Ana içeriğe atla

"Bedir'de nasılsak yine öyleyiz! Hayber'de nasılsak öyleyiz!"

Otomatik alternatif metin yok.

“Firavun, toprağında gerçekten azmış, halkını çeşitli zümrelere bölmüştü. Onlardan bir zümreyi güçsüz buluyor, bunların oğullarını boğazlıyor, kızlarını ise sağ bırakıyordu. Çünkü o bozgunculardandı. Biz ise, yeryüzünde güçsüz düşürülenlere lütufta bulunmak, onları imamlar-önderler yapmak ve mirasçılar/mukaddes topraklara vârisler kılmak istiyoruz.” Kasas/4-5

“Siz, insanlık için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah'a inanırsınız.” Âl-i imran/110

Yeryüzünde güçsüz düşürülenlere lütufta bulunmak isteyen, onları imam, önder yapmak, mirasçı, varis kılmak isteyen Rabbimizin adıyla...
İyiliği emredip kötülükten men etmemizi ve böylelikle insanlık için çıkarılmış en hayırlı ümmet olmamızı öğütleyen Rabbimizin adıyla...

Kurtuluşun 14 asır sonrasında coğrafyamıza kasteden cetvellere, yapay hudutlara rağmen,
daha evvelinde gözünü çoktan üzerimize dikmiş bütün emperyalistlere rağmen,
ekonomiyle, ideolojiyle, çağdaşlık söylemleriyle nesillerimize uzanan sömürülerine rağmen,
vatanlarımızı değil ruhlarımızı ve yüreklerimizi kuşatmaya girişenlere rağmen,
toprak işgalinin daha zararlısı, zihinlerimizin, bilinçlerimizin işgalinin çabasında olanlara rağmen,
batıyla, batılla işbirliğinde olan yerli ihanetlere rağmen...
Bilincindeyiz; biz insanlık için çıkarılmış en hayırlı ümmet olmaya talibiz!
Bilincindeyiz; biz yeryüzünde gücü ele geçirip azgınlık yapan bozgunculara rağmen imamlar, önderler, mirasçılar, varisler olması vaad edilenleriz!

Allah’a inanışımızla, iyiliği emreden kötülükten men edenlerden olup asrın ziyanından kurtulanlardan olmaya, insanlık için çıkarılmış en hayırlı ümmet olmaya talibiz.
Biz ifrattan da tefritten de uzak olmak; iyiyi, güzeli, ma’ruf olanı emretmek zorundayız.
Ve biz bilincindeyiz; yanlışı dillendiredurmak düzeltmeye yetmez. Eleştirerek değiştiremeyiz, bağırarak inandıramayız. Hiçbir putu hakaret ederek, söverek yıkamayız.
Biz Müslümanız, onlara asla benzeyemeyiz.
İnandığımız için onlardan üstünüz, biz İslamız; ‘İslamcı’ değil, ‘İslamlı’yız. Müslümanız, kurtarıcı olma potansiyaline sahibiz. Kurtarıcı bekleyenler değil kurtuluşa yol yapanlar olmaya talibiz.
Bizim inancımız, başıboşluğu da boşvermişliği de kabul etmez. Müslüman kimlikler lağviyat bilmez; laubalilik, lakaytlık ve laçkalık bilmez.
Müslüman hayatlarda gedik olmaz. Müslüman yürekler boşlukta kalıp bocalamaz. Müslüman zihinler bulanmaz, bulansa da yolunu bulur.
Hepsinin nihayetinde, biz başına Allah'ın yazdığından başkası gelmeyecek olanlarız.
Allah’ın vaadiyle, ya görevini tertemiz tamamlamış olacak ya da zaferi müjdeleyecek olanlarız.

“De ki: Bizim başımıza hiçbir zaman Allah'ın yazdığından başkası gelmez. O, bizim Mevlamızdır, mü'minler yalnız Allah'a dayanıp güvensinler!
De ki: Siz bizim için ancak iki güzellik(zafer veya şehitlik)ten birini beklemektesiniz. Biz de, Allah'ın, ya kendi katından veya bizim elimizle size bir azap vermesini bekliyoruz. Haydi bekleyin; şüphesiz biz de sizinle beraber beklemekteyiz.” Tevbe/51-52

Gün gelecek, oyunun kurallarını biz belirleyeceğiz.
Ülke değil, ülkeyi değil, ülkeleri yöneteceğiz; ümmetçe... İnsanlığın, hakikatin, merhametin, adaletin güvencesi bir ümmetle... Ve bilincindeyiz ki, güç Müslümanların elinde olmazsa bunların hiçbirisi olmayacak ve biz harekete geçemezsek hiçbir zaman güç Müslümanların elinde olmayacak.

Gözü arkada kalmasın Ahmet Yasinlerin, Şeyh Şamillerin, Ömer Muhtarların, İskilipli Atıfların...
Gözü arkada kalmasın Kutubların, Hattabların, Bennaların...
Gözü arkada kalmasın Cemaat-i İslamî'nin, İhvanın...

Ve korksun tüm Nemrutlar, Samiriler, Firavunlar! Korksun şeytanlar, şeytanîler...

Bedir'de nasılsak yine öyleyiz! Hayber'de nasılsak öyleyiz!

Beklesin Halep, beklesin Şam, beklesin Beyrut, beklesin Bağdat!
Beklesin İstanbul, beklesin Hicaz, beklesin Kudüs!
Beklesin Mekke, beklesin Medine, beklesin Kabe!

Dirilişle, direnişle, mücadeleyle; kardeşlikle, sabırla, namazla, duayla...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Öğütler XXIX

  Sevgili oğlum, Henüz küçücükken sen, her şeyini ben yapayım isterdim. Seni kimseye bırakmayayım, her halini ben göreyim, ben hep yanında olayım... Ben koruyayım, ben kollayayım... Ben yeteyim, ben yetişeyim, ben yetiştireyim… Sana dair hiçbir anı kaçırmayayım. Düşününce, ‘oyuncağını uyurken bile yanından ayırmak istemeyen çocuk gibi’ belki. Sonra büyüdüm. Seninle büyüdüm ben de… Ve şimdi kız kardeşin büyüyor. Sen yürümeyi öğrenirken ben bırakmayı, sen konuşmayı öğrenirken ben susmayı, sen kendini bulurken ben yavaşça seni serbest bırakmayı öğrendim. Ve şimdi; ‘ben olmasam da yanınızda güzel insanlar olsun’ yanınızda istiyorum. Ben yanınızda olmasam da güvende olun. Ben kimim ki? Bazen ben yanınızda olsam bile koruyamam ki... Sevgili oğlum, çiçek kızım, Ben toprak olsam, siz güzel çiçeklerim; zamanla havaya, ışığa, gökyüzüne yöneleceksiniz. Topraktan bağımsız büyüyeceksiniz, yalnızca kökünüz kalacak bende. Ben bir koza olsam, siz mucize bir tırtıl; benden çıkıp kanatlanıp u...

Bahçemde Çiçekler Açtı

  Bahçemde çiçekler açtı, yüreğime bahar geldi. İçim renklendi, gönlüm şenlendi. Gözlerim yeşerdi, kalbim tazelendi. Yumuşadım, anladım, öğrendim. Büyütmedim büyüdüm. Benim istediğim zaman benim istediğim şekilde açmadı. Rabbimin istediği zaman, Rabbimin istediği şekilde, onun istediği renkte, onun istediği şekilde… Bahçemde iki çiçek açtı. Yerini sevdi mi? Işığı iyi mi? Toprağı ne zaman değişecek? Hangi gübre verilecek? Hep tedirgindim… Hassasiyetle sakındım börtüden böcekten. Rüzgârdan korudum, ayazda kalmasın diye ya örttüm ya örtü oldum kimi zaman. Güneşte kalmasın diye ya gölge buldum ya da gölge oldum. Güneşin, ışığın, suyun bile fazlasından sakındım. Nice kez korktum soldurursam diye… Bakımıyla, çapasıyla, budamasıyla yorulduğum da çok oldu. Üstüm başım toprağa bulandı, kirlendi de çoğu zaman. Kimi zaman belimi de büktü, ağrıttı. Kimi zaman kimi dalı, kimi yaprağı ellerime kopuverdi de nasıl içim gitti, zor dayandım.  Bazen çok suladım, bazen susuz bıraktım. Oysaki kend...

Dava Kardeşliği

Yan yana, sırt sırta, omuz omuza, dua duaya... Yürek yüreğe... Sen, ben yok! ‘Biz’ varız ve ‘dava’mız... Ve yol gösteren sevdamız... Biriz, beraberiz! Kardeşiz! Kan bağıyla değilse de gönül bağıyla... Bazen sevinçle, bazen kederle... Bazen umutla, bazen hüsranla... ‘Daha iyisi’, ‘en iyisi’ telaşıyla... Söz verdik! Vicdan rahatlatmaya değil samimiyetle yaşamaya... Sözleştik! Ucundan tutarak değil; adanarak, adayarak... Mevzu derin, menzil uzak, vakit dar, azık az... Vakit dar! Zaman kaçmasın, durduralım. Yıllar geçmesin, yakalayalım. Gülmelerle, eğlenmelerle, hatta sevmelerle oyalanmayalım. Havadan sudan konuşmayalım. Ne kalacak hepsinden geriye? Ne kalır bizden geriye? Seherler uyumak için değil, kalkalım. Gündüzler yetmiyorsa geceleri yaşayalım. Yaşayalım; yaşamaksa en uzununa talip olalım daha çok salih amel için, daha salih ameller biriktirmek için... Ve ölümse de en yiğitçesine, en şehitçesine hem de tereddütsüz talip olalım hiç ölmemek için... Randevu defterimiz hep dolu olsun....