
Neredesin Yusuf!
Artık gömlekleri yırtılmaz, kendiliğinden çıkar oldu bu dünyanın.
'Diri diri toprağa gömülmeler'in moderncesi bunlar hep, bilmiyoruz.
Her gün yeni kurbanlar veriyoruz haberi olmadan kimsenin.
Yitip giderken masumiyetimiz, neden gözleri arkada değil annelerin babaların?
Karmakarışık bu çağın yalnız bırakılıp kaybolan evlâtlarının vebâline hangi diploma kâfi gelecek, kimse bilmiyor; düşünmüyor, dert etmiyor.
Örtülerimiz korumuyor hiçbirimizi, namazlarımız alıkoyamıyor.
Duygularımız ahlâkımızı zedeliyor.
Yitirilen hassasiyetlerin sonu hep 'iffetsizlik' oluyor.
Bu nasıl yaşamak Yusuf?
Bizim dünyamız zindan olmuş.
Biraz zindan, biraz yangın...
Kardeşlerimiz boğuluyor dumanında; tertemiz gençlerimiz, hatta gençliğimiz boğuluyor.
Gitgide büyüyen, alev alev her yanımızı saran yangın...
Yeni dünya düzeni, modernite, teknoloji, internet, sosyal medya; markalar, modalar, alışveriş merkezleri; günden güne basitleşen hayat tarzları, dört bir yandan gözler önüne serilen yaşantılar... bu yangının külleri.
Modern çağın ütopik hayatları...
Bazen ekranların akşam kuşağında 'ailecek' kaybediyoruz utanma duygumuzu,
bazen bilbordlarda, reklam aralarında...
Okullar, üniversiteler, diplomalar, makamlar, kariyerler, şan, şöhret; süslü cehennemler...
Yerle bir edildi hâyâ duygularımız;
harama alışan gözlerle kulaklarla kan kaybetti imânlarımız.
Şimdi günahlara tenha bile aramaz oldu vicdanlar Yusuf!
Alışt(ırıld)ık!
Sahiden şeytanın ballı tuzağından mıdır bizim bu acı sonumuz?
Titreyen bakışlarımızla, açılmaya tereddütlü göz kapaklarımızla haykırsak da:
"Biraz hâyâ, biraz edep, biraz ahlâk yâ hû!"
Olmuyor Yusuf!
Duyuramıyoruz sesimizi.
Ne duyan var ne anlayan...
Gözyaşlarımız bu yangını söndürmeye yeter mi Yusuf?
Kalkabilecek miyiz biz kayıp düştüğümüz yerden?
Hak ettiğimiz, bizi bekleyen bir 'arşın gölgesi' var mı Yusuf?
Biraz hâyâ, biraz edep, biraz ahlâk lütfen...
Biraz hâyâ...
biraz edep...
biraz ahlâk...
Yorumlar
Yorum Gönder