeceğim kim bilir. Ama dünya burası... Burada çiçekler bile sessiz sedasız kendi vazifesinde ama bütün nimetler önüne serilen insan vazifesini yapmamakta ısrarcı. Oysa sen yalnızca vazifeni yaptığın kadar, yani kul olabildiğin kadar kıymetlisin, bil. Ben sana yapmam gerekenleri yaparak kendi vazifemin bir parçasını yaparım. Seni sevmek, sana merhamet etmek; kulluğumdan bunlar da... Sen de kulluğunu yapacaksın. İyi bir kul olacaksın. İyi bir evlat olmak da bu vazifenin bir parçası... Ama kuluz demiştik, bilerek veya bilmeyerek yapacağımız hatalar için nasuh bir tövbe ile Rabbimize yöneleceğiz demiştik, unutma.

Hayatta ve yanında olduğum sürece ben korurum seni, sana destek olurum. Ama ben her zaman yanında olmayacağım. Bu yüzden her koşulda mücadeleyi de öğretmeliyim sana... Ki sen adananlardansın, mücahid(e) olmaya adaysın. Ben her zaman yanında olmayacağım. Belki çoğu zaman vazifesini yapmayan kalabalıklar arasında kalacaksın. Rabbine yönel, kulluğuna dayan. Kuralları koyanın yalnızca Rabbin olduğunu bil ve senin kulluğunun herkesinkinden bağımsız olduğunu unutma. Davet noktasında sorumluluğumuz büyük evet, bunu daha sonra konuşacağız, ama ameller noktasında herkes kendi iradesiyle hareket eder, kendi seçimini kendi yapar ve günü geldiğinde sonucuna katlanır. Herkes elleriyle, amelleriyle yaptıklarını kazanır. Başka kullar ve onların yaptıkları seni aldatmasın. Hatta bazen ben ve benim yaptıklarım bile... Sen olması gerekeni hakikatin kendinden öğrenmeye bak. Ve yaptığın veya yapmadığın her şeyin bir hesabı olduğunu sakın unutma. Herkesin herkesten kaçacağı gün birbirimizden kaçmayalım diye bütün bu yazdıklarım, anlattıklarım. Ne söylüyorsam hepsi geleceği muhakkak olan o gün için...

İlk öğreneceğin şey kulluktu ya hani, öyle sözleşmiştik akabe heyecanıyla. İkinci maddemiz de hesap vereceğimiz, ahiret bilincimiz olsun.


********


  "İşte o gün kişi kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar." Abese Suresi/34-36     

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Öğütler XXIX

  Sevgili oğlum, Henüz küçücükken sen, her şeyini ben yapayım isterdim. Seni kimseye bırakmayayım, her halini ben göreyim, ben hep yanında olayım... Ben koruyayım, ben kollayayım... Ben yeteyim, ben yetişeyim, ben yetiştireyim… Sana dair hiçbir anı kaçırmayayım. Düşününce, ‘oyuncağını uyurken bile yanından ayırmak istemeyen çocuk gibi’ belki. Sonra büyüdüm. Seninle büyüdüm ben de… Ve şimdi kız kardeşin büyüyor. Sen yürümeyi öğrenirken ben bırakmayı, sen konuşmayı öğrenirken ben susmayı, sen kendini bulurken ben yavaşça seni serbest bırakmayı öğrendim. Ve şimdi; ‘ben olmasam da yanınızda güzel insanlar olsun’ yanınızda istiyorum. Ben yanınızda olmasam da güvende olun. Ben kimim ki? Bazen ben yanınızda olsam bile koruyamam ki... Sevgili oğlum, çiçek kızım, Ben toprak olsam, siz güzel çiçeklerim; zamanla havaya, ışığa, gökyüzüne yöneleceksiniz. Topraktan bağımsız büyüyeceksiniz, yalnızca kökünüz kalacak bende. Ben bir koza olsam, siz mucize bir tırtıl; benden çıkıp kanatlanıp u...

Bahçemde Çiçekler Açtı

  Bahçemde çiçekler açtı, yüreğime bahar geldi. İçim renklendi, gönlüm şenlendi. Gözlerim yeşerdi, kalbim tazelendi. Yumuşadım, anladım, öğrendim. Büyütmedim büyüdüm. Benim istediğim zaman benim istediğim şekilde açmadı. Rabbimin istediği zaman, Rabbimin istediği şekilde, onun istediği renkte, onun istediği şekilde… Bahçemde iki çiçek açtı. Yerini sevdi mi? Işığı iyi mi? Toprağı ne zaman değişecek? Hangi gübre verilecek? Hep tedirgindim… Hassasiyetle sakındım börtüden böcekten. Rüzgârdan korudum, ayazda kalmasın diye ya örttüm ya örtü oldum kimi zaman. Güneşte kalmasın diye ya gölge buldum ya da gölge oldum. Güneşin, ışığın, suyun bile fazlasından sakındım. Nice kez korktum soldurursam diye… Bakımıyla, çapasıyla, budamasıyla yorulduğum da çok oldu. Üstüm başım toprağa bulandı, kirlendi de çoğu zaman. Kimi zaman belimi de büktü, ağrıttı. Kimi zaman kimi dalı, kimi yaprağı ellerime kopuverdi de nasıl içim gitti, zor dayandım.  Bazen çok suladım, bazen susuz bıraktım. Oysaki kend...

Dava Kardeşliği

Yan yana, sırt sırta, omuz omuza, dua duaya... Yürek yüreğe... Sen, ben yok! ‘Biz’ varız ve ‘dava’mız... Ve yol gösteren sevdamız... Biriz, beraberiz! Kardeşiz! Kan bağıyla değilse de gönül bağıyla... Bazen sevinçle, bazen kederle... Bazen umutla, bazen hüsranla... ‘Daha iyisi’, ‘en iyisi’ telaşıyla... Söz verdik! Vicdan rahatlatmaya değil samimiyetle yaşamaya... Sözleştik! Ucundan tutarak değil; adanarak, adayarak... Mevzu derin, menzil uzak, vakit dar, azık az... Vakit dar! Zaman kaçmasın, durduralım. Yıllar geçmesin, yakalayalım. Gülmelerle, eğlenmelerle, hatta sevmelerle oyalanmayalım. Havadan sudan konuşmayalım. Ne kalacak hepsinden geriye? Ne kalır bizden geriye? Seherler uyumak için değil, kalkalım. Gündüzler yetmiyorsa geceleri yaşayalım. Yaşayalım; yaşamaksa en uzununa talip olalım daha çok salih amel için, daha salih ameller biriktirmek için... Ve ölümse de en yiğitçesine, en şehitçesine hem de tereddütsüz talip olalım hiç ölmemek için... Randevu defterimiz hep dolu olsun....