
Mekânsızız biz. Zamansızız. Sınırsızız. Sonsuza oynuyoruz, ve sonsuzluğa... Çünkü hepsinden münezzeh olana ve O’ndan gelecek olana; her gelenin O’ndan olduğuna inananlarız biz. İstanbul’dan Kudüs’e, Kudüs’ten Mekke’ye-Medine’ye yol olur bizim dualarımız. Bütün coğrafyalardan geçip Ortadoğu’ya yol bulur. İstanbul’dan Amed’e, Halep’e, Şam’a, Bağdat’a, Ramallah’a, Hartum’a, Trablus’a...
Ve bizim yeryüzü anlayışımız asırlara da meydan okuduğundan İbrahimlerle, İsmaillerle de selamlaşır öyle geçip gider. Ömerleri, Selahaddinleri, Fatihleri selamlar öyle geçer. Zamansız ve sınırsız olduğumuzdan asırlara meydan okuyoruz biz. Mağaraların sahibine imanla, Ashab-ı Kehf’in yanında mağaraya sığınanlarız. Firavun’a karşı Musa ile olabilenleriz ve İbrahim ile birlikte Nemrut’a karşı koyabilenleriz. Herkes iftiralar ederken Meryem’in yanında olabilenleriz. Yasirlerin, Sümeyyelerin onurlu direnişlerinde biz de yanlarındaydık aynı sevdayla. Aynı sevdayla yerlerin ve göklerin sahibinin adını haykıranlardık. Mekke halkı ile hicret edenlerdeniz biz. Her bir vahiyde, inen her ayetle biz de tazeledik heyecanımızı, biz de dirilttik imanımızı. Zulümler, işkenceler, hapisler ve dahi ölümler asırlardır yıldıramadı, yıldıramaz bizi. Ve bu dünya asla boyayamadı imanla bakan gözlerimizi. Alışmadan dünyaya ve dünyalıklara... Benimsemeden bu dünyayı... Geçip giden bir yolcu gibi, geçerken uğramış gibi, birkaç gün kalıp gidecekmiş gibi... Dünyalı değiliz, olmadık hiç. Mekânsızız biz. Zamansızız ve sınırsızız. Sonsuzluk özlemindeyiz. Mekânsızlığın, zamansızlığın, sınırsızlığın aslını; cenneti özleyenleriz. Ve yakîn ile inandığından, yüreği bu özleme ayarlı yaşayanlarız
Yorumlar
Yorum Gönder