Ana içeriğe atla

H/iç ses...

Fotoğraf açıklaması yok.

Yüreğime dünyaları sığdırabilecekken yüreğimi hiçbir yere sığdıramıyorum.
Ve kendimi... Ve içimi...
Umudu kararmış gözlerimin, çaresizlik bükmüş belimi
ve hücrelerimin en derinlerine sinmiş de ümitsizlikler sarmış bedenimi...
Sıcak mekânlarda üşüyorum.
Rahatımı bozuyor rahat koltuklar.
Cevaplayamadığım sorular biriktiriyorum.
Ve öfkeler...
Hayalleri yok muydu onların? Tamamlanacak hikayeleri yok muydu?
Yok muydu bekleyeni o babaların?
Sahip çıkanları yok muydu o genç kızların?
Arkalarından ağlayanları yok muydu?
Yok muydu kurtaracak hiç kimse? Hiç olmazsa hesap soracak...
Bunca insan... Herkes mi korkak?
Beynimde yankılanıyor çığlıklar.
Öfkeleniyorum.
Sonra rafa kaldırıyorum öfkemi.
Çok sürmüyor, susuveriyor hıçkırıklarım da...
Ama korkuyorum.
Bağrımdaki bir yaranın acısını hisseder gibi korkuyorum.
Mazlum feryadı duyar gibi...
İçime kan kokusu çeker gibi...
Yaralı bir bebek görmüşüm gibi korkuyorum.
Bir masumu kefenlemişim gibi...
Bir kardeşimi kendi ellerimle mezara koymuşum gibi...
Kolumdan tutup götürmüşler beni de gören duyan olmamış gibi korkuyorum.
Kaçmıyorum hesaplardan da...
Benden büyük mü ölenler?
Benden daha mı güçlüler, karşı koymuşlar dünyaya?
Üşüyorum.
Gözyaşlarım üşüyor
ve yüreğim yanıyor.
Hani düştüğü yeri yakıyordu ateş? Bu hissettiğim ne yüreğimde?
Yoruldum artık şahitlikten, şehadeti özlüyorum.
Ben de gitmek istiyorum.
Uzun yollara hüküm giymek istiyorum.
Şerefimle ölmek istiyorum.
Onurumla, adam gibi...
Dimdik ve direnerek...
Şehadet istiyorum.

“Size ne oluyor da, “Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan bu şehirden kurtar, bize tarafından bir veli, koruyucu gönder ve bize katından bir yardımcı yolla” diyen zayıf bırakılmış erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda, Allah yolunda savaşmıyorsunuz?” Nisa/75

“Hani o gençler, mağaraya sığındıkları zaman, demişlerdi ki: ‘Rabbimiz! Katından bize bir rahmet ver ve bizim için bir kurtuluş yolu hazırla.” Kehf/10

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Öğütler XXIX

  Sevgili oğlum, Henüz küçücükken sen, her şeyini ben yapayım isterdim. Seni kimseye bırakmayayım, her halini ben göreyim, ben hep yanında olayım... Ben koruyayım, ben kollayayım... Ben yeteyim, ben yetişeyim, ben yetiştireyim… Sana dair hiçbir anı kaçırmayayım. Düşününce, ‘oyuncağını uyurken bile yanından ayırmak istemeyen çocuk gibi’ belki. Sonra büyüdüm. Seninle büyüdüm ben de… Ve şimdi kız kardeşin büyüyor. Sen yürümeyi öğrenirken ben bırakmayı, sen konuşmayı öğrenirken ben susmayı, sen kendini bulurken ben yavaşça seni serbest bırakmayı öğrendim. Ve şimdi; ‘ben olmasam da yanınızda güzel insanlar olsun’ yanınızda istiyorum. Ben yanınızda olmasam da güvende olun. Ben kimim ki? Bazen ben yanınızda olsam bile koruyamam ki... Sevgili oğlum, çiçek kızım, Ben toprak olsam, siz güzel çiçeklerim; zamanla havaya, ışığa, gökyüzüne yöneleceksiniz. Topraktan bağımsız büyüyeceksiniz, yalnızca kökünüz kalacak bende. Ben bir koza olsam, siz mucize bir tırtıl; benden çıkıp kanatlanıp u...

Bahçemde Çiçekler Açtı

  Bahçemde çiçekler açtı, yüreğime bahar geldi. İçim renklendi, gönlüm şenlendi. Gözlerim yeşerdi, kalbim tazelendi. Yumuşadım, anladım, öğrendim. Büyütmedim büyüdüm. Benim istediğim zaman benim istediğim şekilde açmadı. Rabbimin istediği zaman, Rabbimin istediği şekilde, onun istediği renkte, onun istediği şekilde… Bahçemde iki çiçek açtı. Yerini sevdi mi? Işığı iyi mi? Toprağı ne zaman değişecek? Hangi gübre verilecek? Hep tedirgindim… Hassasiyetle sakındım börtüden böcekten. Rüzgârdan korudum, ayazda kalmasın diye ya örttüm ya örtü oldum kimi zaman. Güneşte kalmasın diye ya gölge buldum ya da gölge oldum. Güneşin, ışığın, suyun bile fazlasından sakındım. Nice kez korktum soldurursam diye… Bakımıyla, çapasıyla, budamasıyla yorulduğum da çok oldu. Üstüm başım toprağa bulandı, kirlendi de çoğu zaman. Kimi zaman belimi de büktü, ağrıttı. Kimi zaman kimi dalı, kimi yaprağı ellerime kopuverdi de nasıl içim gitti, zor dayandım.  Bazen çok suladım, bazen susuz bıraktım. Oysaki kend...

Dava Kardeşliği

Yan yana, sırt sırta, omuz omuza, dua duaya... Yürek yüreğe... Sen, ben yok! ‘Biz’ varız ve ‘dava’mız... Ve yol gösteren sevdamız... Biriz, beraberiz! Kardeşiz! Kan bağıyla değilse de gönül bağıyla... Bazen sevinçle, bazen kederle... Bazen umutla, bazen hüsranla... ‘Daha iyisi’, ‘en iyisi’ telaşıyla... Söz verdik! Vicdan rahatlatmaya değil samimiyetle yaşamaya... Sözleştik! Ucundan tutarak değil; adanarak, adayarak... Mevzu derin, menzil uzak, vakit dar, azık az... Vakit dar! Zaman kaçmasın, durduralım. Yıllar geçmesin, yakalayalım. Gülmelerle, eğlenmelerle, hatta sevmelerle oyalanmayalım. Havadan sudan konuşmayalım. Ne kalacak hepsinden geriye? Ne kalır bizden geriye? Seherler uyumak için değil, kalkalım. Gündüzler yetmiyorsa geceleri yaşayalım. Yaşayalım; yaşamaksa en uzununa talip olalım daha çok salih amel için, daha salih ameller biriktirmek için... Ve ölümse de en yiğitçesine, en şehitçesine hem de tereddütsüz talip olalım hiç ölmemek için... Randevu defterimiz hep dolu olsun....