
Köşe başlarında ağlayan çocuklar görüyorum Rabbim;
yalınayaklı, başı belki hiç okşanmamış çocuklar...
Ve nice kuytularda kurşunlara hedef olan çocuklar biliyorum Rabbim.
Ve anneler... Kendisi vurulmasa da can evinden vurulan anneler...
Görmesem de biliyorum.
Acılarla büyüyen çocuklar; büyüyemeyen çocuklar; büyümeden ölen çocuklar...
Herkes onların acılarına yabancı, kulaklar onların ağıtlarını işitmiyor.
Dara düşmüşlere uzanmaz olmuş eller...
Hüzne müptela olmuşçasına geçen ömürlere el uzatmıyor kimse.
Aldırmıyorlar Rabbim, kimse aldırmıyor.
Komşusu açken tok yatanlar hayâ etmeden sana el açıyor;
“bizden değildir” diyen elçine utanmadan selam gönderiyor.
Bakıp ibret almıyorlar Rabbim ölümlerden de ölenlerden de...
Kimse şaşırmıyor Rabbim insanların açgözlülüğüne...
Ve artık ben de şaşırmıyorum Rabbim!
Kendi haline bile ağlayamayanlar nasıl ağlasın başkalarına...
Kendine merhameti olmayanlara nasıl dokunsun başkalarının acıları...
Bir yanda ölümler yarıştırılıyor Rabbim, acılar yarıştırılıyor;
diğer yanda vicdanlarımızı bile sömürüyorlar.
Ne zaman bir köşe başında karşımıza çıkan bir manzarayla sıkışıverse yüreğimiz, iki kez düşünüyoruz artık...
“Ey Rabbim! Kavmim bu Kur’an’ı büsbütün terk etti.” Furkan-30
Ey Rabbim!
Bu yaşamaklara lanet olsun, sen bize cennetine gidecek bir ölüm ver.
Nasıl dediyse Asiye ''Bu saraylara lanet olsun, sen bana cennetinden bir oda ver.” Bu dünyaya lanet olsun, sen bize ötesini ver. Ötesinde bir cennet ver.
Yorumlar
Yorum Gönder