Ana içeriğe atla

Burası ODTÜ!

Görüntünün olası içeriği: yazı

Burası Odtü be kardeşim, burası Odtü!
Tanıtım filmimizi izlemiş miydiniz?
Biz Odtülüler lider, yenilikçi, özgür…
Özgür? Evet, evet özgür… Özgürüz biz! Zaten en iyi “özgürlük” tanımını da biz yaparız!
Biz, her an ders bölüp boykot ilan edebiliriz, yemekhane basabiliriz, kütüphane bile kapatabiliriz; bütün bunlar bizim duyarlılığımızdandır. En duyarlı da biziz anlayacağınız…
Koridorlarda bağıra bağıra sloganlar atabiliriz, ne var ki? Ders mi dediniz? Bir durun hele, ülke için çalışıyoruz şurada…
Fakülte binaları, kütüphane duvarları, yerler… Bulduğumuz her boşluğa yazı yazma özgürlüğümüz de vardır bizim. Sesimizi duyuracağız, devrim yapacağız… DEVRİM! Aman Müslümanlar karışmasın da.
Ya da biz, her an konferans düzenleyip amfi kapatıp fikir tartışabiliriz. Konuşmacı “İslamcı” olmasın yeter ki, dağıtırız!

Odtü öğrencisi;
yaratıcı, güvenilir, PAYLAŞIMCI, … ,İLERİCİ, özgür, İNSANCIL …
Evet, edebiyat bölümümüz yok ama bu edebiyat yap(a)mayacağımız anlamına gelmez ki…

Dahası,
Bir Odtülü;
araştıran, geliştiren, uygulayan…
Tabi tabi, araştırır, geliştirir, uygular. En iyi afişler, en etkili sprey boyalar, en fiyakalı sloganlar…
Mesela Türkiye’de Faşist kelimesinin ortalama kullanımından yüksektir ODTÜ’deki kullanımı. “Faşist”in anlamını da en iyi biz biliriz anlayacağınız. Mesela üniversite kayıtları zamanında Kültür Kongre Merkezi önünde bir grup Odtü öğrencisinin mescid haritası dağıtmasına izin vermememiz faşistlik olamaz.

Birileri devamlı, “Burası bizim kalemiz! Odtü bizim!” naraları atsa bile her Odtü öğrencisi paylaşımcıdır mutlaka… Bilmezsiniz siz.

Saygılıyızdır da biz. Ne yurtların mescidlerine saldıranlar olur bizde ne de mescidlerdeki bağış kutularını kırıp para (ç)alanlar… Dağıtılan standlar, yırtılan broşürler, tehdit edilen öğrenciler filan... Olur mu canıım? E başörtülüler de rahat rahat giriyor artık, duymadınız mı?
Yani bazıları karşılarına geçip, gözlerine baka baka “Başörtüsü yasak olmalı! Yasak olsun!” diyebilse de serbest sonuçta…

Odtü’nün teknolojik donanımı da çok iyidir hem. Bir fakültede bir bilgisayar mı bozuldu, projeksiyon aleti mi çalışmıyor, lamba mı yanmıyor? Ertesi güne tamamdır o. Yeter ki, mescidlerin önündeki güvenlik kameraları bozulmasın.

Burası Odtü be kardeşim, burası bizim!
Eylemleriyle, ayaklanmalarıyla meşhurdur ya Odtü. Çok iyi yapıyorlar bazen, “Helal olsun” dedirtiyorlar gerçekten. Hani bilince de bu Odtü ruhunu, bir beklenti içine giriyor insan ister istemez. Yani bilmiyorum, bende öyle olmuştu ilk geldiğimde... Diyorum ki yani; ben hazırlıktayken, Odtü’deki ilk 18 Mart’ımda, sağda solda bayrak aramıştı gözüm de görememiştim, şaşırmıştım. Bir de bildiğim kadarıyla genelde üniversite hatta lise yemekhaneleri menülerini o gün değiştirerek bir farkındalık oluşturmaya çalışırlar. Bizimkiler bazen takvime bakmayı unutuyorlar galiba, ya da belki yoğunluktan vakit bulamıyor da olabilirler, çalışkanlar; çalışkanızdır biz Odtülüler.
18 Mart 1915 mi? 1915… Üff, ilericiyiz biz anlasanıza!
Her neyse…

Ha, birinde de Odtü’ye Hamza Tzortzis abi gelmişti taa İngilterelerden, duymuş muydunuz? “Changing the World through dawah” konulu konferans vermeye… Ama konferansı kampüste olamadı maalesef, mümkün değildi bu.
E sana demezler mi şimdi be Odtü, “(Henüz)Bir Boğaziçi kadar olamamışsın!”

Yeri gelmişken, yüreklerin yandığı ocakların söndüğü SOMA’ya da değinmeden edemeyeceğim ben.
Evet, o taşeronların, özelleştirmelerin, iş güvenliğinin yani özetle “Kapitalizm”in yangın yeri ettiği SOMA… Biz yine eylemler düzenledik, boykotlar ettik tüm duyarlılığımızla. “Hükümet istifa!” sloganları attık, adalet istedik, “Katil” dedik tüm siyasilere… Neredeyse tüm hizmetler durdu kampüste. Yemekhanemiz de boykottaydı tabi girişindeki kocaman “Bu okulda Boykot var!” afişiyle. Ne oldu peki? Biz, öğrencilerin yemekhanede 2 liraya yiyeceği yemeği onlara dışarda 5 lira fazlasına yedirerek kapitalizmi beslemiş, ay aman boykot etmiş olduk. Duyarlıyız biz, duyarlı…

İşte Odtü…
İşte kampüs hayatı…
İşte ideolojiler üstülük,
Odtü’deki özgürlük,
Odtü’nün fikir hürriyeti…

Belki de Odtü’nün “makyaj silinince”si…

Yazdığın yazının sonuna ismini-soyismini yazmaya bile tereddüt edermişsin bazen Odtü’de.
Acaba?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Öğütler XXIX

  Sevgili oğlum, Henüz küçücükken sen, her şeyini ben yapayım isterdim. Seni kimseye bırakmayayım, her halini ben göreyim, ben hep yanında olayım... Ben koruyayım, ben kollayayım... Ben yeteyim, ben yetişeyim, ben yetiştireyim… Sana dair hiçbir anı kaçırmayayım. Düşününce, ‘oyuncağını uyurken bile yanından ayırmak istemeyen çocuk gibi’ belki. Sonra büyüdüm. Seninle büyüdüm ben de… Ve şimdi kız kardeşin büyüyor. Sen yürümeyi öğrenirken ben bırakmayı, sen konuşmayı öğrenirken ben susmayı, sen kendini bulurken ben yavaşça seni serbest bırakmayı öğrendim. Ve şimdi; ‘ben olmasam da yanınızda güzel insanlar olsun’ yanınızda istiyorum. Ben yanınızda olmasam da güvende olun. Ben kimim ki? Bazen ben yanınızda olsam bile koruyamam ki... Sevgili oğlum, çiçek kızım, Ben toprak olsam, siz güzel çiçeklerim; zamanla havaya, ışığa, gökyüzüne yöneleceksiniz. Topraktan bağımsız büyüyeceksiniz, yalnızca kökünüz kalacak bende. Ben bir koza olsam, siz mucize bir tırtıl; benden çıkıp kanatlanıp u...

Bahçemde Çiçekler Açtı

  Bahçemde çiçekler açtı, yüreğime bahar geldi. İçim renklendi, gönlüm şenlendi. Gözlerim yeşerdi, kalbim tazelendi. Yumuşadım, anladım, öğrendim. Büyütmedim büyüdüm. Benim istediğim zaman benim istediğim şekilde açmadı. Rabbimin istediği zaman, Rabbimin istediği şekilde, onun istediği renkte, onun istediği şekilde… Bahçemde iki çiçek açtı. Yerini sevdi mi? Işığı iyi mi? Toprağı ne zaman değişecek? Hangi gübre verilecek? Hep tedirgindim… Hassasiyetle sakındım börtüden böcekten. Rüzgârdan korudum, ayazda kalmasın diye ya örttüm ya örtü oldum kimi zaman. Güneşte kalmasın diye ya gölge buldum ya da gölge oldum. Güneşin, ışığın, suyun bile fazlasından sakındım. Nice kez korktum soldurursam diye… Bakımıyla, çapasıyla, budamasıyla yorulduğum da çok oldu. Üstüm başım toprağa bulandı, kirlendi de çoğu zaman. Kimi zaman belimi de büktü, ağrıttı. Kimi zaman kimi dalı, kimi yaprağı ellerime kopuverdi de nasıl içim gitti, zor dayandım.  Bazen çok suladım, bazen susuz bıraktım. Oysaki kend...

Dava Kardeşliği

Yan yana, sırt sırta, omuz omuza, dua duaya... Yürek yüreğe... Sen, ben yok! ‘Biz’ varız ve ‘dava’mız... Ve yol gösteren sevdamız... Biriz, beraberiz! Kardeşiz! Kan bağıyla değilse de gönül bağıyla... Bazen sevinçle, bazen kederle... Bazen umutla, bazen hüsranla... ‘Daha iyisi’, ‘en iyisi’ telaşıyla... Söz verdik! Vicdan rahatlatmaya değil samimiyetle yaşamaya... Sözleştik! Ucundan tutarak değil; adanarak, adayarak... Mevzu derin, menzil uzak, vakit dar, azık az... Vakit dar! Zaman kaçmasın, durduralım. Yıllar geçmesin, yakalayalım. Gülmelerle, eğlenmelerle, hatta sevmelerle oyalanmayalım. Havadan sudan konuşmayalım. Ne kalacak hepsinden geriye? Ne kalır bizden geriye? Seherler uyumak için değil, kalkalım. Gündüzler yetmiyorsa geceleri yaşayalım. Yaşayalım; yaşamaksa en uzununa talip olalım daha çok salih amel için, daha salih ameller biriktirmek için... Ve ölümse de en yiğitçesine, en şehitçesine hem de tereddütsüz talip olalım hiç ölmemek için... Randevu defterimiz hep dolu olsun....