Ana içeriğe atla

Şikayet

Fotoğraf açıklaması yok.
Yüreğimi nereye döneceğimi, yüzümü nereye çevireceğimi, ne yapacağımı şaşırmışım.
Omuzlarıma ağır geliyor başım, taşıyamıyorum.
Kırılmış, dökülmüş, yıpranmış, eğilmiş, bükülmüş ve üzülmüş, bozulmuş bir ağırlık var sol yanımda, onu da taşıyamıyorum. 
Bir yönü adımlıyorum.
Yol çok uzun. 
Yol çok zor.
Yolcular da öyle...
Ve ben haritasını kaybetmiş yabancı gibi yürüyorum.
Bilmediğim bir çöle düşmüşüm gibi bakıyorum karmakarışık bu çağa
ve uçsuz bucaksızlığında kayboluyorum.
Rüzgârlarla siliniyor ayak izlerim, geri dönemiyorum.
Yürüsem de dursam da fark etmiyor.
Gözlerimin feri kalmamışlığıyla zihnimin umutsuzluğu, yüreğimin yorulmuşluğu kol kola giriyor.
Sabra niyetleniyorum, güçsüzlüğüm karşıma çıkıyor
ve iradesizliğim... Savsaklayışlarım, yalpalayışlarım, şaşkınlıklarım... İç savaşlarım...
İnsanım.
Öyle çok insanım ki...
Bağlanmam gerekeni kıyısından, köşesinden, ucundan zar zor yakalayabiliyorken
bağlanmamam gerekene bağlanıvermişim bir de bakıyorum.
Unutmak isteyip unutamadıklarım ve unutmamak isterken unutmuş olduklarım kavgaya tutuşuyor.
Karşı çıkmak istediklerime karşı çıkamıyorum.
Kurtarmak istediklerimi kurtaramıyorum, kendimi bile...
Eğrileri doğrultamıyorum, dünyayla bükülen belimi bile...
‘Hayatta kalma mücadelesi’ istemiyorum ama ‘hayatın ötesi’ de korkutuyor beni.
Yetişmek istiyorum hayatın hızına ama yeterince hızlı koşamıyorum.
Koşarken düşüyorum,
düşünce kalkamıyorum
ve kalkınca düşmem sanıyorum, yine düşüyorum.
Zamanı durdurmaya çalışıyorum, o da olmuyor.
Kullarınla da anlaşamıyorum Rabbim!
Kullarınla anlaşamıyorum...
“İyiliğin karşılığı bu dünyada hep iyilik olmuyor” diye fısıldasam da benliğime, kabul ettiremiyorum.

Bazen ağlayamıyorum
ve bazen de ağlayamadığıma ağlamak istiyorum.
Bazen de ağlamamak istiyorum ama ağlayıveriyorum.

Dünya çok kalabalık Rabbim!
Gürültüsünden içimin sesini duyamıyorum.

Ama sen işitensin Rabbim, değil mi?
İşitirsin sen beni, bilirim...

“İnnemâ eşkû bessi ve hüzni illallah.”
“Ben hüznümü ve kederimi yalnızca Allah’a arz ederim.
(Yusuf/86)

"Ennî maglûbun fentasır."
"Ben yenik düştüm, bana yardım et!"
(Kamer/10)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Öğütler XXIX

  Sevgili oğlum, Henüz küçücükken sen, her şeyini ben yapayım isterdim. Seni kimseye bırakmayayım, her halini ben göreyim, ben hep yanında olayım... Ben koruyayım, ben kollayayım... Ben yeteyim, ben yetişeyim, ben yetiştireyim… Sana dair hiçbir anı kaçırmayayım. Düşününce, ‘oyuncağını uyurken bile yanından ayırmak istemeyen çocuk gibi’ belki. Sonra büyüdüm. Seninle büyüdüm ben de… Ve şimdi kız kardeşin büyüyor. Sen yürümeyi öğrenirken ben bırakmayı, sen konuşmayı öğrenirken ben susmayı, sen kendini bulurken ben yavaşça seni serbest bırakmayı öğrendim. Ve şimdi; ‘ben olmasam da yanınızda güzel insanlar olsun’ yanınızda istiyorum. Ben yanınızda olmasam da güvende olun. Ben kimim ki? Bazen ben yanınızda olsam bile koruyamam ki... Sevgili oğlum, çiçek kızım, Ben toprak olsam, siz güzel çiçeklerim; zamanla havaya, ışığa, gökyüzüne yöneleceksiniz. Topraktan bağımsız büyüyeceksiniz, yalnızca kökünüz kalacak bende. Ben bir koza olsam, siz mucize bir tırtıl; benden çıkıp kanatlanıp u...

Bahçemde Çiçekler Açtı

  Bahçemde çiçekler açtı, yüreğime bahar geldi. İçim renklendi, gönlüm şenlendi. Gözlerim yeşerdi, kalbim tazelendi. Yumuşadım, anladım, öğrendim. Büyütmedim büyüdüm. Benim istediğim zaman benim istediğim şekilde açmadı. Rabbimin istediği zaman, Rabbimin istediği şekilde, onun istediği renkte, onun istediği şekilde… Bahçemde iki çiçek açtı. Yerini sevdi mi? Işığı iyi mi? Toprağı ne zaman değişecek? Hangi gübre verilecek? Hep tedirgindim… Hassasiyetle sakındım börtüden böcekten. Rüzgârdan korudum, ayazda kalmasın diye ya örttüm ya örtü oldum kimi zaman. Güneşte kalmasın diye ya gölge buldum ya da gölge oldum. Güneşin, ışığın, suyun bile fazlasından sakındım. Nice kez korktum soldurursam diye… Bakımıyla, çapasıyla, budamasıyla yorulduğum da çok oldu. Üstüm başım toprağa bulandı, kirlendi de çoğu zaman. Kimi zaman belimi de büktü, ağrıttı. Kimi zaman kimi dalı, kimi yaprağı ellerime kopuverdi de nasıl içim gitti, zor dayandım.  Bazen çok suladım, bazen susuz bıraktım. Oysaki kend...

Dava Kardeşliği

Yan yana, sırt sırta, omuz omuza, dua duaya... Yürek yüreğe... Sen, ben yok! ‘Biz’ varız ve ‘dava’mız... Ve yol gösteren sevdamız... Biriz, beraberiz! Kardeşiz! Kan bağıyla değilse de gönül bağıyla... Bazen sevinçle, bazen kederle... Bazen umutla, bazen hüsranla... ‘Daha iyisi’, ‘en iyisi’ telaşıyla... Söz verdik! Vicdan rahatlatmaya değil samimiyetle yaşamaya... Sözleştik! Ucundan tutarak değil; adanarak, adayarak... Mevzu derin, menzil uzak, vakit dar, azık az... Vakit dar! Zaman kaçmasın, durduralım. Yıllar geçmesin, yakalayalım. Gülmelerle, eğlenmelerle, hatta sevmelerle oyalanmayalım. Havadan sudan konuşmayalım. Ne kalacak hepsinden geriye? Ne kalır bizden geriye? Seherler uyumak için değil, kalkalım. Gündüzler yetmiyorsa geceleri yaşayalım. Yaşayalım; yaşamaksa en uzununa talip olalım daha çok salih amel için, daha salih ameller biriktirmek için... Ve ölümse de en yiğitçesine, en şehitçesine hem de tereddütsüz talip olalım hiç ölmemek için... Randevu defterimiz hep dolu olsun....