Ana içeriğe atla

Dünyaya dair...

Fotoğraf açıklaması yok.

Cennetin gurbetinde, dünyadayız.

Kuşlar kadar da hür değiliz, olamayız, olmayacağız.
Kuş değiliz. Kuluz biz. Uçamayız, kaçamayız.

Dünya hiç cennet olmayacak.
Hiç cennet gibi olmayacak.
Ve biz hep imtihan olacağız.
Gerekirse bıçak altına yatacağız.
Belki her şeyden, herkesten kaçıp mağaraya sığınacağız aylarca, yıllarca...
Her bir yanımız yara bere içinde de kalsa sabrı kuşanacağız.
Gerekirse işkencelere sabredeceğiz; hicret edeceğiz.
Belki gün gelecek bizi de vuracak Yusuf’un kıtlık yılları...

Biz hep imtihan olacağız.
İşkenceler görenler; hicrete zorlananlar gibi... Uhudda can verenler gibi... Hendekte saf tutup çarpışanlar gibi... Mute’de, Tebuk’te en önde koşanlar gibi...
Sınanacağız. Türlü türlü imtihanlarla, canımızla, malımızla...
Sınanacağız. Görmeye dayanamadığımız gözyaşlarıyla, içimizi acıtan boş bakışlarla, canımıza okuyan çaresizliklerle...
Her şeye rağmen yaşayacağız.
İmtihanlarımızla yaşayacağız.
Hangimiz imtihanda değiliz ki, hangimiz...
Aynı dünyanın, ayrı hayatlarındayız.
Ayrı ayrı hayatlarda, ayrı ayrı imtihanlardayız.
Kimimiz imtihanda olduğunu fark etmeyerek daha en başından kaybediyor.
Biz de bazen imtihanda olduğumuzu fark etmeyerek en başından kaybediyoruz.
Ve biz seçmiyoruz ki imtihanlarımızı da...

Her imtihanda biraz hatırlıyoruz.
Dünyayı cennet sandık.
Dünya cennet olacak sandık.
Dünyamızı cennete çevirmeye çalıştık.
Hep hayal kurduk, hep plan yaptık.

Her imtihanda biraz daha hatırlıyoruz.
Acziyetimizi hatırlıyoruz.
Hatırlıyoruz; ne vakit her şey yolunda olsa, o vakit unutmuş olduğumuzu hatırlıyoruz.
Şükrü unuttuk, imtihanları unuttuk, ölümü unuttuk, öleceğimizi unuttuk.

Islanan gözlerimiz, dökülen gözyaşlarımız, biriktirdiğimiz her hıçkırık, dilimize dolanan her sükût...
İnsanların anlamazlığı... Anlatsak da anlayamazlığı...
Yüreğimizin feryadları... Boynumuzun büküklüğü... Dizlerimizin mecalsizliği...
Ne yapacağımızı bilmezliğimiz...
Bomboş ve çaresiz avuç içlerimiz...

O’ndan gelmedik mi? O’na dönmeyecek miyiz?
İnna lillahi ve inna ileyhi raci’un.

Allah’ın vaadi değil mi her zorlukla beraber bir kolaylık?
“Her zorlukla beraber bir kolaylık... Gerçekten her zorlukla beraber bir kolaylık...”

Ne zaman dua etmekle bedbaht olduk ki?
Allah en büyük değil mi? ‘En büyük’e kul değil miyiz biz?

Ne korku, ne hüsran, ne isyan...
Bizim başımıza Allah’ın yazdığından başkası gelmez ki...

"Hasbunallahu ve ni’mel vekil"
Allah bize yeter! O ne güzel vekildir...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Öğütler XXIX

  Sevgili oğlum, Henüz küçücükken sen, her şeyini ben yapayım isterdim. Seni kimseye bırakmayayım, her halini ben göreyim, ben hep yanında olayım... Ben koruyayım, ben kollayayım... Ben yeteyim, ben yetişeyim, ben yetiştireyim… Sana dair hiçbir anı kaçırmayayım. Düşününce, ‘oyuncağını uyurken bile yanından ayırmak istemeyen çocuk gibi’ belki. Sonra büyüdüm. Seninle büyüdüm ben de… Ve şimdi kız kardeşin büyüyor. Sen yürümeyi öğrenirken ben bırakmayı, sen konuşmayı öğrenirken ben susmayı, sen kendini bulurken ben yavaşça seni serbest bırakmayı öğrendim. Ve şimdi; ‘ben olmasam da yanınızda güzel insanlar olsun’ yanınızda istiyorum. Ben yanınızda olmasam da güvende olun. Ben kimim ki? Bazen ben yanınızda olsam bile koruyamam ki... Sevgili oğlum, çiçek kızım, Ben toprak olsam, siz güzel çiçeklerim; zamanla havaya, ışığa, gökyüzüne yöneleceksiniz. Topraktan bağımsız büyüyeceksiniz, yalnızca kökünüz kalacak bende. Ben bir koza olsam, siz mucize bir tırtıl; benden çıkıp kanatlanıp u...

Bahçemde Çiçekler Açtı

  Bahçemde çiçekler açtı, yüreğime bahar geldi. İçim renklendi, gönlüm şenlendi. Gözlerim yeşerdi, kalbim tazelendi. Yumuşadım, anladım, öğrendim. Büyütmedim büyüdüm. Benim istediğim zaman benim istediğim şekilde açmadı. Rabbimin istediği zaman, Rabbimin istediği şekilde, onun istediği renkte, onun istediği şekilde… Bahçemde iki çiçek açtı. Yerini sevdi mi? Işığı iyi mi? Toprağı ne zaman değişecek? Hangi gübre verilecek? Hep tedirgindim… Hassasiyetle sakındım börtüden böcekten. Rüzgârdan korudum, ayazda kalmasın diye ya örttüm ya örtü oldum kimi zaman. Güneşte kalmasın diye ya gölge buldum ya da gölge oldum. Güneşin, ışığın, suyun bile fazlasından sakındım. Nice kez korktum soldurursam diye… Bakımıyla, çapasıyla, budamasıyla yorulduğum da çok oldu. Üstüm başım toprağa bulandı, kirlendi de çoğu zaman. Kimi zaman belimi de büktü, ağrıttı. Kimi zaman kimi dalı, kimi yaprağı ellerime kopuverdi de nasıl içim gitti, zor dayandım.  Bazen çok suladım, bazen susuz bıraktım. Oysaki kend...

Dava Kardeşliği

Yan yana, sırt sırta, omuz omuza, dua duaya... Yürek yüreğe... Sen, ben yok! ‘Biz’ varız ve ‘dava’mız... Ve yol gösteren sevdamız... Biriz, beraberiz! Kardeşiz! Kan bağıyla değilse de gönül bağıyla... Bazen sevinçle, bazen kederle... Bazen umutla, bazen hüsranla... ‘Daha iyisi’, ‘en iyisi’ telaşıyla... Söz verdik! Vicdan rahatlatmaya değil samimiyetle yaşamaya... Sözleştik! Ucundan tutarak değil; adanarak, adayarak... Mevzu derin, menzil uzak, vakit dar, azık az... Vakit dar! Zaman kaçmasın, durduralım. Yıllar geçmesin, yakalayalım. Gülmelerle, eğlenmelerle, hatta sevmelerle oyalanmayalım. Havadan sudan konuşmayalım. Ne kalacak hepsinden geriye? Ne kalır bizden geriye? Seherler uyumak için değil, kalkalım. Gündüzler yetmiyorsa geceleri yaşayalım. Yaşayalım; yaşamaksa en uzununa talip olalım daha çok salih amel için, daha salih ameller biriktirmek için... Ve ölümse de en yiğitçesine, en şehitçesine hem de tereddütsüz talip olalım hiç ölmemek için... Randevu defterimiz hep dolu olsun....