Ellerini tutsam, başımı bağrına yaslasam, gözyaşlarımı saklasam, ağlasam...
Ama kapatsam gözlerimi, yine bakamasam...
Çocuk ey! Kurşun bakışlı çocuk! Gözlerin kâbus... Bakamam.
Kaç çocuk var senin gibi?
Şimdi sıra kime geldi?
Daha kaç eksileceğiz?
Kimleri kimleri ölümlere göndereceğiz?
Çocuk ey! Omzumuza yüktür suskunluğun...
Yakar canımızı o küskün duruşun. Bir kahır bize o sessiz çığlıkların.
Bakma sen, biz yine duymazdan gelsek de...
Damarlarımızda bir öfke kopuyor, az sonra geçip gitse de.
Bakma, yine sahici bir öfkeyle öfkelenemesek de...
Biz de bu düzenin mültecileriyiz.
Biz de bu dünyanın vicdanının yoksullarıyız, -belki de yoksunlarıyız-.
Kaçıp gidemediğimiz kadar korkuluyuz ve henüz ölemediğimizden yaşıyoruz.
Oysa sana kurşun sıkanların dünyasından olmak istemiyoruz
ve ölmelerinize engel olamayan bir hikâyeyle anılmak istemiyoruz.
Sana koşan kurşunu görsek önüne atılırdık çoğumuz, inan.
Çocuk ey!
Oyunların, oyuncakların nasıl kanlandı?
Saçların, suratın nasıl kanadı?
Gözlerinden nasıl söktüler bütün umutları?
Seni bu hale getirenler gözlerimizden vurdular bizi de. Umutlarımızdan vurdular...
Ta yüreğimize değdi kurşun, parça parça oldu yüreğimiz.
Evet, aslında bizim de delik deşik yüreğimiz ama çaresiziz.
Bakışlarında okuduğumuz çaresizlik; çaresizliğimiz...
Çocuklar yalan söylemez Ümran. Çocuklar yalan nedir bilmez.
Sen söyledin bize kan revan içindeki ömürleri de ölümleri de...
Hissetmiyor muyuz? Öyleyse kalplerimiz kapkaranlık...
Anlayamıyor muyuz? Öyleyse yüzündeki o kırmızılık; kaskatı kesilmiş kalplerimizdeki karalık...
Ve gidişin de değiştirmez biliyor musun bizi, bildiğin gibiyiz.
Bırakıp gittiğin gibi...
Ama kapatsam gözlerimi, yine bakamasam...
Çocuk ey! Kurşun bakışlı çocuk! Gözlerin kâbus... Bakamam.
Kaç çocuk var senin gibi?
Şimdi sıra kime geldi?
Daha kaç eksileceğiz?
Kimleri kimleri ölümlere göndereceğiz?
Çocuk ey! Omzumuza yüktür suskunluğun...
Yakar canımızı o küskün duruşun. Bir kahır bize o sessiz çığlıkların.
Bakma sen, biz yine duymazdan gelsek de...
Damarlarımızda bir öfke kopuyor, az sonra geçip gitse de.
Bakma, yine sahici bir öfkeyle öfkelenemesek de...
Biz de bu düzenin mültecileriyiz.
Biz de bu dünyanın vicdanının yoksullarıyız, -belki de yoksunlarıyız-.
Kaçıp gidemediğimiz kadar korkuluyuz ve henüz ölemediğimizden yaşıyoruz.
Oysa sana kurşun sıkanların dünyasından olmak istemiyoruz
ve ölmelerinize engel olamayan bir hikâyeyle anılmak istemiyoruz.
Sana koşan kurşunu görsek önüne atılırdık çoğumuz, inan.
Çocuk ey!
Oyunların, oyuncakların nasıl kanlandı?
Saçların, suratın nasıl kanadı?
Gözlerinden nasıl söktüler bütün umutları?
Seni bu hale getirenler gözlerimizden vurdular bizi de. Umutlarımızdan vurdular...
Ta yüreğimize değdi kurşun, parça parça oldu yüreğimiz.
Evet, aslında bizim de delik deşik yüreğimiz ama çaresiziz.
Bakışlarında okuduğumuz çaresizlik; çaresizliğimiz...
Çocuklar yalan söylemez Ümran. Çocuklar yalan nedir bilmez.
Sen söyledin bize kan revan içindeki ömürleri de ölümleri de...
Hissetmiyor muyuz? Öyleyse kalplerimiz kapkaranlık...
Anlayamıyor muyuz? Öyleyse yüzündeki o kırmızılık; kaskatı kesilmiş kalplerimizdeki karalık...
Ve gidişin de değiştirmez biliyor musun bizi, bildiğin gibiyiz.
Bırakıp gittiğin gibi...

Yorumlar
Yorum Gönder