Ana içeriğe atla

Bayram'a Ağıt...

Görüntünün olası içeriği: 2 kişi

Ve hak etmediğimiz bir bayram daha…

Öyle ki, Şam’a seslenip bayramını kutlayacak olsak çığlıklardan, ağlayan çocuk seslerinden, kurşun seslerinden, bomba seslerinden duyulmayacak sesimiz...
“Bayramın Mûbarek olsun ey Kudüs!” desek ardından bir de “Hakkını helal et ey Kudüs!”lü bir cümle kurmamız gerekecek… 
Yüzümüzü bir Mekke’ye bir de Afrika’ya dönecek olsak Kâbe’nin 700 kilo ipekli, 120 kilo altın iplikli yeni örtüsüne takılacak gözlerimiz; utanacağız, susup konuşamayacağız, yutkunacağız.
Biz bayram derken Rabbine kavuştu örtüsünden vazgeçmesi istenen ama vazgeçmeyen Filistinli kardeşimiz… Bizimkisi bayramsa onunkisi neydi? Kurban; teslimiyet bayramı… Biz miyiz teslim olan, o mu?
Affet Rabbim!
Bu bayram da fethedemedik Kâbe’yi…
Bu bayram da zaferi müjdeleyemedik Suriye için…
Bu bayram da Mescid-i Aksa bizim değil; yine esaret altında çevresini bizim için mubarek kıldığın topraklardaki kutlu beyt…
Yetişemedik Rabbim! Bu bayram da yetemedik ümmetin yetimlerine…
Yine bayram bilmeyecek babası gözü önünde tutuklanıp götürülen bir çocuk…
Mahcubiyeti bitmeyecek yine çocuklarının karnını doyuramayan annelerin...
Bu bayram da şekersiz, çikolatasız Rabbim kara kıtanın kara çocukları… Kudüs’ün evlatları, zulümsüz gün bilmeyen Doğu Türkistanlılar, arkadaşlarının çoğunu savaşta bırakmış mülteci adlı olanlar…
En kötüsü de biz bu bayram yine uzağız çoktan vazgeçtiğimiz Darü'l İslâm’ın umudundan bile.
Yine ellerine bakıyoruz batının, vicdanını bekliyoruz Amerika'nın…
Ve bu hallerle mûbarek bir bayram diliyoruz bize, kendimize, kardeşlerimize...
Mûbarek bir bayram diliyoruz;
Fransa'ya terk ettiğimiz Sudan'a, Mali'ye
İtalya'ya, İngiltere'ye verdiğimiz Somali'ye
Esed'in mahvettiği Suriye'ye
Elimizden alınan belki de hiç bizim olmayan Cezayir'e
İngilizlerden alamadığımız Pakistan'a
Kıtlıktan, fakirlikten ve bir de Fransızlardan kurtulamayan Moritanya'ya
Yıllardır kurtaramadığımız Libya'ya
Budistlerin soykırımındaki Arakan'a
Sefalet içinde Ruslara bıraktığımız Afganistan'a
Onurlu duruşunu koruyamadığımız Çeçenistan'a
Göz göre göre elimizden alınan Mısır'a
Güney Asya'nın Filistin'i olmuş Patani'ye
Artık söz söylemeye yüzümüz kalmayan Filistin'e
Halinden bihaber olduğumuz İslam âlemine, kardeşlerimize, ümmete…
Utanmadan mûbarek bir bayram diliyoruz!
Mûbarek bir bayram...

Affet Rabbim!
Kurban İbrahim’e, İsmail’e ‘teslimiyet’ demekti, biz ‘et’inde kaldık…
Affet Rabbim!
Kurban ‘cennet’ getirmeliydi, bize ‘et’ten ötesi gelmiyor…
Affet...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Öğütler XXIX

  Sevgili oğlum, Henüz küçücükken sen, her şeyini ben yapayım isterdim. Seni kimseye bırakmayayım, her halini ben göreyim, ben hep yanında olayım... Ben koruyayım, ben kollayayım... Ben yeteyim, ben yetişeyim, ben yetiştireyim… Sana dair hiçbir anı kaçırmayayım. Düşününce, ‘oyuncağını uyurken bile yanından ayırmak istemeyen çocuk gibi’ belki. Sonra büyüdüm. Seninle büyüdüm ben de… Ve şimdi kız kardeşin büyüyor. Sen yürümeyi öğrenirken ben bırakmayı, sen konuşmayı öğrenirken ben susmayı, sen kendini bulurken ben yavaşça seni serbest bırakmayı öğrendim. Ve şimdi; ‘ben olmasam da yanınızda güzel insanlar olsun’ yanınızda istiyorum. Ben yanınızda olmasam da güvende olun. Ben kimim ki? Bazen ben yanınızda olsam bile koruyamam ki... Sevgili oğlum, çiçek kızım, Ben toprak olsam, siz güzel çiçeklerim; zamanla havaya, ışığa, gökyüzüne yöneleceksiniz. Topraktan bağımsız büyüyeceksiniz, yalnızca kökünüz kalacak bende. Ben bir koza olsam, siz mucize bir tırtıl; benden çıkıp kanatlanıp u...

Bahçemde Çiçekler Açtı

  Bahçemde çiçekler açtı, yüreğime bahar geldi. İçim renklendi, gönlüm şenlendi. Gözlerim yeşerdi, kalbim tazelendi. Yumuşadım, anladım, öğrendim. Büyütmedim büyüdüm. Benim istediğim zaman benim istediğim şekilde açmadı. Rabbimin istediği zaman, Rabbimin istediği şekilde, onun istediği renkte, onun istediği şekilde… Bahçemde iki çiçek açtı. Yerini sevdi mi? Işığı iyi mi? Toprağı ne zaman değişecek? Hangi gübre verilecek? Hep tedirgindim… Hassasiyetle sakındım börtüden böcekten. Rüzgârdan korudum, ayazda kalmasın diye ya örttüm ya örtü oldum kimi zaman. Güneşte kalmasın diye ya gölge buldum ya da gölge oldum. Güneşin, ışığın, suyun bile fazlasından sakındım. Nice kez korktum soldurursam diye… Bakımıyla, çapasıyla, budamasıyla yorulduğum da çok oldu. Üstüm başım toprağa bulandı, kirlendi de çoğu zaman. Kimi zaman belimi de büktü, ağrıttı. Kimi zaman kimi dalı, kimi yaprağı ellerime kopuverdi de nasıl içim gitti, zor dayandım.  Bazen çok suladım, bazen susuz bıraktım. Oysaki kend...

Dava Kardeşliği

Yan yana, sırt sırta, omuz omuza, dua duaya... Yürek yüreğe... Sen, ben yok! ‘Biz’ varız ve ‘dava’mız... Ve yol gösteren sevdamız... Biriz, beraberiz! Kardeşiz! Kan bağıyla değilse de gönül bağıyla... Bazen sevinçle, bazen kederle... Bazen umutla, bazen hüsranla... ‘Daha iyisi’, ‘en iyisi’ telaşıyla... Söz verdik! Vicdan rahatlatmaya değil samimiyetle yaşamaya... Sözleştik! Ucundan tutarak değil; adanarak, adayarak... Mevzu derin, menzil uzak, vakit dar, azık az... Vakit dar! Zaman kaçmasın, durduralım. Yıllar geçmesin, yakalayalım. Gülmelerle, eğlenmelerle, hatta sevmelerle oyalanmayalım. Havadan sudan konuşmayalım. Ne kalacak hepsinden geriye? Ne kalır bizden geriye? Seherler uyumak için değil, kalkalım. Gündüzler yetmiyorsa geceleri yaşayalım. Yaşayalım; yaşamaksa en uzununa talip olalım daha çok salih amel için, daha salih ameller biriktirmek için... Ve ölümse de en yiğitçesine, en şehitçesine hem de tereddütsüz talip olalım hiç ölmemek için... Randevu defterimiz hep dolu olsun....