Ana içeriğe atla

Hal-i İnsan

Fotoğraf açıklaması yok.

Bir yanda varmamız gereken menzil diğer yanda hedef gösterilenler...

Bir yanda günlerimize inzal olmayı bekleyen ayetler diğer yanda önümüze konulanlar... Bazen söylemlerimizle eylemlerimiz mücadelede ve bazen de farkına bile varamadığımız bir garip tutsaklığın esaretindeyiz. 
Karmakarışık hayatlardan geçiyoruz.

Bazen bir anda kendi devrimini yapan Hattab oğlu gibiyiz 
ve bazen de “İnandık!” diyen ama “Teslim olduk!” diyemeyen bedeviler gibi...

Taşlara, taşlaşanlara ve sabra-şükre dil uzatanlara aldırmadan yoluna gitmenin yolunu arıyor bir yanı yüreğimizin...
Menzile varmak üzere bir yanı.
Bir yanı koşuyor,
kaçıyor bir yanı da...
Ve bir yanı da bekliyor yüreğimizin;
bekleyecek,
belki ölene dek
ama bekleyecek...

Çölün ortasına bırakılmış Hacer gibi.
Bıçağın altına yatar gibi.
Zindanda sabreder gibi.
Hira’da düşünür gibi; düşler gibi.
Bir iftirada Allah’a sığınır; O’ndan gelecek olanı bekler gibi.
Bir yunusun karnında dua eder gibi.
Ya da bir kapı ardında iffetine sarılır, sakınır gibi.

Çünkü;
Hacerce bekleyişler İsmail soylu bir Muhammed nesli demekmiş.
Bıçağın altına talip olabilmek İsmail olmakmış. İsmail olmak yolda olmakmış.
İsmail olmak yola teslim olmak demekmiş. Sağlam ve kararlı bir teslimiyetmiş. En güzel haliymiş imanın...
Sabır en güzel kale imiş. Tevekkül en güzel dayanak imiş. Sabır ve tevekkül en güzel ikiliymiş.
Hira’da olmak demek tefekkürmüş. Tefekkür en güzel kaçış imiş. Ve kurtuluşa yol demek imiş. Sabrın da tevekkülün de elinden tutan Allah olurmuş.
Ve dua en güzel sığınak imiş.
Geçermiş en çetin günler ve bitermiş en zorlu imtihanlar...
Sabır ve iffetmiş mesele. Kuyular da zindanlar da geçip gidermiş.
Kurban olabilmek, kurban olmayı sevebilmekmiş mesele. Boğaza dayanan bıçaklar kesmezmiş.
İbrahim olabilmekmiş mesele. Ateşler bile gül bahçesine dönermiş.
Sabırla yapılan gemilermiş mesele, karada gemi yapabilmekmiş Allah’a güvenerek. Tufanlar bile yaşanır ve bitermiş.

...

Bazen bir anda kendi devrimini yapan Hattab oğlu gibiyiz
ve bazen de “İnandık!” diyen ama “Teslim olduk!” diyemeyen bedeviler gibiyiz...

Taşlara, taşlaşanlara ve sabra-şükre dil uzatanlara aldırmadan yoluna gitmenin yolunu arıyor bir yanı yüreğimizin...
Menzile varmak üzere bir yanı.
Bir yanı koşuyor,
kaçıyor bir yanı da...
Ve bir yanı da bekliyor yüreğimizin;
bekleyecek,
belki ölene dek
ama bekleyecek...

Bedir bir yanı yüreğimizin,
bir yanı Uhud,
bir yanı Fetih.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Öğütler XXIX

  Sevgili oğlum, Henüz küçücükken sen, her şeyini ben yapayım isterdim. Seni kimseye bırakmayayım, her halini ben göreyim, ben hep yanında olayım... Ben koruyayım, ben kollayayım... Ben yeteyim, ben yetişeyim, ben yetiştireyim… Sana dair hiçbir anı kaçırmayayım. Düşününce, ‘oyuncağını uyurken bile yanından ayırmak istemeyen çocuk gibi’ belki. Sonra büyüdüm. Seninle büyüdüm ben de… Ve şimdi kız kardeşin büyüyor. Sen yürümeyi öğrenirken ben bırakmayı, sen konuşmayı öğrenirken ben susmayı, sen kendini bulurken ben yavaşça seni serbest bırakmayı öğrendim. Ve şimdi; ‘ben olmasam da yanınızda güzel insanlar olsun’ yanınızda istiyorum. Ben yanınızda olmasam da güvende olun. Ben kimim ki? Bazen ben yanınızda olsam bile koruyamam ki... Sevgili oğlum, çiçek kızım, Ben toprak olsam, siz güzel çiçeklerim; zamanla havaya, ışığa, gökyüzüne yöneleceksiniz. Topraktan bağımsız büyüyeceksiniz, yalnızca kökünüz kalacak bende. Ben bir koza olsam, siz mucize bir tırtıl; benden çıkıp kanatlanıp u...

Bahçemde Çiçekler Açtı

  Bahçemde çiçekler açtı, yüreğime bahar geldi. İçim renklendi, gönlüm şenlendi. Gözlerim yeşerdi, kalbim tazelendi. Yumuşadım, anladım, öğrendim. Büyütmedim büyüdüm. Benim istediğim zaman benim istediğim şekilde açmadı. Rabbimin istediği zaman, Rabbimin istediği şekilde, onun istediği renkte, onun istediği şekilde… Bahçemde iki çiçek açtı. Yerini sevdi mi? Işığı iyi mi? Toprağı ne zaman değişecek? Hangi gübre verilecek? Hep tedirgindim… Hassasiyetle sakındım börtüden böcekten. Rüzgârdan korudum, ayazda kalmasın diye ya örttüm ya örtü oldum kimi zaman. Güneşte kalmasın diye ya gölge buldum ya da gölge oldum. Güneşin, ışığın, suyun bile fazlasından sakındım. Nice kez korktum soldurursam diye… Bakımıyla, çapasıyla, budamasıyla yorulduğum da çok oldu. Üstüm başım toprağa bulandı, kirlendi de çoğu zaman. Kimi zaman belimi de büktü, ağrıttı. Kimi zaman kimi dalı, kimi yaprağı ellerime kopuverdi de nasıl içim gitti, zor dayandım.  Bazen çok suladım, bazen susuz bıraktım. Oysaki kend...

Dava Kardeşliği

Yan yana, sırt sırta, omuz omuza, dua duaya... Yürek yüreğe... Sen, ben yok! ‘Biz’ varız ve ‘dava’mız... Ve yol gösteren sevdamız... Biriz, beraberiz! Kardeşiz! Kan bağıyla değilse de gönül bağıyla... Bazen sevinçle, bazen kederle... Bazen umutla, bazen hüsranla... ‘Daha iyisi’, ‘en iyisi’ telaşıyla... Söz verdik! Vicdan rahatlatmaya değil samimiyetle yaşamaya... Sözleştik! Ucundan tutarak değil; adanarak, adayarak... Mevzu derin, menzil uzak, vakit dar, azık az... Vakit dar! Zaman kaçmasın, durduralım. Yıllar geçmesin, yakalayalım. Gülmelerle, eğlenmelerle, hatta sevmelerle oyalanmayalım. Havadan sudan konuşmayalım. Ne kalacak hepsinden geriye? Ne kalır bizden geriye? Seherler uyumak için değil, kalkalım. Gündüzler yetmiyorsa geceleri yaşayalım. Yaşayalım; yaşamaksa en uzununa talip olalım daha çok salih amel için, daha salih ameller biriktirmek için... Ve ölümse de en yiğitçesine, en şehitçesine hem de tereddütsüz talip olalım hiç ölmemek için... Randevu defterimiz hep dolu olsun....