Ana içeriğe atla

Sosyal Medya... / Sığınalım Allah’a...

Otomatik alternatif metin yok.

Heva heves, oyun-eğlence, gülmece; eften püften muhabbetler,

partiler, kutlamalar, sofralar, masalar, sunumlar,
gösteriş kokan ve yapılan israfa onlarca insanı şahid tutan paylaşımlar...

Evet, hepsi ile musmutlu(!) hayatlar... 

Her şey yolunda(!); güllük gülistanlık, sorunsuz (?) bir dünya...

Sosyal medya boyunduruğunda yaşamlar,
mahremiyet bilmeyen, her sevincini kadın-erkek ayrım bilmeden herkese tereddütsüz sunabilen, her yaşadığını başkalarının gözü önünde yaşama tufanında boğulmak üzere insanlar...

Facebooklarla, paylaşımlarla uğraşırken yapılacak iyilikleri ya terk ettik ya da erteledik. Belki bir kötülüğü engelleyebilirdik, olmadı. Harama maruz kaldık, harama baktık. Zamanımızı israf, hayatımızı feda ettik.
Kendimize diyebiliyorsak da çevremize ‘Dur!’ diyemeyişimizle internet fitnesine biz de ortak olduk ve üstelik kimi zaman beğenilerimizle bütün bu olanı biteni onayladık!
Paylaşmayanlardansak da beğenir olanlardan olduk!
Sosyal medya imtihanını kazanamadık!
Çoğunluğa uyanlardan olduk!
Bu furyaya biz de kapıldık!
Ve alıştık!

“Yeryüzünde bulunanların çoğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan saptırırlar.” [En’am/116]

...

“Mâlâyânîyi terk etmesi, kişinin İslâm’ının güzelliğindendir.” [Tirmizî, Zühd, 11; İbn-i Mâce, Fiten, 12]

“Mü’minler O kimseler ki, onlar boş şeylerden ve faydasız işlerden yüz çevirirler.” [Mü’minun/3]

Evet, kendimizle ilgili biriktirdiğimiz, paylaşılsa çokça beğeni toplayacak güzel anılarımız vardır bizim de... Tebessüm dolu günlerimiz, arkadaşlarımızla geçirdiğimiz mutluluk dolu vakitlerimiz vardır. Gittiğimiz tam ‘check-in’ yapmalık mekânlar, hayatımızın içinden çok ‘like’ alacak pek güzel fotoğraflar da vardır.
Peki, sosyal medya hayatımızın bütün inceliklerini, güzelliklerini bilmeye layık mı? İnternet ortamı bütün bunları bilecek kadar değerli mi?

Müslümanın hayatı sağda solda teşhir edilemez, sosyal medyası setr edilir.
Müslüman erkeğin de Müslüman kadının da Sosyal Medyası tesettürlü olur, vesselam!

“Sen yine de öğüt ver! Çünkü öğüt, mü’minlere fayda verir.” [Zariyat/55 ]

“ Yaklaşıyor yaklaşmakta olan...” [ Necm/57 ]
Sosyal medya bize şahidlik edecek!
Facebook konuşacak! İnstagram anlatacak!
Paylaş butonuna giden ellerimiz şikâyet edecek, beğen butonuna basan parmaklarımız şikayetçi olacak!

Sığınalım Allah’a...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Öğütler XXIX

  Sevgili oğlum, Henüz küçücükken sen, her şeyini ben yapayım isterdim. Seni kimseye bırakmayayım, her halini ben göreyim, ben hep yanında olayım... Ben koruyayım, ben kollayayım... Ben yeteyim, ben yetişeyim, ben yetiştireyim… Sana dair hiçbir anı kaçırmayayım. Düşününce, ‘oyuncağını uyurken bile yanından ayırmak istemeyen çocuk gibi’ belki. Sonra büyüdüm. Seninle büyüdüm ben de… Ve şimdi kız kardeşin büyüyor. Sen yürümeyi öğrenirken ben bırakmayı, sen konuşmayı öğrenirken ben susmayı, sen kendini bulurken ben yavaşça seni serbest bırakmayı öğrendim. Ve şimdi; ‘ben olmasam da yanınızda güzel insanlar olsun’ yanınızda istiyorum. Ben yanınızda olmasam da güvende olun. Ben kimim ki? Bazen ben yanınızda olsam bile koruyamam ki... Sevgili oğlum, çiçek kızım, Ben toprak olsam, siz güzel çiçeklerim; zamanla havaya, ışığa, gökyüzüne yöneleceksiniz. Topraktan bağımsız büyüyeceksiniz, yalnızca kökünüz kalacak bende. Ben bir koza olsam, siz mucize bir tırtıl; benden çıkıp kanatlanıp u...

Bahçemde Çiçekler Açtı

  Bahçemde çiçekler açtı, yüreğime bahar geldi. İçim renklendi, gönlüm şenlendi. Gözlerim yeşerdi, kalbim tazelendi. Yumuşadım, anladım, öğrendim. Büyütmedim büyüdüm. Benim istediğim zaman benim istediğim şekilde açmadı. Rabbimin istediği zaman, Rabbimin istediği şekilde, onun istediği renkte, onun istediği şekilde… Bahçemde iki çiçek açtı. Yerini sevdi mi? Işığı iyi mi? Toprağı ne zaman değişecek? Hangi gübre verilecek? Hep tedirgindim… Hassasiyetle sakındım börtüden böcekten. Rüzgârdan korudum, ayazda kalmasın diye ya örttüm ya örtü oldum kimi zaman. Güneşte kalmasın diye ya gölge buldum ya da gölge oldum. Güneşin, ışığın, suyun bile fazlasından sakındım. Nice kez korktum soldurursam diye… Bakımıyla, çapasıyla, budamasıyla yorulduğum da çok oldu. Üstüm başım toprağa bulandı, kirlendi de çoğu zaman. Kimi zaman belimi de büktü, ağrıttı. Kimi zaman kimi dalı, kimi yaprağı ellerime kopuverdi de nasıl içim gitti, zor dayandım.  Bazen çok suladım, bazen susuz bıraktım. Oysaki kend...

Dava Kardeşliği

Yan yana, sırt sırta, omuz omuza, dua duaya... Yürek yüreğe... Sen, ben yok! ‘Biz’ varız ve ‘dava’mız... Ve yol gösteren sevdamız... Biriz, beraberiz! Kardeşiz! Kan bağıyla değilse de gönül bağıyla... Bazen sevinçle, bazen kederle... Bazen umutla, bazen hüsranla... ‘Daha iyisi’, ‘en iyisi’ telaşıyla... Söz verdik! Vicdan rahatlatmaya değil samimiyetle yaşamaya... Sözleştik! Ucundan tutarak değil; adanarak, adayarak... Mevzu derin, menzil uzak, vakit dar, azık az... Vakit dar! Zaman kaçmasın, durduralım. Yıllar geçmesin, yakalayalım. Gülmelerle, eğlenmelerle, hatta sevmelerle oyalanmayalım. Havadan sudan konuşmayalım. Ne kalacak hepsinden geriye? Ne kalır bizden geriye? Seherler uyumak için değil, kalkalım. Gündüzler yetmiyorsa geceleri yaşayalım. Yaşayalım; yaşamaksa en uzununa talip olalım daha çok salih amel için, daha salih ameller biriktirmek için... Ve ölümse de en yiğitçesine, en şehitçesine hem de tereddütsüz talip olalım hiç ölmemek için... Randevu defterimiz hep dolu olsun....