Ana içeriğe atla

Yol Boyu...




Zamanlar önceydi niyetimize imanımızın yarısını tamamlamayı koyduğumuz. Tertemiz kalmak için birlikte yola çıkmaya niyetlenip “Allah için ve Allah’ın istediği gibi olsun” dediğimiz. “Ümmetin bir kalesi daha oldu ey Rabbim.” diye arz edeceğimiz bir evlilik arzuladık en başından. En başından ailelerimizin rızasını gözeterek de O’nun rızasını arıyorduk. Hep O’nun rızasını aradık göz ve gönül aydınlığı dualarımızla...

“...göz ve gönül aydınlığımız olacak eşler ve zürriyetler bağışla!” Furkan Sûresi - 74.ayet



...

“Rabbimiz nasip ederse” dedik; dua dua, umut umut adımladık yolu, tevekkülle... Süreç boyu ucundan tuta tuta yaşadık, kırmızıçizgiyi aşmamaya, sınırı korumaya çalıştık. Korka korka yaklaştık:

+ “Nasılsınız?”
- “Hamd olsun, siz nasılsınız?”

Hep hatırımızdaydı nişanın da Allah katında hiçbir hükmünün olmadığı ve birbirimize hâlâ yabancı olduğumuz... Nişanımız olmadan ailemden habersiz ve izinsiz görüşmezdim; nişanlılık sürecimiz boyu görüşmelerimize dikkat ederdik; nikâhımız olmadan onun kullandığı arabada ön koltuğa oturmazdım.

Başı da sonu da sapasağlam olmalıydı, tertemiz kalmalı... Çizginin üzerinde yürüyecek olsak birbirimizi uyarırdık. Ve süreç boyu, takıldığımız, bocaladığımız her an büyüklerimize, tecrübelilerimize danıştık; istişareyi elden bırakmadık.



Dedi: “Biz Müslümanca yaşamaya çalışan insanlarız.”
Dedim: “Elhamdulillah.”



...

Süreçlerimiz zor olmasın, kimseyi yormasın, şeytan kendine yol bulmasın, imtihanlar zorlaşmasın istedik; tekrar tekrar gelmeli gitmeli ‘isteme’ler, ‘söz’ler, ‘nişan’lar talep etmedik. Zaten düğün gibi yapılan nişan törenlerine de fikirde mesafeliydik. Haremliğe selamlığa dikkat edilen, sünnete itibar edilen, tesettüre riayet edilen, aile arası, sade bir merasimle yüzüklerimiz takıldı, sürecimiz aileler arası adımlandı, dualandı.

Evlilik sürecinin ömrün en büyük imtihanlarından olduğunun hep farkındaydık. Ayaklarımızı yerden kesemedi dünya, süreç boyu dünyaya dalmadık, dünyalıkları sevimli bulmadık. “Az eşya özgürlüktür.” düsturuyla, sade bir hayat için çabaladık. Gereksiz harcamalardan, fuzuli masraflardan, gösteriş olacak her şeyden kaçındık. Kullanılmayacak, ihtiyaç duyulmayacak hiçbir şeyi almamaya çalıştık. Belki Süleyman(as) gibi hükümranlıklarla sınanırken bile, Mus’ab’(ra)ın dünyalara bedel tavrını diledik.


“Sade hayat en güzel süsümüz...”


...

Batı kültürü bildiğimden sahiplenemediğim o gelinlikleri hiç arzulamadım. Onun yerine gelinliğe benzemeyen ama gelin olduğumu da belli edecek şık bir kıyafet tercih ettim. “Sadece birkaç saat sürecek bir merasimde giyebileceğim bir elbiseye milyarlarca lira vermek istemiyorum ben.” cümlesi yankılanıyordu hep zihnimde; açlık, yokluk çeken kardeşlerim hiç aklımdan çıkmadı, kararlarımı buna göre verdim. Tabii, üzerimde pelerinim yokken hiçbir yabancı erkek beni görmedi. Düğünümüzün olduğu salonda da hanımlar ve erkekler tamamen ayrı yerlerdeydi. Ve izinsiz fotoğraf çekilmemesi hususunda uyarılar yapıldı.

Görenler “Neden erkeğin ismi önde?” diyerek şaşırsa da, davetiyemiz Nisa/34’e göre düzenlendi. Düğünün amacının sadece ‘ilan-ı izdivaç’ olduğunu bilerek hareket ettik; gösterişli, abartılı, masraflı bir düğün istemedik ama sünnet bildiğimizden velîmeden vazgeçmedik.


Süslü bir nikâh şekeri beklentisine karşın, düğünümüze gelen misafirlere “Nikâh şekeri yerine sizin adınıza yetimlere bağışta bulunduk.” yazılı kitap ayracı hediye ettik hatıra kalsın niyetiyle... Nişan törenimizde de ‘nişan süsü’ yerine israf olmasın; öğüt olsun, örnek olsun niyetiyle evlilikle ilgili mü’mince bir bakışla hazırlanmış bir kitapçık hediye etmiştik misafirlerimize.





Düğün fotoğrafı çektirmek için fotoğrafçı tutmadık. Kimlerin görüp düzenlemelerini kimlerin yapacağını, hangi bilgisayarında fotoğraflarımızın kalacağını bilmediğimiz fotoğrafçılara albüm yaptırmadık. Sadece bizde kalacak kadar özel ve özenli birkaç poz hatıra fotoğraf çektirdik uygun zaman ve mekânlarda. Olmasa da pişman olmazdık; meleklerin fotoğrafladığı anları sürur içinde göreceğimiz güne imanla...

...

Şimdi ömrüm, neslim, amel defterim, ahiretim... Hepsi evliliğime emanet!





 “Rabbim!
Şimdi baştanbaşa gözleri aydın olsun bu hikâyenin. 
Gözleri aydın, gönülleri aydın; muhabbetleri daim, huzurları kaim...”



“Kabul et Rabbim! Bir kalesi daha oldu ümmetin... Birimizi bin et!”


“Ey Rabbimiz! Nûrumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü senin her şeye hakkıyla gücün yeter.” Tahrim-8

...


Bütün cümleleri yeniden kuralım, hayat defterini yazmaya en başından başlayalım, tertemiz...
Dünya düzenine dokuduğumuz taptaze zihinlerle meydan okuyalım.
Hiç olmazsa arkamızdan gelecek birilerini gönderelim gidemediğimiz, yetişemediğimiz diyarlara...
Durduramadığımız zulümleri onlarla durduralım hiç olmazsa; onlarla karşı koyalım bütün hayâsızlıklara...
Dürüstlüğün, emniyetin, her türlü erdemin kitabını yazalım; yazamadıysak da yazdıralım.
Çocukluğunun saflığını kaybetmeyecek bir nesille çocuklaşırken biz de tertemiz olalım.
Heceleye heceleye öğrettiğimiz bütün duaları nakış nakış kendi yüreğimize işleyelim öğretirken... 
“İçinde Bakara suresi okunan eve şeytan girmez.” diyen peygambere imanla aile efradıyla paylaşarak okuyacağımız Bakara sureleri hemencecik bitiversin.
Sesli söylediğimiz dualara, melekler âmin desin.
Şehit olamadığımız yerde, şehadete yakışan nesillere şahit olalım.
Örnekliğimizle, önderliğimizle vesile olduğumuz güzelliklere bakıp bakıp huzur bulalım.
Vahyin aydınlığını yaşayalım, yaşatalım; 'göz aydınlığı' dualarımızın karşılığını en çok o zaman bulalım.
Ayaklarımın altına serilecek cenneti sen tut, al yerden...
Ve nihayetinde, Rabbimizden aldığımız emanetleri en güzel şekilde teslim edelim sahibine...
Rabbimize en güzel amelimiz olarak arz edelim.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Öğütler XXIX

  Sevgili oğlum, Henüz küçücükken sen, her şeyini ben yapayım isterdim. Seni kimseye bırakmayayım, her halini ben göreyim, ben hep yanında olayım... Ben koruyayım, ben kollayayım... Ben yeteyim, ben yetişeyim, ben yetiştireyim… Sana dair hiçbir anı kaçırmayayım. Düşününce, ‘oyuncağını uyurken bile yanından ayırmak istemeyen çocuk gibi’ belki. Sonra büyüdüm. Seninle büyüdüm ben de… Ve şimdi kız kardeşin büyüyor. Sen yürümeyi öğrenirken ben bırakmayı, sen konuşmayı öğrenirken ben susmayı, sen kendini bulurken ben yavaşça seni serbest bırakmayı öğrendim. Ve şimdi; ‘ben olmasam da yanınızda güzel insanlar olsun’ yanınızda istiyorum. Ben yanınızda olmasam da güvende olun. Ben kimim ki? Bazen ben yanınızda olsam bile koruyamam ki... Sevgili oğlum, çiçek kızım, Ben toprak olsam, siz güzel çiçeklerim; zamanla havaya, ışığa, gökyüzüne yöneleceksiniz. Topraktan bağımsız büyüyeceksiniz, yalnızca kökünüz kalacak bende. Ben bir koza olsam, siz mucize bir tırtıl; benden çıkıp kanatlanıp u...

Bahçemde Çiçekler Açtı

  Bahçemde çiçekler açtı, yüreğime bahar geldi. İçim renklendi, gönlüm şenlendi. Gözlerim yeşerdi, kalbim tazelendi. Yumuşadım, anladım, öğrendim. Büyütmedim büyüdüm. Benim istediğim zaman benim istediğim şekilde açmadı. Rabbimin istediği zaman, Rabbimin istediği şekilde, onun istediği renkte, onun istediği şekilde… Bahçemde iki çiçek açtı. Yerini sevdi mi? Işığı iyi mi? Toprağı ne zaman değişecek? Hangi gübre verilecek? Hep tedirgindim… Hassasiyetle sakındım börtüden böcekten. Rüzgârdan korudum, ayazda kalmasın diye ya örttüm ya örtü oldum kimi zaman. Güneşte kalmasın diye ya gölge buldum ya da gölge oldum. Güneşin, ışığın, suyun bile fazlasından sakındım. Nice kez korktum soldurursam diye… Bakımıyla, çapasıyla, budamasıyla yorulduğum da çok oldu. Üstüm başım toprağa bulandı, kirlendi de çoğu zaman. Kimi zaman belimi de büktü, ağrıttı. Kimi zaman kimi dalı, kimi yaprağı ellerime kopuverdi de nasıl içim gitti, zor dayandım.  Bazen çok suladım, bazen susuz bıraktım. Oysaki kend...

Dava Kardeşliği

Yan yana, sırt sırta, omuz omuza, dua duaya... Yürek yüreğe... Sen, ben yok! ‘Biz’ varız ve ‘dava’mız... Ve yol gösteren sevdamız... Biriz, beraberiz! Kardeşiz! Kan bağıyla değilse de gönül bağıyla... Bazen sevinçle, bazen kederle... Bazen umutla, bazen hüsranla... ‘Daha iyisi’, ‘en iyisi’ telaşıyla... Söz verdik! Vicdan rahatlatmaya değil samimiyetle yaşamaya... Sözleştik! Ucundan tutarak değil; adanarak, adayarak... Mevzu derin, menzil uzak, vakit dar, azık az... Vakit dar! Zaman kaçmasın, durduralım. Yıllar geçmesin, yakalayalım. Gülmelerle, eğlenmelerle, hatta sevmelerle oyalanmayalım. Havadan sudan konuşmayalım. Ne kalacak hepsinden geriye? Ne kalır bizden geriye? Seherler uyumak için değil, kalkalım. Gündüzler yetmiyorsa geceleri yaşayalım. Yaşayalım; yaşamaksa en uzununa talip olalım daha çok salih amel için, daha salih ameller biriktirmek için... Ve ölümse de en yiğitçesine, en şehitçesine hem de tereddütsüz talip olalım hiç ölmemek için... Randevu defterimiz hep dolu olsun....